Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''
Ergenekon'' soruşturmasıyla ilgili olarak, ''İnanıyorum ki makul bir sürede bu
davanın sonuçlandırılacağına güvenim var. Bu nedenle yargı sürecini dikkatle sükunetle takip etmemiz lazım'' dedi.
Arınç, Haber Türk televizyonunda Teke Tek programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı.
''Ergenekon'' soruşturması ile ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine 25 yıl ceza avukatlığı yaptığını belirten Arınç, ''Ergenekon'' isminin kullanılmasını eleştirdi.
''Belki bir araya gelen kişiler bazı emellerini gerçekleştirmek için bir
örgüt kurmuşlarsa ve ismini de böyle koymuşlarsa yargı süreci o isimle devam ediyor'' diye düşünülebileceğini ifade eden Arınç, ''Ama özellikle Türklerin kendi mitolojisi içindeki önemli bir ritüel, argüman olan bir Ergenekon konusunun
darbecilerle ve suç örgütleriyle adlandırılması hoş bir şey değil'' diye konuştu.
Bülent Arınç, Türkiye'de son 5-6 yılda çıkar amaçlı çok sayıda suç örgütünün çökertildiğini,
emniyet yetkililerinin bunların bazılarına isim bulmakta zorlandığını belirterek, şunları kaydetti:
''Şimdi çok sanıklı bir dava ile karşı karşıyayız. Yani sanıyorum, diyelim ki 50 tanesi
tutuklu, 50 tanesi tutuksuz. Şu anda Silivri'de davası görülenler var. Onun dışında dalga dalga üstüne geldi. O dalgalardan gözaltında bulunup iddianamesi tanzim edilmemiş olanlar var. Çok sanıklı davaların görülmesi süratli olmaz. Yani işin doğası gereği.
Önce savunmaları alınacak. Bunun için özel bir
mahkeme de görevlendirildi, bu işi süratlendirmeye yönelik. Üst üste her gün
duruşma yapılıyor. Dolayısıyla aslında normal mahkemelerde görülmesi gereken bir dava olsaydı 4 misli bir zamanda... Ama burada belki dörtte biri kadar bir zaman olacak. Ama mahkeme heyetinin bütün
delilleri çok dikkatle takip edeceğini, sanıkların savunmalarına çok önem vereceğini ve bu işle ilgili olarak bağlantı kurulan birleştirilen davalar da var. Ama Türk yargısının ben bu konuyu da çok başarılı şekilde çözeceğine inanıyorum.''
''DAVAYI SÜKUNETLE TAKİP ETMELİ''
Terör örgütü
elebaşı Abdullah Öcalan'ın İmralı'da özel bir mahkemede yargılandığını ve isnat edilen suçun vasfına göre yargılamanın da çok kısa sürdüğünü dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
''Ama bu davada fiiller farklı olabilir. Eylemleri itibariyle ceza alacak olanlar vardır veya çok iddialı bir şekilde gazetelere yansımış olmalarına rağmen delil olmamasına rağmen
beraat edecek olanlar vardır. Bunların çok titizlikle inceleneceğine ve inanıyorum ki makul bir sürede bu davanın sonuçlandıracağına güvenim var. Bu nedenle yargı sürecini dikkatle sükunetle takip etmemiz lazım.''
ANNESİNİN EVİNİN ARANMAK İSTENMESİ
''Davada ilginç unsurlardan bir tanesi Şener
Eruygur. Geçmişte Eruygur'un
Jandarma Genel Komutanlığı döneminde... Eruygur'la annenizin evinin aranması konusunda karşı karşıya gelmiştiniz'' sözlerine üzerine, Arınç, ''Konuyu çok konuştuk onun için gülüyorum. Bizi dinleyenlerin de (yeter artık bu konu) diyeceğini tahmin ediyorum'' dedi.
Arınç, komutanların kendisini topluca ziyaret ettiğini, kendisinin de başta
Hilmi Özkök olmak üzere onları ziyarete gittiğini belirterek, babasının Jandarma okuluna girişinden
emekli oluşuna kadar fotoğraflarını içeren bir
albüm hediye edildiğini aktardı.
''Daha sonra da çok karşı karşıya geldik. Doğrusu beni çok sevdiğini söyleyemem. Kendisinden çok fazla hoşlanmamıştım. Ama görevimiz gereğimiz ciddi olmak mecburiyetindeydik'' diyen Arınç, ''Niye hoşlanılmadığının'' sorulması üzerine, ''Çok kişisel bir şey. Ona sorarsanız o da bir şey söyleyecektir. Ben de söylersem, çok nezaketsizlik olur'' yanıtını verdi.
