"Hayata hep bir misyon ile baktığı iddiasındakilere ne demeli? Ne ahlaki bir değer kaldı ortada ne de misyonun ruhu... İslami düşünce, temellerinden örselendi. Küçücük siyasi mülahazalara yem edildi, herkes ağzına verilen bir parça bifteğin sahte lezzetiyle kendisinden geçti."
İzleyenler hatırlayacaklar, Matrix’in ilk filminde bir sahne var. Dokuz yıl boyunca yer altına çekilip yer üstündeki robotlarla savaşan ekipte yer alan Cypher, gerçeğin ağırlığına daha fazla dayanamaz ve robotlarla anlaşır.
Cypher, Ajan Smith ile yemekteyken artık mutludur ve biftek yerken şu sözleri söyler: “Cehalet saadettir. Bu bifteğin var olmadığını biliyorum. Ama bifteği ağzıma koyduğumda Matrix beynime bunun ağız sulandırıcı ve lezzetli olduğunu iletecek.’’
Hayatları boyunca devlet zulmüne maruz kalmış, sadece kendileri değil, babaları ve dedeleri de devlet tarafından hep ötekileştirilmiş insanların MİT Yasası’nı tartışırken takındıkları tavrı gördükçe hep o enstantane aklıma geliyor. Bütün her şeyin, bir kişinin iki dudağı arasına teslim edilmesinde bir mahzur görmeyenlerin bu kişinin dost ve düşman konseptinin belirli dönemlerde nasıl değiştiğini, her şeyin bir anda nasıl da altüst olduğunu unutmaları mümkün müdür? Esed’le can ciğer kuzu sarması iken bir anda nasıl da ölümüne düşman kesildiği unutulur mu? Sadece Esed değil İsrail, ABD, AB, Kaddafi ile muazzam iyi ilişkiler içinde olan Başbakan, bugün hepsiyle neredeyse kanlı bıçaklı. İsrail ile ilişkileri yeniden geliştirmeye çabalarken, ‘boyun eğmedik’ dediği Ergenekoncularla da muhabbet geliştiriyor. AK Parti’nin kapatılmasını, kullandığı oyla önleyen Haşim Kılıç ile birkaç sene öncesine kadar yakın muhabbet içinde olan Başbakan, bugün kendisini eleştirdiği için anında onu düşman safına koydu. Kim olursa olsun ve ne diyorsa desin eğer Başbakan’ın düşüncelerine ters bir söz söylemişse o kişi ya da kurum, hemen düşman saflarına yerleştiriliyor ve her türlü muameleyi görmeyi hak eder hale getiriliyor(!)
Kamu kurumlarında da tarihin görmediği bir hoyratlıkta tasfiye var. Hizmet Hareketi’ne sempati duyan herkes görevden alınıyor. Hiçbir kural, kanun, etik değer, dini kaygı gözetmeksizin yapılan bu tasfiyeyi herkes seyrediyor. Ancak bu tasfiye ve görevden almalar artık seyircileri de vurmaya başladı. Son zamanlarda tasfiye edilenler içinde bir kişinin ismi dikkatimi çekmişti. Hizmet’le ne şimdi ne de öğrencilik yıllarında irtibatı olmamış bu ismin görevden alınma gerekçesinin Hizmet’e sempati duyanlara karşı yeterince acımasız davranmamasından kaynaklandığını öğrenmek beni hiç şaşırtmadı. Hizmetle ilgisinin bulunmaması yetmiyor, yeterince hunhar davranmıyor olması da görevden el çektirilmesi için yeterli görülüyor.
Son dönemlerde inanılmaz bir savrulma yaşıyoruz. Kanun, nizam, hukuk, adalet gibi kavramların ayaklar altında paspas yapıldığı bu süreçte hayattaki tek ölçüsü siyasi mülahazalar olanları anlayabiliyorum. Kendisini destekleyenlerin kim olduğunun hiçbir önemi olmadığı gibi kendisini ‘doğru davranması’ için ikaz edenlerin de kimliğinin herhangi bir ehemmiyeti bulunmaz bunlar için. Birisi en baş köşeye oturtulurken diğerine en acımasız şekilde saldırılır.
Ancak hayata hep bir misyon ile baktığı iddiasındakilere ne demeli? Ne ahlaki bir değer kaldı ortada ne de misyonun ruhu... İslami düşünce, temellerinden örselendi. Küçücük siyasi mülahazalara yem edildi, herkes ağzına verilen bir parça bifteğin sahte lezzetiyle kendisinden geçti.
Hele şu MİT Yasası’nın çıkmasını destekleyenler, olayı seyredenler ve nasılsa bize dokunmuyor diye kendilerinden emin olanlar meselenin sadece ‘Hizmet Hareketi meselesi’ olmadığını anladıklarında iş işten geçmiş olacak. Bifteğin sahte, oynanan oyunun ölümcül olduğunu ne zaman anlayacaksınız?