Çocuklarımı bu hocalar okutsun istemezdim!
Çok melankolik bir delikanlıydım ama liseyi bitirip üniversiteyi kazandığımda iki ay boyunca havalarda uçmuştum, hatırlıyorum.
Üniversitede okuyacağım veya “bilim yapacağım” için mi havalarda uçuyordum?
Hayır.
Herkesi
esir alan o yanlış kanıya kapılarak nihayetinde bir meslek edineceğim için mi böyle sevinçliydim? Hayır. Zaten sosyal bilim alanlarını istiyordum ve
mezuniyet sonrası ortalarda sürüneceğimi baştan biliyordum!
Çok açık ve somut olarak iki şey sevinçten ayaklarımı yerden kesmişti.
Birincisi...
Lise eğitimi giderek benim için eziyet haline gelmişti: Benim gibi fazla “uslu” bir öğrenciye bile sırf kravatını kısa bağladığı için “senin gibi öğrencim olacağına odunları okuturum” diye azarlayıp ceza verdiği bir “konsantrasyon kampı”ydı orası. İlk
öğretim ve lise geçmişimi artık silmek istiyordum.
İkincisi... Saçımı uzatmaya başlamıştım; 70’lere özgü uzun yakalı gömlekler ve jean giymeyi seviyordum. Sosyal bilimlere ilgi duyuyor, sabah
akşam yutar gibi kitap okuyordum. İstediğim gibi giyinerek
derslere gitmek, istediğim kitapları okuyup hocalarla aynı dilden konuşabilmeyi hayal etmek bile müthiş heyecan vericiydi benim için.
Sonra birden içime korku düşmüştü!
Öyle ya, bu konularda tekinsiz bir ülkede yaşıyorduk.
Ya birilerinin hoşuna gitmez de üniversiteye de kılık
kıyafet yasağı konulursa? Ya üniversite kapısında da ense traşı kontrolü yapılırsa?
Neyse, bu çok eski yılları, hatıraları geçelim, günümüze dönelim.
***
Geçen gece televizyonda bir
tartışma programını izliyorum.
Bir doçent hanım “Şimdi size sormak istiyorum” diyor ve devam ediyor: “Üniversiteye gelen bir öğrenci daha önce ilkokul, ortaokul ve lise eğitiminden geçmiş oluyor değil mi? O sırada eğitim hakkı kısıtlanıyor mu bu kız çocuklarının? Bu kızlar nasıl geldiler üniversitenin kapısına kadar başlarını örtmeden? Liseye kadar nasıl geldilerse üniversiteye de o şekilde devam etmeleri çok doğru olmaz mı?”
Ruhum kararıyor bir anda!
İçim bulanıyor.
Türban tartışması falan anlamam!
Ama ben bu mantığı hiç kaldıramam!
Hocaya bakın! Zaten kafasının içindeki üniversite liseden pek farklı bir yer değil.
Üniversite bir
disiplin alanı ona göre. Lisedeki disiplinin aynen sürmesinde hiçbir mahzur bulunmayan bir yer.
Bir de “burası bilim yuvası” falan derler.
Oysa bilim tek disiplin tanır, bilimsel çalışma disiplini!
***
Bir de “belki hakkımız olmadığı halde bu gerginlik yüzünden
türbanlı öğrenciye hak ettiği notu veremeyebiliriz” diyen rektörler var.
İnanamıyorum.
Oysa hiçbir gerginlik, hiçbir “
örtü”, hiçbir siyasal çatışma adaletsiz davranmayı meşru ve anlamlı kılamaz!
Herhalde yanlış anlamışızdır, dilleri sürçmüştür diye düşünüyorum.
Çünkü bu laf, türban tartışmasında taraf olmakla ilgili bir laf değil! (Nihayetinde “türbanlıyı üniversiteye almam” dersin, olur biter.)
Bu laf, hiç insani olmayan bir “taraf”la ilgili!
Onu da bir yana bırakalım.
Üniversitede türbana karşı çıkışını “türbanın altına
kulaklık takıp
kopya çekerler” diye meşrulaştırmak isteyen hocalar var.
Belli ki, üniversitenin artık lisedeki gibi sınav yapma yeri olmadığını kavramamışlar; üniversitede sınavların öğrencinin ezberini değil, bilgisini ölçmesi gerektiğini, gerekirse ders notları ve kitaplar açılarak sınav yapılabileceğini anlayamamışlar...
“Din dogmalarına inananlar bilim yapmayı önler, üniversiteden içeri alınmamalılar” açıklaması yapıp sonra da çalışma arkadaşı dünyaca ünlü
Fransız bilim adamından söz ederken “heh heh, kendisi koyu Katoliktir” demekten utanmayanlar var.
İyi ki üniversite çağında bir çocuğum yok!
Çünkü türban tartışması sayesinde bir kez daha öğrendim ki, bu ülkede üniversite yok!
HAŞMET BABAOĞLU/VATAN