Bülent Arınç, ''Daha Eruygur iyileşmedi. Birlikte yaşadığımız olayları anlatacağım çok şey var dediniz? Neydi onlar'' sorusu üzerine, Manisa'da annesinin evinin aranmak istenmesine ilişkin süreci anlattı.
Kendisinin
Meclis Başkanı seçilmesinden sekiz ay sonra olayın yaşandığını belirten Arınç, ''Öncesinde de var, birtakım Jandarma istihbaratının bizimle ilgili çalışmalar yaptığını ben biliyordum. Sayın Abdullah Gül'le ilgili olarak da, benimle ilgili olarak da Tayyip Bey'le ilgili olarak da özel çalışmalar yaptıklarını biz biliyorduk. Biz uyumuyoruz. Biz bazı şeyleri biliyoruz ama görevimiz gereği biz bunları bir yerde konuşmayız bir yerde söylemeyiz. Bir yerde bunun dedikodusunu yapmayız. Bunu kendi içimizde çözmeye çalışırız diye düşündüm'' dedi.
Kendisine Manisa'dan
telefon edildiğini ve annesinin evinin aranması ile ilgili bir çaba konusunda bilgi verildiğini aktaran Arınç, evin Manisa'nın merkezinde olması nedeniyle Jandarma nasıl arayacağını düşündüğünü ve şaşırdığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''80 yaşını geçmiş annemin evinde ne arayacak bunlar diye düşündüm. Evin üst katlarında da öğrenciler kalıyor. Benim rahmetli oğlum 17 yaşında
vefat edince ben yukarıdaki üç katı fakir öğrenciler kalsın diye bir vakfa verdim ve kira da almadım. Ama üniversite öğrencileri kalıyor. Onlarla ilgili bir takip mi annemle ilgili bir takip mi anlayamadım.
Albay Sarızeybek'i aradım gece bana dönmedi. Bir meclis başkanı arıyor bana dönülmüyor. Sonra gece yarısı ben onu aradım. Emir erine (bana telefonu verin) diyor filan. Efendim (aramak zorundayım) dedi. (Nereyi arayacaksınız?) dedim. İşte, evinizi...
Yargıdan karar istedik. Ne amaçla? Bir
operasyon peşindeyiz de onun için. Siz bu evde annemin oturduğunu yukarıda öğrencilerin kaldığını biliyorsunuz. Neyi arayacaksınız. İşte, filan filan...
Ertesi gün mahkeme karar vermemiş böyle saçma sapan bir şeye. Fakat iki gün Jandarma istihbaratı
sivil olarak sokakta
nöbet tutmuş. Çok garip bir şey tabi, hadise oradan çıkıyor. O gece dedim ki (çok yanlış bir şey yapıyorsunuz. Ama mutlaka arayacaksınız annemi üzmeyin içerideki eşyalara çok fazla dokunmayın) (tamam başkanım başında bizzat ben bulunacağım) dedi. Ben de artık arayacaklar diye biliyorum. Ertesi gün başsavcılıktan döndüler ve reddettik dediler. Hadise o kadarla kaldı.''
Arınç, olayın ardından araştırma yaptığını ve başka şeyler bulduğunu dile getirerek, ''Onu da inşallah Eruygur Paşa iyileştikten sonra...
Allah şifa versin. İnşallah iyi bir yargılama sonucunda Türk ordusunun emekli bir komutanı olarak beraat etsin diye düşünüyorum. Ama beraat edemezse de hepimiz yargı kararına saygılı olacağız'' dedi.
''PEK ÇOK ŞEYDEN HABERİMİZ VAR''
''Meclis Başkanlığınız döneminde (biz kimlerin nerede ne toplantılar yaptıklarını biliyoruz) dediniz. Bu darbe günlükleri olarak çıkan toplantılardan mı haberdardınız o zaman?'' sorusu üzerine, Bülent Arınç, ''sadece onlardan değil, pek çok şeyden haberlerinin olduğunu'' ifade ederek, ''Ama biz Türkiye'yi düşündük'' dedi.
Arınç, ''O zaman niye bir önlem alınıp yargı sürecinin başlamadığının'' sorulması üzerine, ''Yargıya müdahale etmeyelim. Çok fazla derinine inmeyelim bu işin. Ama sayın Özkök Paşa bu işin bunların cevabını çok iyi bilir'' diye konuştu.
