Deveye sormuşlar, yerin eğri mi?
"DEMOKRATİK, laik, sosyal bir hukuk devleti" cumhuriyette, "despotluğa" yazı yetiştiremezsin.
İkiyüzlü cumhuriyetçilikle de ikiyüzlü demokratlıkla da yarışamazsın.
Millet iradesi ve kamu kaynağıyla "geçici süre" görevli "demokrat" hükümetin, demokratik hakkını, hayat hakkını isteyen demiryolcuyu, itfaiyeciyi,
Tekel işçisini dövüşüne yazı yetiştirirken...
Millete ait devlet görevi ve kamu kaynağıyla "geçici süre" görevli "cumhuriyetçi"
Genelkurmay Başkanı, savaş kıyafetiyle, firkateynden, bir kısım yargıyı, bir kısım medyayı, bir kısım milleti tehditle hırpalamayı hak bildi.
Kimi, "muhafazakâr demokrat" sille tokadı görmezden geldi; tek kelimle etmedi...
Başkaları, "cumhuriyetçi" azarı, tehdidi buyruk saydı.
*
Kibirli despotun ne demokrasiyle alakası var, ne cumhuriyetle.
Kamu kaynaklarıyla ayakta tutulan güvenlik güçlerini
kamu çalışanı üstüne saldırtan hükümet...
9 yılda 121 milyar doları askeri harcamaya ayıran "
yoksul" kamu kaynaklarının firkateyninden milletin bir kısmını düşman ilan edebilen genelkurmay!
*
İstediğiniz tarafı tutun...
Anayasa, "despotizm" tarafından defalarca çiğneniyor.
Nice "demokrat, muhafazakâr" kaleminin asla değmediği "işçiye, memura dayak" bu sütunun zaten son konusuydu; hep konusu.
Nice "cumhuriyetçi"nin cumhuriyetçilik sandığı, cumhuriyete kökten aykırı "imtiyazlı
paşalığın zümre egemenliği"nin "
komutan despotizmi" de!
Madem "her şeyin en doğrusu"nu, herkese "yanlış yerdesin" diye fırça atabilen "
İlker Paşa" biliyor...
Cumhuriyetin onca eğitim kurumuna, şunca liseye, bunca üniversiteye, araştırmaya, tartışmaya,
gazeteciliğe, siyasete, çoksesliliğe,
sivil toplum örgütüne, bağımsız yargıya, özgür düşünceye, muasır medeniyete; gelmiş geçmiş evrensel veya yerel bilgi, ilgi,
inanç ve felsefelere ne ihtiyaç var!
Her yıl birkaç "andıç"la "doğru yer, doğru düşünce, doğru söz" listesi ilan edilir...
İster gemi üstünden, ister tank namlusuyla!
Ve "Paşam", bunun adı zaten
darbedir!
Ülkeyi her sefer daha büyük felaketlere,
hafıza,
akıl ve duygu kaybına, izan ve kardeşlik erozyonuna, hak ve
özgürlük gaspına maruz bırakan darbeler.
*
Burası maalesef, kendi medyasında en ufak hak arayanı nerdeyse sille tokat kovabilenlerin, bunu sessizce seyredenlerin, sırf
iktidar karşıtı diye "işçi, memur" aşkı ilan edebildiği...
Manşetleri eşliğindeki cezaevi katliamlarında onca kişinin öldürülmesine yataklık edenin "19 madenciyi unutturmayalım" diye kömür ellerini yıkadığı...
İktidar zorbalıklarına tek kelime edemeyenin iktidar yamacında salvo atarken mangalda kül bırakmadığı...
Sözde işçi, memur hakkı savunanın, Silahlı Kuvvetler'de ezilen, horlanan, hakkı gasp edilmiş onbinlerce insanı yok saydığı...
Silaha komuta ettiği için kendini imtiyazlı gören zümreye şakşakları cumhuriyetçilik sanan, darbeler arasında ayrım yapmayı solculuk, sosyal demokratlık zannedebilenin şaşı baktığı "ortam" işte!
*
İki gün geçti; darbe yalakası övüp durdu...
Bağımsız istisnalar dışında, iktidar yanaşması zaten ağır eleştirdi...
"Trabzon'da firkateynde savaş üniformasıyla millet azarlayan Paşa"ya bir de şu "iç" işleri hatırlatacağım:
1. Subayın iki dudağı arasında, yargısızca uzmanları,
astsubayları günlerce hapsedebilen askeri
disiplin, esasta bir ast olan subaylardan oluşan askeri yargı, ordudan yargısız atabilmeye müsait hukuk, onca askerin ölümüne yol açan ihmalden silahlı, bombalı tezgâha kadar, bazen nasıl aşırı "
personel korumacı" olabiliyor?
2. Profesyonel askeriyenin yüzde 80'inden fazlası astsubay ve uzmanlara, emeklilerine sözde söz verilen hiçbir şeyi neden hâlâ yapmadınız? Neden bu personeli korumadınız! Onlar da doğru yerde değil miydi! Yoksa bu da, ordunun yüzde 80'ine karşı
psikolojik harekât mı!
UMUR TALU - GAZETE HABERTÜRK