Londra yolunda
Dışişleri Bakanı Ali
Babacan ile uzun uzun sohbet etme imkânı bulduk.
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Mustafa Karaalioğlu ve
Radikal Gazetesi
Ankara Temsilcisi
Murat Yetkin ile beraber sorular yönelttik bakana.
Babacan, meselenin derinliğine inmek, bazı önemli ayrıntıları paylaşmak istemedi, haklı...
Dışişleri Bakanlığı böyle bir görev. Kapalı kapılar arkasında konuşulan konuların çoğu
devlet sırrı... Ancak Ali Bey'in dudaklarında düğümlenen cümlelerden, anlatmak isteyip de anlatamadığı gerçeklerden ortaya net bir tablo çıkıyor ki
Türkiye uluslararası arenada çok büyük bir zorlukla karşı karşıya. Böyle "parti kapatılabilir" diyen bir
ülke yok yeryüzünde. Dünyada şiddet ve
terör söz konusu olmadıkça parti
kapatmayı aklının ucundan geçiren kalmadı. Ve anlaşılan o ki "Türkiye'de neler oluyor?" sorusu yetkilileri buram buram terletiyor. Hatta daha ötesini de söylemek zorundayım: Şayet Türkiye'de yüzde 47 oy almış ve AB yolunda büyük adımlar atmış, üstelik bu tavrıyla da dünya kamuoyunun ilgi odağı haline gelmiş bir parti kapatılırsa Türkiye kendini demokratik dünyadan iyice tecrit edecek, ekonomisi dibe vuracak, iflasın eşiğine gelecek ve çok ağır
fatura ödeyecek.
Parti kapatma
davası gündeme geldiğinden beridir dünyanın dört bir yanından çok sert eleştiriler alıyor Türkiye. En üst düzeyden en ağır sözler ifade edildi şu ana kadar. Türkiye'de
demokrasinin varlığı sorgulandı, düşünce ve ifade özgürlüğünün üzerine gölge düştü.
AB Komisyonu Başkanı Barroso'nun Türkiye'yi ziyaretinde de bu durum çok net ortaya çıktı. Bunlar, Türkiye'deki bu süreci anlamakta zorluk çekiyor ve çok ağır eleştiriler ortaya koyuyor. Bu ağır eleştiriler karşısında daha düne kadar, AB yolunda her türlü fedakârlığa katlanan bir kesim, savunmaya geçmiş durumda; "Siz kim oluyorsunuz ki?" diye başlayan karşı ataklardan tutun "İyi de bu AB her şeye müdahale ediyor canım" diyene kadar pek çok savuşturma hamlesi yapılıyor. Yalnız bu durum Türkiye'yi içinde bulunduğu zorluktan kurtarmıyor. Bu ülke resmen dünya kamuoyu nezdinde ağır yaralar alıyor.
Ali Babacan onca kışkırtıcı sorularımıza rağmen bazı bildiklerini yazılacak şekilde açıklamadı, açıklamıyor. AB toplantılarında ne görüşüldüğünü tam bilemiyorum. Yalnız
Avrupa Parlamentosu tutanaklarında çok açık kayıtlar da var. Mesela,
Olli Rehn'e "Neden dava aşaması sürerken Türkiye'nin
AB üyeliği tehlikeye girer şeklinde açıklamalar yapıyorsunuz?" denildiğinde, Olli Rehn "Bu tehlikeyi baştan söylemek zorundayız. Yoksa dava bitince ve biz bazı
yaptırımlar ortaya koyunca niçin bunu daha önce bize söylemediniz diyerek bize sorarlar.." diye
cevap veriyor. Bundan daha açık bir
mesaj olabilir mi? AB diyor ki sizin bu yaptığınız
Kopenhag Kriterleri'ne uymaz, aramızdaki yazılı sözleşmeler sizi birtakım yükümlülüklere mecbur kılıyor. Şayet böyle bir şey yaşanırsa AB üyelik süreci resmen askıya alınır. Bunu askıya almak kolaydır; yalnız bu süreci yeniden başlatmak zordur. Daha ne desin adamlar? Bunu AK Parti'ye
destek gibi
ucuz bir nedenle izah etmek mümkün değil. Hangi parti olursa olsun Avrupa Birliği'nin hatta bütün dünyanın tavrı benzer bir tepkiyle ortaya konacaktır. Çünkü günümüz dünya düzeninde bir partinin yasaklanması sadece bir parti de değil bir derneğin, bir lokalin, bir
sivil toplum örgütünün kapatılması, şiddete vesile olmadıkça faaliyetten men edilmesi asla düşünülebilecek bir yol değildir. Bunu anlamayan dünyanın geldiği son noktayı da anlamıyor...
Ali Babacan "Durum sanıldığından daha ciddi" diyor ve devamını söylemiyor. Ancak söylemesine gerek de yok; durumun ciddiyeti Türkiye'nin akıbetini gösterir. Türkiye ya "ifade özgürlüğüne sürekli müdahale edilen 3. dünya ülkesi" gibi görülecek ve gösterilecek ya da "demokrasi ve temel haklar konusunda gıpta ile bakılan bir örnek ülke" haline gelecek. Uyarıları dikkate almak şart... Yoksa kötü akıbetin faturası medya özgürlüğünü hovardaca ve militanca kullananların üzerine kalacak.