''SAYLAN'IN BÜYÜK BİR SAYGINLIĞI VAR''
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkan Saylan'ın evinin aranmak istediğinin hatırlatılması ve ''
Annenize yapılmasını istemediğiniz, ya da başka bir eski tanıdığa uygulanmasını istemediğiniz bir karineyi Türkan Saylan'a neden çok görüyorlar?'' sorusu üzerine şunları kaydetti:
''Sayın Saylan'ın ilerlemiş yaşı ve hastalığı sebebiyle ve toplumdaki hizmetleri açısından büyük bir saygınlığı var. Bunu görmemek mümkün değil. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz ama ortaya koymuş eserleri var. Özellikle kız çocuklarının okuması konusunda, onlara burs,
yurt temin edilmesi konusunda.
Ben kendisiyle hiç görüşmedim. Daha sonra sanıyorum YÖK üyeliği falan yaptı. O dönem içerisinde de karşı karşıya gelmedik ama ismini çok iyi biliyorum ve toplumdaki saygınlığını da bir ölçüde kabul ediyorum. Bir ölçüde bunu kabul etmeyenler de olabilir. Yani ben böyle bir kıyaslama yapabilecek durumda değilim. Ama çocuklarımızın okuması konusunda, Türkiye'de cehaletin yıkılması konusunda bir insan çok önemli fedakar çalışmalar yapmışsa ki onlardan birisi olduğu söyleniyor Sayın Saylan'ın buna saygı duymamak mümkün değil.''
Arınç, kolluk kuvvetlerinin ceza soruşturması ve gözaltıları, savcı veya hakim kararıyla yapabileceğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
''Bu konuda, sanıyorum sadece Saylan değil, şu anda tutuklamaları da gerçekleşmiş olan 4 veya 5 rektörle ilgili olarak da bunları konuşabiliriz. Yani Mehmet
Haberal bilinmeyen bir insan değil. Toplumda çok saygın bir insan. Bunlarda gözaltına alındılar ve sonra tutuklandılar.
Yani birisinin yaşı itibariyle bizim ceza hukukumuzda (ona şöyle bir muamele, buna böyle bir muamele yapalım) şeklinde bir ayrımcılık söz konusu değil. Ancak infazı halinde, cezanın çektirilmesi noktasında daha sonradan çıktı biliyorsunuz evinde veya gözetim altında çektirilebiliyor. Veya yaşı itibariyle sürekli bir hastalığı varsa Cumhurbaşkanı tarafından da affedilebiliyor. Burada bir suç ihbarıyla karşılaşan güvenlik güçleri ve buna lüzum gören savcı ve hakimin kararıyla bir insan evinden alınmışsa ona bizim söyleyebileceğimiz çok fazla bir şey olmaz.''
''SAYLAN'IN BÖYLE BİR MUAMELEYE MARUZ KALMASINA ÜZÜLDÜM''
Konuyla ilgili yargıcın veya savcının delil ve emarelerin ne noktada olduğunu düşünmesi gerektiğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
''Kaçma tehlikesi var mıdır, delilleri yok etme endişesi var mıdır? Eğer bütün bunlar çok kuvvetli delillerle sonuçlanıyorsa o zaman görevlerini yapıyorlar dememiz lazım. Yok, zaten evinde, zaten hastanede, çok kısa kalmış bir ömrün mücadelesini veriyor... Biz bunun evde ifadesini alırız, böyle bir muamele yapmayız da diyebilirlerdi. Eğer haklarındaki iddialar suçlamalar çok hafif olmasına rağmen böyle bir işlem yapmışlarsa savcısı da hakimi de polisi de suçludur. En azından takdir haklarını kullanmamışlardır.
Ben ellerindeki donelerin ne olduğunu bilmiyorum. Şu kadar yaşına gelmiş, böyle bir amansız hastalıkla boğuşan bir insanın eldeki deliller ve iddialarla çok ciddi değilse, kaçma kurtulma endişesi yoksa, delilleri yok etme, karartma endişesi de yoksa buna rağmen evinden alınmaya çalışılması fevkalade yanlış. Fevkalade haksız bir iştir. Ama bu savcının hakimin bileceği bir iştir. O derse ki 'bu bir toplu suç konusu, filan filan yerlerle de irtibatı var, biz böyle bir işlem yapmaya mecbur kaldık' diyorsa, bunu mahkemesi kendi içinde tartışır. Biz buna buradan karar veremeyiz.''
