Avrasya Bir Vakfının 2010-2011 yılı çalışma dönemi açılışında konuşan Çiçek, ana
yasaların, vatandaşların beklentilerini karşılaması gerektiğini söyledi.
Devletin millet için var olduğunu, bu nedenle ''insanı yaşat ki devlet yaşasın'' anlayışını benimsediklerini belirten Çiçek, ''Buna inanıyorsak anayasada öncelik kişiden yana olacak. Devletin bütün imkanları insanları mutlu etmeye yönelik olacak'' diye konuştu.
Yargısal faaliyetlerde bunun çok net olarak ortaya çıktığını anlatan Çiçek, ''Özellikle
Danıştay kararlarına baktığımızda, mesela 'Zarar eden bir KİT özelleştirilebilir, kar eden bir kuruluşun özelleştirilmesi kamu yararıyla bağdaşmaz' diyor. Bunu kamunun aleyhine bir tasarruf olarak görüyor ve sonra da yürütmeyi durdurup iptal ediyor. Sonuçta da bu memleketin en önemli değerleri 10 edecekken 1'e iniyor, bundan da millet v
e devlet çok büyük kayıplara uğruyor. Dolayısıyla bu
Anayasa'nın felsefesinde böyle günümüz şartlarına uymayan bir durum var'' şeklinde konuştu.
1982 Anayasası hazırlanırken
siyaset grubuna hep ''şaşı bakıldığını'' ifade eden Çiçek, şöyle devam etti:
''(Bu ülkenin başına ne geldiyse siyasetçiden gelmiştir, bu siyasetçiyi kendi haline bırakamazsınız, kendi haline bırakırsanız her şeyi berbat eder, tencereyi kirletir, dolayısıyla mutlaka siyasetin başına bir vasi
tayin etmek gerekecektir) görüşü vardı. Aslında bu, millete güvensizlikten kaynaklanıyor. Çünkü siyasetçi sopayla değnekle silahla gelmiyor,
halk seçiyor. (Farkında olmadan bu millet kendi kendisini idare edemeyecek adamları seçer, siyasetçinin yaptıklarını gözetleyecek, denetleyecek, onu muhakkak gözlem altında tutacak bir yapının gelişmesine ihtiyaç var) diye görüyorlar. Bu siyasete şaşı bakış, günümüz dünyasında kabul edilemez. Demokrasi dediğimiz, halk iradesinin
egemen olduğu durumu ifade eder. Günümüz dünyasına bu Anayasa'nın bu manadaki bakış tarzı da uymuyor.''
Bu anayasaya göre devlet icraatlarının üç anahtarlı bir kapı gibi olduğunu ifade eden Çiçek, şunları kaydetti:
''
Anahtarın birisi seçilmişlerde, bizde. Temmuz sıcağında koşuyoruz, bağırıyoruz, çağırıyoruz, birbirimizi hırpalıyoruz. Zar zor bir anahtarın sahibi oluyoruz. Zannediyoruz ki bu anahtarı elde etmekle
hizmet kapısını açmış olacağız. Anahtarı sokuyoruz kapıya, çeviriyoruz, bir türlü kapı açılmıyor. Ne zaman? Öbür iki anahtarın sahipleriyle ya uzlaşacaksınız ya uzlaşacaksınız. Şimdi o iki anahtarın sahipleri de ya kısmen atanmış ama önemli bir kısmı da 65 yaşına kadar orada oturma hakkını ve imtiyazını elde etmiş insanlar. Ya da üçüncü anahtarın sahibi, 65 yaşına kadar o anahtarı elinde tutma imkanına sahip. Eğer görüş farklılıklarınız, dünya farklılıklarınız varsa öbür iki anahtarın sahibini ya da güçleri ikna etmek, imkansızı talep etmek gibi bir şey. Türkiye'deki temel sorun buradan çıkıyor işte. Türkiye'deki buhranların kaynağı budur. Sizin 337 olmanız önemli değil. Sabahlara kadar birbirimizi yeriz, yasa çıkarırız, 6'ya 5 iş biter. Hesap verme durumu yok.''
