Aslında artık
CHP'de olan bitene şaşırmamam gerekiyor. Ancak elimde değil. CHP içinde öyle gelişmeler yaşanıyor ki; insan “Yok canım daha neler” diyor ister istemez.
Cuma günü
akşam saatlerinde arayan bir kaynağım, “Barış Bey, şu an genel merkezdeyim. Genel Sekreter
Önder Sav, 14. kattaki ‘özel - kozmik odası'nda bir grup il başkanıyla toplantı yapıyor” dedi. Genel merkezin içinde olup biteni gördüğünü söyleyen kaynağım, “Şu an saat 18.00…
Berhan Şimşek içeri girdi. Elinde bir
dosya var. Galiba Önder Bey'in odasına çıkıyor” diye de ekledi. Kaynağım konuşmasını “İl Başkanları genel sekreterin odasına girerken, elini öpüp hediyelerini takdim ediyorlar” diye sürdürdü. Hediyelerin arasında,
kayısı,
incir,
üzüm ve
küçük kilim olduğunu söylemeden de edemedi.
HERŞEY NORMAL Mİ?
Diyebilirsiniz ki; “İyi de ne var bunda? Genel Sekreter, partinin il başkanlarıyla toplantı yapıyor, bu
doğal değil mi? Elini öpmeleri de bizi ilgilendirmez. El öpme sosyal demokratların geleneğinde vardır.”
Genel Sekreter
Önder Sav'ın, il başkanlarıyla toplantı yapması doğaldır. Ancak tek bir şartla: Eğer bir gün sonra Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun ‘il başkanlarıyla' bir yapacağı toplantı yoksa… Aksi taktirde; genel sekreterin “acil kodlu
mesaj”la 14. kattaki “dinlenme odası”na il başkanlarını çağırması ve toplantı yapması meşru değildir… El öptürmesi ise CHP'nin “biat kültürü''ne mahkum edildiğinin en somut kanıtıdır. El öpen bir il başkanının, “özgür iradesi” ile karar vermesini beklemek hayaldir… El öpmek, “irademi sana teslim ediyorum” anlamını taşır. Sosyal demokrat düşüncede bireyler, ‘biat' etmez, aksine sorgular, eleştirir,
itiraz hakkını kullanır.
14. KATTA YAPILAN TOPLANTI MEŞRU MU?
Bu yüzden, 14. katta yapılan toplantıda, Önder Sav'ın 25 il başkanını hizaya sokup “Cumartesi günü
bildiri yayımlayacak ve kurultay istemiyoruz diyeceksiniz” şeklindeki sözleri, CHP'nin içine düştüğü acıklı tablonun ve neden
iktidar olamadığının en somut göstergelerinden biridir. Sav, 26 il başkanını ‘emir eri' gibi karşısına alıp
imza attırdıktan sonra şunu demiştir: “Yarın gazeteler, Önder Sav başkanları topladı, imza attırdı diye yazacaklar.”
Sav bu sözleriyle, aslında yaptığının ‘normal' ve ‘kabul edilebilir olmadığı'nın farkında olduğunu
itiraf etmiştir. Çünkü; gazeteler ‘normal' ve ‘olağan' gelişmeleri yazmaz. Sadece ‘olağanüstü' gelişmeler haber olur. Önder Sav'ın cuma gecesi alel acele yaptığı toplantı da bu yüzden olağan üstü bir gelişmedir ve ‘haber'dir.
TOPLANTIYI YAZDIK AMA...
Gerçek Gündem, bu toplantı 14. katta yapılırken ve bundan hiç kimsenin haberi dahi yokken, sayfalarında gelişmeye yer verdi. Doğrusunu söylemek gerekirse, toplantıda o an için ne konuşulduğunu öğrenemedik. Ancak ne konuşulacağını tahmin ediyorduk.
Çünkü;
Kemal Kılıçdaroğlu ile Deniz Baykal'ın TBMM'de süren görüşmesinin Önder Sav'ı rahatsız ettiği tahmin ediliyordu. Baykal'ın, Kılıçdaroğlu'na “
Kurultayı topla, yükten kurtul'' dediği gazetelere de yansımıştı. Ancak; Kılıçdaroğlu Baykal'la yaptığı görüşmeden sonra Önder Sav'a bilgi vermediği için, ‘Sav Cephesi' tedirgindi. Bu tedirginlik, o görüşme sürerken genel merkeze de yansıdı. Sav,
Ankara dışında olan tüm kurmaylarını TBMM'deki görüşme sürerken genel merkeze çağırdı. Sav'ın kurmayları, o gece saat 22.00'ye dek Kılıçdaroğlu'nun genel merkeze dönüp kendilerine, daha doğrusu Önder Sav'a bilgi vermesini bekledi.
KILIÇDAROĞLU PARTİYE GELMEYİNCE...
Ancak o gün ‘garip' bir şey oldu. Kılıçdaroğlu, Baykal'la görüştükten sonra genel merkeze gitmedi. Sav'a ne konuştuğuna dair bilgi de vermedi. Gece 22.00'ye dek genel merkezde bekleyen Sav ve ekibi, “Eyvah, Kemal Bey, Baykal'la uzlaştı. Kurultaya gidiyoruz” telaşına kapıldı. Ve Sav, düğmeye basma kararı aldı. İl Başkanları birgün sonra arandı. “Kurultaya gerek yok” telkinleri yapıldı. Baykal'a yakın isimlere ise “2011 seçimine az kaldı” denilerek, “Vekillik sıralamasındaki yerlerin Önder Bey tarafından yazılacağı” kibar bir dille hatırlatıldı.
