'Malkoçoğlu benim' tadında birkaç tespit yapmaya ne dersiniz?
Belki siz de rastlamışsınızdır. Bazı
minibüslerin ve kamyonların arkasında yahut dikiz aynalarında şöyle yazar: 'Seni severim. Seni seveni de severim. Ama seni benden çok seveni asla!'
Bu, his halinin en masum ifadesidir aslında. Yoksa 'asla'nın yerine 'vururum' yazanı da, 'kurşunlarım' yazanı da okudu bu gözler.
Hrant Dink cinayeti sonrasında oluşan tepki dalgası, hemen akabinde gelişen kontra tepki dalgası ve sonrasında medyaya yansıyan 'yazının altına gel, saçını düzelt' cümleleriyle suçlu
katil ile beraber hatıra pozu aklıma getirdi bu minibüs yazısını.
Katili azmettiren ve
emniyet girişinde, '
Orhan Pamuk ayağını denk al' diye güvenlik görevlilerinin arasında bile tehdit etmekten çekinmeyen psikopatın, tetikçiyi savurmaktan, 'vatana sahip çıkmak gerekiyor, bu görev bize düşüyor' mantığıyla motive etmesi aslında basite indirgenecek bir ruh hali değil. Darbecisinden bombacısına, 28 Şubat'çısından marjinal televizyon kanallarına çıkıp, memleketin yarısını vatan haini ilan eden kafayı sıyırmış
rektör yardımcılarına kadar birçok kesimimiz benzeri bir ruhsal savrulmanın içinde olsa gerek.
Bir cinayette Dink'leşip,
Ermenileşen, sembolik bir cümleciği, sloganlaştırıp içselleştiren zihniyet ile 'bu memleketi benden (bizden) başka seven yok' zihniyeti cinayet işlettiren, masum insanları katleden, ne bileyim kitabevi bombalatan, adam kurşunlatan zihniyet arasında çok fark yok.
Hrant
Dink cinayeti sonrasında hayretle gördüm ki, farkında olmadığımız böylesi bir marazi ruh durumu,
küçük ölçekli de olsa en aklı başında adamların bile kanına sızmış durumda. Zira an beklenmedik insanlardan bile Dink'i
savunma/saldırma refleksiyle körü körüne bir Ermeni taraftarlığı/düşmanlığı içeren cümleler işittim. Ve anladım ki, emniyet kapısında tehdit savuran çapulcunun zihniyeti hepimizin tıynetince kanımıza hakim.
Katilin koluna girmiş
aile pozu verir gibi heyecanla üstünü başını düzelten
asayiş görevlilerinin asla kötü niyetli olduklarına inanmıyorum. Belki o tür bir resmi
servis yapanlar hakkında öyle düşünmeyebiliriz; ama izlediğimiz görüntülerde, medyada belirtildiği gibi bilinçli bir suçluyu markalaştırma, kahramanlaştırma girişimi olarak görmüyorum. Belki haberi sunan spikerin de belirttiği gibi; 'günün heyecanı içinde yapılmış bilinçsiz bir yanlış'tı. Hele hele olayın bu görevlilerin üzerine yıkılması, arkada, derinlerde aranan ilişkilerin bu insanlara
fatura edilmesinden çekindiğimi açıkça ifade etmek isterim. Öyle ya, biz ki bir günde heyecana kapılıp Ermeni olan, sonra sakin kafayla düşünmek yerine aynı -halet-i ruhiyenin bize iyi gelmesinden midir nedir- şekilde devam eden bir ırkın ahfadı olarak, aranan sorumlular bulunmuşçasına resim çektirenlere abanılacağını beklemek abartılı olmaz. Ki bu satırları yazdığım esnada yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı bu tür yayınlar.
Yapılanın doğru olduğunu söylemiyorum şüphesiz. Tıpkı 'Hepimiz Ermeni miyiz?' yazımdan sonra 'yazık o mesajı algılamamışsınız' diye yazan, esasen yazımı algılayamayan arkadaşlara peşinen söyleyeyim yani. Hatta aksini düşünmekteyim. Katilin yakalanmasını kendi hanesine yazmanın telaşıyla yapılan bir yanlışlık, hadi 'aptallık' olduğunu söyleyeyim. '
Vatan toprağı kutsaldır yazısının altına geç' diye kurgu yapan zihniyet, 'bakın işte biz yakaladık, aha bu da kanıtıdır' derdinde olduğundan, yaptığı yanlışı görememektedir.
Lakin bütün bunlar içimize yerleşmiş olan, 'bu vatanı kimse bizim kadar sevemez' hastalığını görmezden gelmemizi gerektirmiyor. Esas sorun katilin koluna girip hatıra resmi çektirmek değil, bu hastalıklı sevgi uğruna devleti yıkacak kadar feci entrikalara göz yumma, bizzat kahramanı olma ve bununla gurur duymaktır.
Zira bu hastalıklı sevginin bir sonraki aşaması, 'ya benimsin ya toprağın' oluyor.
Hani Tayyip Erdoğan yıkılsın da, gerekirse memleket de batsın, durumu...
M.Nedim
Hazar - Zaman