Çiçek, bunların ülkeye zararını
hesaplayacak hiçbir iktisatçı olmadığını vurgulayarak, ''Bir başsavcı tutuyor, gerçek olmayan bir işten dolayı davayı açabiliyor, kimseye hesap vermek durumunda değil. Meclis'te çoğunluğumuz var ama siyasal istikrar yok. Neden, ikinci ve üçüncü anahtar olduğundan. Bu gerçeği iyi görmediğimiz takdirde
iktidar da olsanız, Türkiye'de bazı şeyleri değiştirmek mümkünken bu yanlış kurgulama sebebiyle işleri ileri götürme imkanınız yok'' diye konuştu.
-ANAYASA MAHKEMESİNİN VERDİĞİ KARARLAR-
Demokrasinin erkler arası bir denge meselesi olduğunu söyleyen Çiçek, eğer bu denge kurulabilirse ülkenin rot balansının da düzgün olacağını ifade etti.
Bu dengelerin iyi kurulamaması halinde ülkeyi yönetmekte ciddi sorunlar çıktığını belirten Çiçek, başka ülkelerde de aynı şeylerin olduğunu ama Türkiye'deki
vesayet anlayışının olmadığını kaydetti.
Anayasa Mahkemesinin geriye dönük verdiği kararlarla yasamanın bir kısım yetkisini
gasp ettiğini ifade eden Çiçek, mahkemenin bunu kendi içtihatlarına göre yaptığını anlattı.
Türkiye'de siyasetçiler arasındaki
kriz olarak görünen şeyin altında Anayasa'nın yattığını söyleyen Çiçek, 12 Eylülle beraber Türkiye'de anayasa değişikliğinin bir toplumsal talep haline geldiğini ifade etti.
-2011 SEÇİMİNDEN SONRA İLK GÜNDEM MADDESİ ANAYASA-
Anayasa değişikliğiyle ilgili talebi 2007
seçimlerine giderken
gündeme getirdiklerini anlatan Çiçek, şunları kaydetti:
''Bir taraftan seçim yaptık, bir taraftan da parti olarak altı anayasa hukukçusuyla beraber bir
taslak metin hazırladık. Bu anayasa konusu maalesef hedefinden saptırıldı, 138 maddelik değişiklik sonunda bir başörtüsü meselesiyle eşitlendi. Varsa yoksa başörtüsü, parti kapatmaya kadar iş gitti. Geldiğimiz noktada o tartışmalardan şöyle bir sonuca vardık. Bu Anayasa'nın değişmesi gerektiğini herkes söylüyor. Dedik ki (Biz bir taslak hazırladık. Bunu kamuoyunun huzuruna sunacağız. Sonra oradan da görüş alacağız.
Bilim heyetini tekrar toplayıp Meclise göndereceğiz) ve burada tartışılacaktı. O günkü itirazlarda (AK Parti kendine kapılar ardında tüzük mü hazırlıyor?) dendi. Böyle bir itham kampanyası başladı. (Biz bu Anayasa'nın değişmesini istiyoruz) dedik. Biz 2011 seçimleri sonrası Anayasayı birinci gündem maddesi olarak Türkiye'nin çözmesi gereken konuların başında görüyoruz. Demirel'in geçmişte dediği 5 kara delik giderek büyüyor. Bu delikler kapanacaksa bunun özünde anayasa reformları yatıyor.''
-''BEN ÖZELLEŞTİRMEDEN YANAYIM''-
Çiçek,
özelleştirmeden yana olduğunu belirterek, özelleştirme felsefesine inanmamış bir müsteşarla programı yönetemeyeceğini, böylece millete hizmet de götürülemediğini bildirdi.
PTT'nin değerinin 25 milyar dolar olduğunu, 5 milyar dolara bile satamadıklarını, 20 milyar doların milletin cebinden gittiğini ifade eden Çiçek, bu nedenle Türkiye'nin her geçen gün önünde büyüyerek varlığını sürdüren sorunların iktidarların beceriksizliğinden değil, Anayasa nedeniyle çözülemediğini söyledi.