Ergenekon’da neler oluyor
Düne Ergenekon
soruşturması kapsamında gerçekleştirilen gözaltılarla başladık. Neredeyse herkes şaşkınlık içindeydi. Tepkili olanlar da olması gerektiğini düşünenler de bu gözaltıları
sürpriz olarak gördü. Neredeyse herkes şu soruya
cevap aradı: Neler oluyor?
Diğer taraftan gariplikler diz boyuydu. NTV’nin sunucusu Duygu Canbaş, canlı yayına bağladığı
Sabah Yazarı
Muharrem Sarıkaya’nın ‘günaydın’ hitabına karşılık verirken ‘Günün çok aydınlık olduğunu söyleyemeyiz’ diyebildi. Sunuculuğunu unutup kendi aklınca
Ergenekon soruşturmasına tepki gösterdi.
Fethullah Gülen davası karara bağlanmadan bir gün önce sanki dava aleyhte sonuçlanacakmış izlenimi yaratan bir üslupla haber geçen ve sonra yanılan
A haberleri'>ANKA, dün yine sahaya çıktı.
İstanbul Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin’in sözlerini çarpıtarak verdi. Başsavcının yalanlamasına kadar ekrana çıkan bir çok yorumcu bu sözleri kullandı.
Cumhuriyet Yazarı
Ümit Zileli’nin ‘Kılıçlar kınından çıktı’ hezeyanından,
CHP Grup
Başkanvekili Mustafa
Özyürek’in NTV ekranında ‘Operasyon görevde olan komutanlara sıçraya bilir mi?’ şeklindeki soruya verdiği ‘İsmet
İnönü’nün dediği gibi eşkıyanın ne yapacağı belli olmaz’ cevabına kadar ürkütücü açıklamalar birbirini izledi.
CHP Lideri
Baykal ise ‘Ergenekon değil başbakanın kişisel davası’ olarak yorumladığı Ergenekon soruşturması için ‘Hukuk devletinde bu olur mu?’ diye sordu.
Anayasa Mahkemesi’ndeki
kapatma davasına gönderme yaparak Erdoğan’a müstehzi edayla gülüp ‘Şeriatın kestiği
parmak acımaz’ diye seslenen Baykal’ın, Ergenekon hadisesinde hukukun üstünlüğü ilkesini hatırlaması dikkat çekti.
Muhalefet cephesinden en sağduyulu açıklama MHP Lideri Bahçeli’den geldi. Konuşmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemek gerektiğini ifade etti.
TESADÜFEN BAŞLADI
Bu tepkileri zihnimizin bir kenarında tutmadan ‘Neler oluyor?’ sorusuna vereceğimiz cevap eksik kalır. Gelişmeleri, bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmek gerekir. Önce
mahkeme kararı kesinleşmeden herkesin suçsuz olduğunu belirterek başlayalım.
Ergenekon soruşturması,
12 Haziran 2007 günü
Ümraniye’de
emekli astsubay Oktay Yıldırım’a ait olduğu iddia edilen 27 el bombasının ele geçirilmesiyle başladı. Bu soruşturma elde edilen ilave bilgi ve
belgelerle genişledi, bugünkü hale ulaştı. Bu yönüyle baktığımızda Ergenekon soruşturması tümüyle tesadüfe dayalı bir sürecin planlanmamış sonucudur. Aksi halde, böylesine derin ve merkezi yapılanmayla ilgili
operasyon Ümraniye çöplüğünden başlatılmazdı.
Operasyon sürdükçe ortaya çıkan fotoğraf ürkütücüydü. Savcılar yol ayrımındaydı. Şuna karar vermeleri gerekiyordu: Ya soruşturmayı yarım bırakıp altında ezilecekler ya da dikenli yolda sonuç alana kadar devam edecekler.
Kemal Alemdaroğlu,
İlhan Selçuk ve
Doğu Perinçek’in gözaltına alındığı ikinci büyük dalga operasyonu, savcıların ikinci yolu tercihi olarak gördüm.
