Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde
Genelkurmay Başkanlığı'nın, 27
Nisan gecesi saat 23.20'de yayımladığı açıklama,
siyasetçi ve gazeteciler tarafından "e-
muhtıra" olarak nitelendirilmişti. Ardından
İstanbul'daki
Çağlayan Meydanı'nda biraraya gelen bazı
sivil toplim kuruluşu,
dernek ve siyasi parti üyeleri, ordunun siyasete müdahalesine
destek vermiş, zamanın
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün
Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıkan eylemciler asker kıyafetleri ve kalpaklar giyerek, "
Asker konuştu, imam bayıldı" şeklinde sloganlar atmıştı. Çağlayan mitingine, aralarında İP,
CHP,
Atatürkçü Düşünce Derneği, DİSK ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin yanısıra
silah üzerine
yemin ettiren ulusalcı dernekler de destek vermişti.
E-muhtıra yazdığını söyleyen Büyükanıt'a o dönem tepki göstermeyen, hattâ haklı bulan açıklamalarda bulunan CHP'li yöneticiler, 22 Temmuz seçimlerini kaybetmelerini e-muhtıraya başlayarak eleştirmeye başlamıştı.
MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli ise o dönemde Genelkurmay'ın
bildirisine karşı açıklama yapmamayı
tercih etmişti. CHP'nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da o dönemde muhtırayı eleştirdiğine dair bir habere rastlanmıyor.
Eski CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal da o dönemde, gazetecilerin konuya ilişkin sorularına AK Parti'yi suçlayarak
cevap vermiş, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki tutumuyla sadece cumhuriyete ve
demokrasiye zarar verdiğini ileri sürmüş, bildiriye arka çıkmıştı. Baykal, ilk açıklamasında hükümeti suçlayarak şunları söylüyordu: "Siyaset işlemelidir, siyaset danışmalıdır ama siyaset uzlaşmaktan, konuşmaktan, kafa kafaya vermekten geçiyor. 'Dediğim dedik' bir yaklaşımla olmaz."
Baykal, konuyla ilgili üç gün sonra yaptığı değerlendirmede ise
Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı seçimi oylamasına 367 milletvekilinin katılımının zorunlu olmadığı yönünde karar vermesi durumunda,
Türkiye'yi çok tehlikeli bir çatışmaya sürükleyeceğini ileri sürerek
baskı yapmıştı. Gazetecilerin, ''
Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasını demokratik buluyor musunuz?'' sorusu üzerine de şunları söylemişti: "Türkiye'nin böyle bir gerginlik ortamına sürüklenmesinden üzüntü duyuyorum. Bunun sorumlusu olarak da
iktidarı görüyorum. Bundan hiç kuşkum yok. İktidar, çok ciddi yanlışlıklar içindedir. Milyonlarca insanı meydanlara o dökmüştür. Devletin tüm kurumlarını, üniversiteyi, yargıyı tepki göstermeye sevk eden yanlışlıkları iktidar sürdürmüştür."
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Onur Öymen de Genelkurmay açıklamasının CHP'nin görüşleriyle örtüştüğünü ifade ederek şunları söylüyordu: "Laikliğe
hakaret edeceksiniz, sonra 'Ben değiştim.' diyeceksiniz ve bu ülkenin
cumhurbaşkanı olacaksınız. Bunu herkes bilsin ki Türk halkının tahammül eşiğini aşıyorsunuz. Biz Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz."
E-MUHTIRADAN SONRA SİYASETÇİLER NE SÖYLEMİŞTİ?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa
Özyürek: "Bu bir muhtıra. Diyor ki, 'Biz bu uyarıyı yapıyoruz. Gerekleri yerine getirilmezse biz de bunun arkasını getiririz.' Yani daha sert açıklamalarda mı bulunulur, başka noktalarda mı müdahale edilir, onu çok açık ifade etmiyorlar ama şu anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanlığı seçimi ve onun etrafında devam eden
laiklik tartışması, Millî Görüş geleneğinden gelen bir kişinin Cumhurbaşkanlığı'na çıkacak olması, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ciddi şekilde rahatsız etmektedir."
