KENDİNİ SORUMLU HİSSEDEN HERKES
Türkiye ekonomisiyle ilgili çok önemli bir gelişme yaşandı.
Ekonomimizin yılın ilk üç aylık dilimindeki
büyüme oranı yüzde 11.7 olarak açıklandı.
Çin yüzde 11.9 ile büyümede lider oldu. Eğer; binde 3 daha fazla büyüseydi lider Türkiye olacaktı.
Bu çok önemsenmesi gereken bir durum.
Bu veri; önümüzdeki fotoğrafı daha net görmemizi, Türkiye fotoğrafı üzerine daha anlaşılabilir
analiz yapmamızı sağlayacak.
Son dönemde yaşananları kafasında tam oturtamayanlar, bazı bağlantıları tam kuramayanlar için bu veri bir anahtar.
Karşımızda iki fotoğraf duruyor.
Birinde
demokrasi üzerindeki
vesayetler ve
terör var.
Diğerinde
demokratikleşme ve büyüme var.
Türkiye şu anda bu iki fotoğrafın mücadelesine sahne oluyor.
Bu iki fotoğraftan hangisinin galip geleceği, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek. Hangisi kazanırsa Türkiye bundan sonra o yoldan yürüyecek.
Eğer vesayetler ve terör kazanırsa; Türkiye içine kapalı bir
toplum olacak. Kast sistemi egemenliğini sürdürecek,
küçük bir zümre millete ve milletin iradesine ipotek koymaya devam edecek.
Eğer daha fazla demokrasi ve büyüme kazanırsa; Türkiye kabuğunu kıracak, kendini frenleyen vesayetlerden kurtulacak, kendine güven duyacak, kendini içe kapatmaya çalışanlardan silkinip onları sırtından atacak.
Böyle bir Türkiye'de yüzde 11.7'lik
ekonomik büyüme kendini her ilçeye, hatta her köye kadar hissettirecek.
Biz Türkiye'nin yakaladığı bu ekonomik büyümeleri asıl o zaman yaşayacağız.
Bu iki fotoğrafa baktığınızda; aslında iki tarafta duran ve bir araya gelmeleri imkansız olan bu kavramlar çatışıyor şimdi.
Demokratikleşmeyi istemeyen "vesayetler ve terör" aynı zamanda büyümenin karşısında.
Demokratikleşmesine engel olunmaya çalışılan ve terör eylemleriyle
kaos çıkarılması amaçlanan bir
ülkede yüzde 11.7'lik ekonomik büyümenin korunması çok zor.
Bu yüzden; çok karmaşık, çok çetrefilli, fakat çözümü de belli olan bir dönemden geçiyoruz.
Çok karmaşık; çünkü demokrasi istemeyenlerin bütün ilişkileri birbiriyle içiçe. Bir tuğlaya dokunduğunuz zaman, askerden de, yüksek yargıdan da, derin bürokrasiden de, uluslararası bir
takım çevrelerden de ses geliyor.
Çok çetrefilli; çünkü ülkenin olağan gidişatını olağandışına çevirmek için kullanılan terör anında devreye sokuluyor.
Terör; gelir adaletsizliğinden,
hizmet eşitsizliğinden, demokrasi zayıflığından kendine çok rahat hareket ve istismar alanı buluyor.
Terörü beslendiği yerden söküp atamadığınız sürece oraya bu büyümeyi yansıtmanız imkansız.
Yüzde 11.7'lik ekonomik büyümeyi şimdi
OHAL ile mi koruyacaksınız ?
Bu büyümeyi silahla mı koruyacaksınız ?
Başına asker dikerek mi muhafaza etmeye çalışacaksınız ?
İçinden geçtiğimiz dönem işte bu yüzden çok karmaşık ve çok zor. Ama buna rağmen de çözümü belli.
Çözüm; daha fazla demokrasi.
Çözüm; demokratikleşme.
Terörü; beslendiği yerden ancak orada demokrasiyi güçlendirerek, oranın insanını demokrasinin gücüne inandırarak defedebilirsiniz.
Türkiye'nin her köşesine; Gediktepe'ye bile demokrasiyi götürdüğünüz zaman askerlerimiz şehit olmayacak.
Şimdi bu ülkeyi yönetenlerin; iktidarı ve muhalefetiyle üzerlerine düşen çok önemli bir sorumluluk var.
Yüzde 11.7'lik ekonomik büyümeyi ülkenin en ücra köşesine bile götürmek herkesin görevi.
Çömeldin-çömelmedin, davet ettin-ziyaret ettin, gelirsin-gelmezsin, görüşürüm-görüşmem polemiğini bir kenara bırakıp, sorumluluk sahibi herkesin bir araya gelmek ve Türkiye'nin yakaladığı bu ivmeyi bütün ülkeye yansıtmak için
işbirliği yapmak gibi bir zorunluluğu var.
Bu biraraya gelmenin önünde anlamsız tavırlarıyla engel olan, ben-sen diyen, egosuna yenilen, enaniyetini yenemeyen kim varsa tarih önünde sorumlu olur.
Türkiye'nin vesayetlerden ve terörden kurtulması için çözüm halkasına girmeyen herkes kaybeder.
Demokrasinin oturmadığı, milli iradenin üzerindeki vesayetlerin kalkmadığı, hakimlerin savcıların bağımsız olamadığı, askerin sürekli hükümetleri
taciz ettiği bir ülkede ekonominiz değil yüzde 11, yüzde 50 de büyüse bir garantisi olmaz.
Bu güçlü ekonomiyi demokrasiyle garanti altına alamadığımız sürece büyüme, geldiği gibi gider.
Bu ülkede bir hareketle, bir gecede ekonomilerin nasıl alt üst edildiğini unutmayalım.
Evet; Türkiye doğru olanı yaparak uluslararası sermayeye açık ekonomi yönetimiyle risklerini minimize etmeye çalışıyor.
Fakat unutulmamalı ki; demokrasisi risk altındaki bir ülke uluslararası sermayeye hiçbir zaman tam garanti veremez.
Türkiye'nin bütün dünyayı kıskandıran bu ekonomik büyümesini şimdi bütün ülkeye yansıtmak ve korumak için çok daha fazla mücadele vermesi gerekecek.
İşte bunun en önemli yolu önümüzdeki
Anayasa değişikliğinin gerçekleşebilmesinden geçiyor.
Anayasa değişikliğini engellemeye çalışanların,
referandum sandığını milletin önüne getirmemek için çabalayanların Türkiye'nin büyümesi falan umurlarında değil.
Fotoğraf çok net.
Ya bu ekonomik büyüme demokrasiyle birlikte her yere ulaşır, ya da vesayetlerin esiri olan bir Türkiye'yi birileri canı istediğinde terörle tehdit eder.
Türkiye ya dünyayla entegre olmuş, yüzü dışa dönük bir açık toplum haline gelir, ya da kendine özgü şartlarıyla kendi kapalı dünyasında
yaşam mücadelesi vermeyi sürdürür.
İşte böyle bir yolun ayrımındayız.
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU - SAMANYOLU HABER
[email protected]