Bülent Arınç, Saylan'ın böyle bir muameleye maruz kalmasına üzüldüğünü ifade ederek, ''Bir bayan olarak, anne olarak, bilim kadını olarak, toplumda saygınlığı olan bir insan olarak... Ama saygınlık dediğimiz şey, eğer bir cürümle itham ediliyorsa bir insan ona bir ayrıcalık tanımaz. Yani kimsenin suç işleme imtiyazı yok. Böyle bir muameleye maruz kalması belki hastalığı tetiklemişte olabilir. Gerçi Allah'ın verdiği bir ömür'' dedi.
''KATILMASI İYİ OLURDU''
Bülent Arınç, Fatih Altaylı'nın ''Saylan'ın cenazesin
e devlet erkanından neden kimsenin katılmadığı?'' sorusunu da şöyle yanıtladı:
''Sayın Cumhurbaşkanı bir
taziye mesajı yayımladı. Sayın Cumhurbaşkanının bir kişiyle temsil edilmiş olmamasının sebeplerini bilemem. Özellikle Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu'nun bir hanımefendi, bilim kadını olarak, eğitim hizmetlerine gönül vermiş bir insanın cenaze töreninde bulunması çok
doğal olurdu. Çokta iyi olurdu. Bu hangi sebeple gerçekleşmedi bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla
İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı da katılamamış. Bunların da katılması iyi olurdu. Binlerce insanın büyük bir üzüntüyle cenazesini takip ettiği bir hanımefendiye karşı en azından görevimizi yerine getirmemiz lazım.''
Geçmişte bazı cenaze törenlerinin bazı siyasi gösterilere sahne olduğunu anlatan Arınç, ''Şimdi ben böyle bir şey hissetmedim bu olayda. Yani gidemezdim de mecliste genel kurulda nöbetçiydim. Gitmeyi düşündüm mü? Doğrusu onu da düşünmedim. Çok samimi olarak söyleyeyim'' dedi.
-''TEMSİL BAKIMINDAN BİRİSİNE İHTİYACIMIZ VARDI''
Danıştay baskınından sonra bir hakimin hayatını kaybetmesinden sonra cenazeye katılmak istediğini, ancak birileri tarafından cenazenin provake edildiğini anlatan Arınç, şunları söyledi:
''Meclisteydim bütün hazırlığımı yaptım, gitmek üzere haber bekliyorum orada. Ama istihbarat çok kötü geliyor. Burada
hazırlıklar var.
Cenaze sahipleri tarafından değil. Ama birileri tarafından orada provokasyon yapılacak. 'Ben geleceğim' dedim, 'beni korurlar, buna bir görev yapmam lazım.' Son dakikada 'lütfen gelmeyin' dediler ve gitmedim.
Cemil Çiçek gitti,
Abdülkadir Aksu gitti,
Abdüllatif Şener gitti başlarına gelmedik kalmadı. Fevkalade üzüntü verice sahneler oldu. Kovalamaca sahneleri çıktı. Ne idüğü belirsiz kişiler bakanların arkasından
hakaret ettiler.
Kendi
seçim bölgemde yaşadım. Bir yarbayımız rahmetli oldu. Cenazesine gittim.
Cami avlusunda ilk defa gördüğüm insanlar, hepsi yerlerini almışlar. 'Hainler dışarı', 'yuhalamalar'... Çılgınca, gözleri dönmüş bir biçimde... O da ayrı bir mevzu... İçlerinde tanıdığım insanlarda oldu tabii. Sırf o provokasyonu yapmak için oraya gelmişler.''
Arınç, ''Böyle bir endişe söz konusu ise çünkü bazı kesimler hükümeti her şeyden suçlu tutmaya, her şeyden cezalandırmaya çalışıyorlar. Bir bakanın veya başbakanın o cenazeye katılmış olması halinde kötü, zihinlerdi iz bırakabilecek zor duruma düşebilmesi...
Provokasyon hazırlığı varsa belki o açıdan gitmemişlerdir'' diye konuştu.
Bülent Arınç, Fatih Altaylı'nın ''Yine de Nimet Hanım gitseydi iyi olacaktı'' demesi üzerine, '' Çok iyi olacaktı. Nimet Hanım da çok medeni bir insandır. Yani kendi camiasından bir insan. Sonra hükümeti de temsil etmiş olurdu. Ama neredeydi, ne yapıyordu bilmiyorum. Ama mutlaka bir
katılım olmalıydı, bu katılım hükümet adına olabilir, vilayet adına sayın vali ya da belediye başkanı olabilir. Toplumun dikkat ettiği, hassasiyet gösterdiği bir konuydu. Birilerine malzeme çıkarmak adına olmasa bile temsil bakımından herhalde birisine ihtiyacımız vardı'' dedi.