O dönemde öylesine yoğun tepki oluştu ki, soruşturmanın seyri bir anda değişti. Daha ileri bir adım atılamadı. O günlerde şu değerlendirmeyi yaptım: ‘Ergenekon burada biter...’ Çünkü, soruşturmanın daha ileri gitmesi hükümet, ordu ve yargı arasında büyük mutabakata muhtaçtı. Emekli generallerin ifadesine başvurulabilmesi başka türlü mümkün olamazdı. Kaldı ki, soruşturmanın o aşamaya gelmesinde bile TSK yönetiminin cesaretlendirici rolü söz konusuydu. Nitekim Ergenekon soruşturmasının seyri ile
Yaşar Büyükanıt’a yönelik tepkilerdeki artış, paralel gitmeye başladı.
DEVLET MUTABAKATI
İkinci dalgadan sonra Ergenekon soruşturmasının boyutları daha da büyüdü. Üçüncü dalga operasyon kaçınılmaz oldu. O sıralarda
Genelkurmay başkanı, kara kuvvetleri komutanı, genelkurmay ikinci başkanı,
jandarma genel komutanı başta olmak üzere çok sayıda komutanla ilgili gizli bilgi, belge ve kayıtlar ortalığa düştü.
Ergenekon tayfası işin kolayını bulup faturayı emniyete kesse de komuta katı, olup bitenlerin farkındaydı.
Ordu içindeki Ergenekon’la bağlantılı köstebeklerin yardımı olmadan bu yıpratma kampanyasının yürütülmesi mümkün değildi.
Tam savcılar iddianameyi mevcut haliyle tamamlayıp Başsavcı
Aykut Cengiz Engin’e teslim edecekken üçüncü dalga operasyon başlatıldı. Savcılığın tutuklama yazısı, 29 Haziran’da kaleme alındı. Ancak
Ankara Emniyeti’ne özel bir ekiple intikali dün sabah 04.00 sıralarında gerçekleşti. Tutuklamalar ise bu karara istinaden 07.00’de başlatıldı.
Ne oldu da ‘bitti’ derken soruşturma kapsamı genişletildi? Bunun henüz kesin cevabı yok. Şu analizi yapabilirim; Emekli generallerin tutuklanması devlet mutabakatı olmadan mümkün değildir. Bu tez doğruysa, Ergenekon sadece siyasi
iktidar değil devlet için de tehlikeli olmaya başlamış.
Bu gelişmeyi, ‘hesaplaşma’ olarak görenler de var ama buna ihtimal vermiyorum. Böyle bir tezin varlığı,
Türkiye’yi uçuruma sürükler ki,
AK Parti’nin her şeye rağmen böyle bir riski göze alacağını sanmıyorum. O nedenle, Ergenekon soruşturmasıyla
kapatma davasını ilişkilendirmek yanlıştır, onun da ötesinde iki savcıya da haksızlıktır.
Basit bir mantıkla hareket edecek olursak; AK Parti bir ‘hesaplaşma’ anlayışı içinde hareket etse, yöntem böyle olmaz. Ümit Zileli’nin deyimiyle Ergenekon üzerinde çekilen kılıçlar, AK Partiyi güçlendirmez aksine sonunu hızlandırır.
AK Parti’nin ‘intikam’ duygusuyla hareket ettiği söyleniyorsa, yine çözüm Ergenekon’a çıkmaz. Maksat intikam yemeğiyse, siyasi iktidarın elinde ‘şura’ gibi daha güçlü enstrümanlar var.
Operasyonun
Yargıtay Başsavcısı
Yalçınkaya’nın kapatma davası için
Anayasa Mahkemesi’ne gittiği gün yapılmasının ise tesadüften öte hiçbir siyasal izahı yoktur. Etkileme gücü olsa, böyle bir takvim ayarına spekülasyonlara meydan vermemek için herhalde başta iktidar partisi karşı çıkardı.
Komplo teorisi kuracaksak, benim de şunu mu söylemem gerekiyor: Tutuklamaların olduğu gün 1.5 - 6 yıl arasında
hapis cezası istemiyle hakkımda dava açıldı. Ergenekoncular karşı atağa geçti! Bırakalım, bu
komplo teorilerinin kimseye yararı yoktur.
Şu da bir gerçek; Toplumsal hoşgörüde ciddi irtifa kaybı var. O açıdan iddianamenin bir an önce sonuçlandırılarak mahkemeye intikali önemlidir. Umarım, hukuk üstün olur ve
adalet yerini bulur.
ŞAMİL TAYYAR/STAR