Yardımlaşmanın ayrı bir önem kazandığı bu
mübarek ayda, Sultan Fatih'in
ders niteliğindeki öğütleri, adeta
yol haritası gibi. İşte dünyaya hükmeden Büyük Sultan'ın, devlet yönetme ve ihtiyaç sahiplerine el uzatma anlayışı.
"Ben ki,
İstanbul'u fetheden aciz bir kul olan
Fatih Sultan Mehmet" diye sözlerine başlayan İstanbul'un büyük Fatihi, Dünyaya ders olacak o ibretlik vasiyeti ile bize sesleniyor.
"ON CERRAH, ON HATİP, ÜÇ DE HASTA BAKICI TAYİN ETTİM. BUNLAR, AYIN MUAYYEN GÜNLERİNDE İSTANBUL'U GEZECEKLER! İSTİNASIZ HER KAPIYI ÇALACAK VE İÇERİDE HASTA OLUP OLMADIĞINI SORACAKLAR; VAR İSE, HASTANIN ŞİFA BULMASINI SAĞLAYACAKLAR! DURUMLARI CİDDİ İSE HİÇBİR MASRAF ETTİRMEDEN HASTANEYE KALDIRIP TEDAVİ ETTİRECEKLER!
Yönettiği devlet sınırları içerisinde tek bir vatandaşının dahi aç ve muhtaç duruma düşmesine razı olmayan Fatih Sultan Mehmet, yaklaşık beş yüz yıl öncesinden günümüze
mesaj gönderiyor. Yardımların arttığı, açların doyduğu bu mübarek ayda, Sultan Fatih'in şu sözleri "bir elin verdiğini diğer el bilmeyecek" düsturunu en güzel biçimde yansıtıyor.
KÜLLİYEMDE İNŞA ETTİRDİĞİM İMARETHANEDE ŞEHİTLERİMİZİN AİLELERİ VE İSTANBUL'UN FAKİRLERİ YEMEK YİYECEKLERDİR! YEMEK YEMEYE VEYA ALMAYA GELEMEYEN OLURSA, BİZZAT GÖREVLİLER YEMEKLERİ HAVA AYDINLANMADAN, KİMSENİN SOKAKLARDA OLMADIĞI ZAMANLARDA, KAPALI KAPLARLA EVLERİNE GÖTÜRECEKLERDİR!
Osmanlı'da devlet büyüklerinin bu hassasiyetleri, halkta da fazlasıyla vardı. Şehrin farklı yerlerine konulan sadaka taşları sayesinde, ihtiyaç sahiplerinin rencide olmadan ihtiyaçları karşılanıyordu. İstanbul Üsküdar'da bulunan ve ayakta kalan son sadaka taşı, ecdadımızın
yardım adabını günümüze taşıyor.
Bu ahlak ve edep anlayışı içindeki Osmanlı'da öyle bir dönemi geldi ki sadaka taşlarındaki paralar taşar oldu. Muhtaçlar kimsenin görmemesine rağmen sadece ihtiyacı kadar parayı alırdı sadaka taşlarından. Alanın vereni bilmediği, verenin de alanı görmediği bu
uygulama sayesinde ülkede uzunca yıllar tek bir
yoksul bile kalmadı.
SAMANYOLU HABER