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Cevdet Selvi: ''Çoğunluğu var diye Anayasa ve hukuku zorlayanlar, bundan gerekli dersi çıkarmalıdır.''
CHP İstanbul
Milletvekili Bülent Tanla: "Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklama, muhtıra ya da ikaz gibi değerlendirilirse Türk demokrasisini yaralar."
MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet
Şandır:
Genelkurmay Başkanı'nın 12 Nisan'da basının önünde konuştukları Türkçe'ydi ve gayet açıktı, herkes anladı.
Başbakan ve AKP yönetimi anlamamış görünüyor. Açıklamayı üzerine almıyor, gereği için görevini yapmıyor ve topu taca atıyor."
Eski İçişleri Bakanı
Meral Akşener: "Bu bildiri kendi içinde haklı nedenler taşıyor olabilir ama siyaset kurumu açısından sıkıntılı bir konu olmuştur. Demokrasinin tıkanması, arızalanması doğru değildir.''
Eski ANAVATAN Genel Başkanı
Erkan Mumcu: "Kum saatindeki kum tükenmek üzeredir. Her şeyin ters yüz olabileceği bir sürecin içindeyiz. İçinde bulunduğumuz şartlarda Meclis'i açık tutmanın ve siyaseti söz sahibi kılmanın tek yolu, Anayasa Mahkemesi'nin karar vermesini beklemeden Sayın Abdullah Gül'ün adaylıktan çekilmesidir. Bu süreç, demokrasinin önünü açacaktır. Bu süreç, Türkiye'yi
vesayet gölgesinden kurtaracaktır. Hükümete sesleniyorum, lütfen Gül'ü adaylıktan çekiniz ve Meclis'i açınız."
Eski SHP Genel Başkanı
Murat Karayalçın: "Böyle bir açıklamanın yapılmamış olmasını tercih ederdim. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin böyle bir açıklamada bulunmasına neden olan gelişmeleri biliyorum. Duyarlılığı anlıyorum ve paylaşıyorum ancak siyasi yaşama sivil ya da asker, derin ya da sığ herhangi bir müdahaleyi asla doğru bulmuyorum.''
Merhum BBP Genel Başkanı
Muhsin Yazıcıoğlu: "Genelkurmay Başkanlığı adına yayımlanan bildiri, Türk demokrasisi ve hukuk devletine karşı açık bir muhtıra ve müdahaledir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hükmi şahsiyeti ve maddi manevi varlığına milletçe duyduğumuz tarihi ve kültürel saygıya rağmen bu müdahaleyi hoş görmeye imkân yoktur.''
Eski SP Genel Başkanı
Recai Kutan: Demokrasimiz ve cumhuriyetimiz, demokrasi dışı uygulamalarla korunamaz. Hem laikliği hem de demokrasimizi koruyacağız, bunlara sahip çıkacağız ama demokrasi dışı metotlarla değil. Bir dizi uygulamalarla maalesef demokrasimiz yara almıştır ve bugün çok kimsenin gözünde Türkiye,
özürlü bir demokrasiye sahiptir. Bu tip olaylar, halkımızda ciddi anlamda endişe uyandırmıştır. Bu endişe hâlâ devam etmektedir. Ekonomimiz menfi yönde etkilenmiştir. Bunun etkileri, endişeler sebebiyle devam edecektir. Dünya kamuoyu önünde hep şu soru soruluyor: 'Türkiye'de neler oluyor? Acaba Türkiye'de tekrar bir
askeri müdahale olacak mı?' Bu çok acı."
Eski DYP Genel Başkanı
Mehmet Ağar: "Ülkenin daha demokratik, daha hukuk devleti temellerinde yaşaması konusunda ortaya koyduğumuz hiçbir iradenin yanında olmayanlar, bugün Türkiye'de demokrat olmayı kendi tavırlarının yanında olup olmama gibi ölçme hakkına asla sahip olamazlar."