Anne tarafının Şam'dan,
baba tarafının ise Musul'dan geldiğini söyleyen Bulaç, “O dönemde büyük bir
kan davası varmış ve en az 50-60 kişi ölmüş. Musul Valisi bu durumu padişaha haber verince,
aile efradı üç ayrı yere (
Kars-Göle,
Niğde tarafları ve
Mardin) gönderilmiş” dedi.
‘DEDESİ BABAANNESİNİ KAÇIRDI'
Dedesinin zamanında Mardin'de Jandarma Çavuşu olarak
Osmanlı ordusunda çalıştığını söyleyen Bulaç, dedesinin bazen çok zalim biri olarak anlatıldığını kaydetti. Babaannesinin Abdülhamit'in bölgedeki Hıristiyan nüfusu
Müslüman nüfusla dengelemek için Libya'dan getirilen ailelerden olduğunu kaydeden Bulaç, “Üç hanımı olan dedem, bir gün at üstünde bir köye gitmiş ve babaannemi çeşme başında görmüş. Sonra da , ‘Bir yıl sonra gelip seni babandan alacam' demiş. Bir yıl sonra da gelip babaannemi alıp gitmiş ve sonra da babasına haber vermiş” dedi.
KENDİSİNİ İMAM HATİP'E TEŞVİK EDEN ARKADAŞI KOMÜNİST OLDU
Bulaç, Mardin'deki diğer çocuklar gibi kendisinin de medreseye gittiğini ve annesinin ısrarıyla ilkokula ve ortaokula gittiğini kaydederek,
İmam Hatip okuluna nasıl gittiğiyle ilgili ilginç bir anısını da anlattı. Bulaç, “Benim,
İmam Hatip okuluna gitmemde Hasip isminde bir arkadaşım etkili oldu. Ben de babama söyledim ve o da kabul etti. Hasip, lisede İmam Hatip'ten ayrıldı ve üniversiteyi
İstanbul Üniversitesi
Türkoloji bölümünde okudu. Sonra da sıkı bir komünist oldu. Eğer ben de İmam Hatip okulunu okumasaydım, komünist olurdum” dedi.
İŞKENCE GÖRDÜ
Bulaç, 12
Eylül darbesinden sonra gördüğü işkencelerin dayanılmaz olduğunu, bir defasında yediği
yumruklardan dolayı baygınlık geçirdiğini ifade ederek, “Sonradan bana söylediler ki ben tam 50 yumruk yemişim. Ben beşinci yumruktan sonra zaten bayılmışım” dedi.