TÜZÜK MESELESİ NASIL SAKLANDI?
Tabii Sav Cephesi'ni panikleten tek gelişme Kılıçdaroğlu'nun Baykal'la yaptığı görüşmeyi ‘paylaşmaması' değildi. Ciddi bir sorun daha vardı:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP'ye bir yazı yollamış ve hangi tüzüğü uyguladıklarını sormuştu. 22 – 23
Mayıs 2010'da yapılan kurultayda, yeni tüzüğün uygulanmasının iptal gerekçesini soran Yargıtay Başsavcılığı Siyasi Partiler Masası, “Kongrenizde tüzüğü uygulamaya koymayacağınıza dair bir
gündem maddesi yok. Ama buna rağmen, gündeme almadan
iptal kararı vermişsiniz” diyordu. Yargıtay'ın bu uyarısının “Parti tüzüksüz yönetiliyor” anlamına geldiğini bilen Sav, uyarı yazısını Kılıçdaroğlu'ndan saklamıştı. Kılıçdaroğlu, bu ‘'ciddi uyarı'yı Baykal'dan öğrenmişti.
KILIÇDAROĞLU'NA BİLGİ VERİLMEDİ...
Panik ve telaşın bir sebebi de buydu… Sav, bu yüzden, kongrenin iptal dahi edileceğini bildiği için ‘zaman kazanmaya' çalışıyor, itiraz dilekçesi yazma hazırlığına girişerek, olası bir kongreyi ve skandalın duyulmasını önlemeye gayret ediyordu. Kılıçdaroğlu'ndan tam sekiz gün boyunca saklanan Yargıtay'ın yazısı, Sav ve ekibinin elini zayıflatıyordu.
Halbuki; telaşlanacak bir şey yoktu. Kılıçdaroğlu, partinin yönetimini Sav'a bıraktığı için, bu
kriz de atlatılırdı. Ancak; Sav yine de işini sağlama almak istiyor ve cumartesi günü yapılacak toplantı öncesi il başkanlarını ip gibi hizaya dizerek “Kurultay istemeyeceksiniz, şu kağıda imza atın bakayım” diyordu. Sav, il başkanlarından aldığı imzayla, Kılıçdaroğlu'na “güç bende” diyor, “Kemal'in etrafını öyle bir çaktım ki; kıpırdayamaz” sözünü yeniden hayata geçiriyordu.
BUNUN ADI 'BİLDİRİ' OLAMAZ
Sav'ın il başkanlarına imzalattığı metin aslında ‘bildiri' değil ‘iltümatom'du. Bildiride yer alan şu sözler ne demek istediğimizi yoruma gerek bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor: “Parti içinden 12
Eylül Halkoylaması çalışmalarında CHP örgütlerinin gerekli çaba ve etkinliği göstermediğini yazıp söyleyebilmek CHP örgütüne büyük haksızlıktır. (…) Çoğunluğu büyük bir özveri ile çalışan, çabalayan örgütler de örselenmemelidir.''
Görüleceği üzere ‘iltümatom'un hedefi doğrudan doğruya Kemal Kılıçdaroğlu'ydu. CHP Genel Başkanı, ''Kurultaya delege karar verir'' demesine rağmen, sözlerine önem verilmediği cumartesi günü gösterildi. Delege bir çırpıda kenara itildi. Bu yapılırken, yine her zamanki gibi, 'sıkıntılı' durumda olanlar kullanıldı. Bildirideki eksik imzaları toplamakla görevlendirilen ve
asansörün kapısında durarak toplantı günü 4. kata çıkan il başkanlarına imza attıran
Bursa İl Başkanı
Gürhan Akdoğan bu isimlerden biriydi.
EKSİK İMZALARI KİM TOPLUYOR?
Kılıçdaroğlu'nun “Bazı il başkanları görevden alınabilir, çalışmaları yeterli olmayanlarla çalışmayacağız” sözleri, Bursa'da büyük bir yenilgiye uğrayan Akdoğan'ı korkutmuştu. Kılıçdaroğlu, “Bursa'da başarılı olamıyoruz. Bursa neden bir
İzmir olamıyor bunu araştıracağız” diyerek, “görevden alma''nın sinyalini vermişti. Önder Sav, “Bu imzaları toplarsanız, sizi görevden aldırtamayacağım” dediği için, CHP Bursa İl Başkanı Akdoğan, asansör kapısında ‘imza nöbeti'ne başlamıştı.
Akdoğan, 'Baykalcı' olarak bilinen il başkanlarına da asansör kapısında bildiriyi uzatıp imzalatmıştı.
Antalya,
Niğde ve
Yalova il başkanları, bildirinin içeriğini toplantıda öğrenince itiraz etti. Üç başkan, "Bize hazirun cetveli imzalatıldı, kurultaydan bahsedilmedi" denildi. Bu sözler, görmezden gelindi.
Ne acıklı ve ne hazin bir tablo değil mi? (
Barış Yarkadaş GERÇEK GÜNDEM)