Suikastlar zinciri ve Kazıma Operasyonu...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 5
Ekim 1992'de,
Talabani ve
Barzani güçleri ile
PKK'ya yönelik başlattığı ortak
operasyona "Kazıma" adı verildi.
Operasyon, Türk ordusu ile "cephe düzeninde çatışmayı" göze alan PKK için büyük hezimet oldu.
Kaçacak yer bulamayan bir grup PKK'lı, "yok olmaktansa teslim olmayı"
tercih etti.
Türkiye'nin de onayı ile 475
terörist Barzani'ye, bini aşkını da Talabani'ye teslim oldu.
Terör örgütü mensuplarının, güvenli bir koridordan güneye inmesi sağlandı.
450 kilometre güneydeki Zeli kampında toplandılar.
PKK'nın
Kuzey Irak'taki varlığının neredeyse dörtte biri "teslim" oldu.
Türkiye'den gelecek kapsamlı bir af kararı beklediler. Silahlarını bıraktılar. Hatta Türkiye, silahlar için ödeme bile yaptı.
Kazıma Operasyonu resmi olarak, 15
Aralık 1992'de sona erdi.
O sırada DYP-SHP koalisyonu iktidardaydı.
Başbakan Süleyman
Demirel,
Başbakan Yardımcısı da
Erdal İnönü'ydü.
Hükümet, 26
Kasım 1992'de jet hızıyla "Pişmanlık Yasası" çıkardı.
Suça karışmamış olanlar "af" ediliyordu. Lider kadrosu ve suça karışmış olanlara idam yerine 20 yıl, müebbet yerine de 15 yıl öneriliyordu.
Bütün bu sıcak gelişmeler yaşanırken, Türkiye'yi derinden sarsan dört olay yaşandı.
Bunlardan ikisi suikast, ikisi ise suikast şüphesi ağır basan olaylardı.
Gazeteci Uğur
Mumcu, 24 Ocak 1993'te öldürüldü.
Mumcu'nun PKK ile ilgili önemli bilgilere ulaştığı için katledildiği sonradan ortaya çıktı. Ama bilginin ne olduğu hiçbir zaman aydınlanmadı.
17
Şubat 1993'te,
Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in uçağı düştü.
Eşref Paşa, Kazıma Operasyonu'nun hemen ardından,
17 Aralık 1992'de helikopterle Kuzey Irak'a geçti. Talabani ve Barzani ile görüştü.
Seyahat sırasında helikopteri
Çekiç Güç uçakları tarafından sıkıştırıldı.
Beraberinde bulunan
Necati Özgen Paşa'ya havada, "Kuzey Irak'a giden ilk Türk
generaller bizleriz" demişti.
Talabani ve Barzani'ye
işbirliği paketi önerdi. Ama "Kazıma Operasyonu"nun başarılı komutanı, hâlâ sır perdesini koruyan
uçak kazası ile yaşamını yitirdi.
Türkiye'yi
yasa boğan bir diğer acı, 17
Nisan 1993'te gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Turgut
Özal aniden öldü.
Kuzey Iraklı liderlerden federasyon teklifine olumlu
cevap alan Özal, yeni
demokrasi hamlesi ile nihai çözüme ulaşmayı hedefliyordu.
Naaşından alınan saç ve kan örnekleri kaybolduğu için, öldürüldüğü şüphesi, sevenlerinin çoğu için ağır bastı.
Alacakaranlıklar kuşağında kafaları karıştıran bir diğer suikast
Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'a gerçekleştirildi.
Aydın, 23 Ekim 1993'te, helikopterle geldiği Lice'de fail-i meçhul, yöntemi meçhul bir şekilde öldürüldü.
PKK'ya en ağır darbenin indirildiği bu dönemde, siyasi istikrarsızlıklar ve suikastlar gündemi o kadar meşgul etti ki, Türkiye ayağına gelen fırsatları değerlendiremedi.
Teslim olmayan kanadın, özellikle
sivil hedeflere saldırıları, Türkiye'nin cesur adımlar atmasını engelledi.
Cesur adım atabilenler de, ister gazeteci ister siyasetçi, birer birer yok edildi.
Sonuçta, Ocak 1994'te Zeli'de bulunan bin 500 kadar teslim olmaya hazır PKK'lı bombalandı. Çok azı hayatını kaybetti.
(BUGÜN'e konuşan eski bir PKK'lı, kamptaki sayının 3 bin kadar olduğu ve bin kadarının öldüğünü iddia etti.)
Geri kalanlar örgüte döndü. Daha kanlı şiddet eylemlerine yöneldiler.
Türkiye'ye kan kaybettirmek isteyenler, hedeflerine ulaştı.
Peki bunun hesabını kim verecek?
Erhan BAŞYURT - BUGÜN