Önce Baş
bakanlık sonra da
Cumhurbaşkanlığı yapan Turgut
Özal, "Benim anneannem de
Kürttü" diyerek kendi açılımını başlatıyordu. Özal, 14
Ekim 1991'de "
Kürt meselesini mutlaka çözeceğim. Bu benim milletime yapacağım son hizmetim olacaktır" dedi. Özal, 1992'de Cumhurbaşkanlığı sözcüsü
Kaya Toperi ve Başyaveri Kurmay
Albay Arslan Güner'e 10 sayfalık bir "Kürt Raporu" hazırlattı. Raporda,
Cumhuriyet tarihinin en önemli meselesiyle karşı karşıya bulunduğu belirtilerek, "Bu meseleye bir çözüm bulamasak büyük, hattâ 'orta devlet' olma şansımızı kaybetme ihtimali mevcut olduğu gibi, zayıf ve perişan hale gelmemiz de muhtemeldir" deniliyordu. Özal, 1992'de Çan
kaya Köşkü'nde
Ahmet Türk,
Sırrı Sakık ve Orhan Doğan'ın aralarında bulunduğu heyete, "Af çıkarmayı düşünüyorum. İnsanlar gelecek, kapalı zarfla dilekçe verecek, beş yıl içinde suç işlemediği takdirde zarflar
imha edilecek" demişti. Özal, aynı görüşmede "Bu sorunu halleden kişi 2.
Mustafa Kemal olur" ifadesini de kullandı.
İKİNCİ RAPOR KAHVECİ'DEN
Özal'a ikinci
rapor mayıs 1992'de,
ANAP milletvekili
Adnan Kahveci tarafından verildi. Kahveci'nin "Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez?" başlığıyla hazırladığı raporda "
Askeri çözümle
ülke çözüme ulaştırılmamıştır. Bugün
Kürt sorunu siyasal bir
kriz halini almıştır. Çözüm için cesur siyasal adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek Kürtlerin siyasal hakları verilmelidir" diyordu. Kahvecinin raporu 27
Ağustos 1992'de yapılan MGK'da tartışıldı. Özal bu toplantıda GAP televizyonundan
Kürtçe yayın yapılmasını istedi. Özal'a üçüncü rapor ölümünden üç ay önce,
ocak 1993'te, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olan
Orgeneral Kemal Yamak tarafından hazırlandı. Yamak'ın daha çok 'soru' tekniğiyle hazırladığı raporda, "Mücadelenin sadece asker ve güvenlik güçleriyle yapılması hem yetersiz hem eksik" deniliyordu. Özal ölümünden önce dönemin başbakanı Süleyman
Demirel'e sorunun çözümüne ilişkin bir
mektup yazarak önerilerini de sıraladı. Mektupta, meselenin çözümüyle ilgili her şeyin önyargısız ve tarafsız ve açık bir şekilde tartışılması
isteniyordu.
PKK'nın şiddete ilk başvurduğu 1984'ten bugüne on altı hükümet, dokuz Başbakan görev yaptı. 1990'dan bu yana SHP 2, CHP 4, TÜSİAD 2, TOBB 2, Toplumsal Sorunları Araştırma Vakfı (TOSAV), ANAP, rahmetli bakan Adnan Kahveci, işadamı Sakıp Sabancı, DYP, Türk-İş, Hak-İş, İstanbul Sanayi Odası (İSO), İstanbul Ticaret Odası (İTO), İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı (İHH), DTP, Dış Politika ve Savunma Araştırmaları Grubu, KONDA gibi kuruluşlar rapor yayınlayarak soruna bakış açısını yansıttı. HEP, DEP, HADEP gibi partiler ise rapor hazırlamadı ama bunun yerine görüşlerini sürekli kamuoyuyla paylaştı. TESEV gibi kuruluşlar ise çeşitli zamalarda çeşitli raporlar ortaya koydu. Türkiye'deki kuruluşlar gibi yabancı kuruluşlar da çok sayıda hazırladıkları raporlarda, soruna ilişkin görüşlerini sıraladı. Kürt sorunu ile ilgili olarak iş başına gelen ve gelemeyen bütün siyasi partiler sorunu çözmek için çeşitli girişimlerde bulundu. Bütün kurum ve kişiler sorunun çözümünde ortak payda olarak "Demokrasi" vurgusu yaparken, bugün geçmişte söylediklerini unutanlar gibi, geçmişte söylediklerinin tersine radikal söylemlerde bulunanlar da oldu.
Ev ödevimi yaptım
Kürt sorununa çözüm bulmak için raporlar hazırlayan kesimin başında
iş dünyası geliyordu. TÜSİAD, TOBB, İTO gibi kuruluşların yanı sıra en çok tartışılan raporlardan biri de,
merhum işadamı
Sakıp Sabancı'nın 1995'te açıkladığı "Doğu
Anadolu Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Politikaları Raporu" oldu. Siyasi çözümle ilgili düşüncenin yer almadığı raporda Sabancı, "Ben bir işadamı, bir vatandaş olarak mevcut şartlarda Doğu Anadolu'da yatırımları
teşvik edecek, artıracak bir
sistem geliştirme işine talip oldum. Ev ödevimi yaptım" diyordu. Sabancı'nın Diyarbakır'da duyurduğu raporun en çok
tartışma getiren önerisi "BASK modeli" oldu. Sabancı kendisine gelen eleştirilere cevaben, "
İspanya ve İngiltere'de bu tür olaylar meydana geldi. Onları inceleyelim. Ancak bir BASK modelini aynen getirelim diyemem. Bu beni aşar" dedi. Sabancı'ya en sert tepki MHP Genel Başkanı merhum
Alparslan Türkeş'ten geldi. Türkeş, "Sakıp Ağa, çizmeden yukarı çıkıyorsun... Sakıp Ağa
politikayı
oyuncak mı zannediyorsun?" dedi. Türkeş'in bu söylemine karşılık Sabancı, "kendisinin çizme giymediği" cevabını verdi.
Kürt realitesini tanıyorum
Süleyman Demirel'in Başbakan sıfatıyla 1993'te söylediği "Kürt realitesini tanıyoruz" sözü Cumhuriyet tarihinin bir dönüm noktasıydı. Demirel, Kürt realitesinden kastını, "Bu ülkede bazı insanlar kendilerine Kürt demektedirler. Bu insanlar Kürt kökeninden gelmektedirler. Onlar vatandaştırlar, bu ülkenin sahibirler,
azınlık değildirler, Türk vatandaşıdırlar" olarak açıkladı. Demirel'in "29. Kürt isyanı" olarak nitelendirdiği PKK terörünün ortadan kalkması durumunda ülkenin daha iyi idare edileceğini ve eşitliğin olabileceğini söyleyerek, "Ben Kürt meselesi diye bir mesele kabul etmiyorum. Onu kabul edersen Türkiye'yi bölersiniz" diyordu. Demirel'in Genel Başkanı olduğu
Doğru Yol Partisi (DYP) ise, Sedat Aloğlu ve Mehmet Gözükaya'nın
ekonomik ağırlıkta hazırladıkları "Güney
doğu Raporları" dışında fazla rapor hazırlamadı.
SABAH