Suçlama yapmayalım. Oturduğumuz yerden insanları karalamayalım.
Haksızlık etmeyelim.
Hepsine eyvallah.
Peki, Doğan medyasından birileri bana izah etsin..
Veya bu konulardan anlayan, dışarıdan aklı başında birisi anlatsın!
Neyi mi?
Şunu..
Gerek
Hürriyet ve gerekse
Milliyet,
Zahid Akman ve
Almanya’daki
Deniz Feneri davası ile ilgili olarak, henüz ortada bir gerekçeli
mahkeme kararı yokken, günlerce
manşet haber yaptılar.
Yok “Esas suçlu onlar değil, bunlar” dediler. Yok “Dolandırıcılık” dediler, yok “Zimmet” dediler, yok “yemiş bitirmiş”, yok “Uçurmuş” dediler.
Hepsini manşetten verdiler.
“Ne yani, haberi vermeyecek miyiz? Haberleri saklayacak mıyız?” diye de efelendiler..
Tüm bu olanlara, tek bir kişi
itiraz edebilir mi?
Hayır..
Biz de, iyiniyetli olalım.. Buraya kadarki her şeyin, gerçekten gazetecilik refleksi ile yapıldığını, kesinlikle Zahid Akman’a bir şeylerin mesajının verilmeye çalışılmadığını varsayalım.
Başbakan’ın “CNNTürk frekansı ile ilgili” açıklamalarının, RTÜKBaşkanı Zahid Akman’ın benzer beyanlarının, gereksiz bir alınganlık sonucu sarfedilmiş sözler olduğunu varsayalım.
Geliyoruz, Almanya’daki Deniz Feneri davasının
gerekçeli kararının açıklanmasına..
Önceki gün, Deniz Feneri davasının gerekçeli kararı açıklandı.
Yani; hakimin/savcının iki kelimesinden
akıl yürütme ile elde edilen tahmini haberler değil, şunun bunun kapı aralığından sarfettiği bir-iki cümlelik bilgiler değil, şimdi elinizde kapı gibi gerekçeli
mahkeme kararı var..
Diğerlerinin hepsi, ya
iddianame idi, ya yargılama sırasında savcının talebi idi, ya
sanıklardan birisinin şu veya bu sebeble yaptığı
suçlama/
itiraf idi.. Hiçbirisinin, yargısal anlamda kesin bir değeri yoktu.
Şimdi gerekçeli karar çıktı... Bu gerekçeli karar; yargı açısından tartışması yapılamayan/yapılamayacak bir karar artık..
Beklentiniz ne sizin?
Hürriyet’ten ve Milliyet’ten, manşetten bir haber:“İşte gerekçeli karar” diye..
İşin doğrusu bu değil mi? Aylarca haber yaptığınıza göre, sonuçta verilen kararı da manşetten vermeniz gerekir, değil mi?
Açıp bakıyorum Hürriyet gazetesine. Bakalım, Deniz Feneri davasının gerekçeli kararını manşetten nasıl vermişler diye.. Zahid Akman’ı, haberin içinde, nasıl görmüşler diye..
Ama o da ne? Manşette, Deniz Feneri falan yok.. Aylardır “hikaye” dedikleri,
Ergenekon ile ilgili, kıldan tüyden bir haber var.. 9 sütuna yerleşmiş..
Peki ikinci haber mi olmuş Deniz Feneri ve Zahid Akman?
Yooo! İkinci haber de değil.
O zaman mutlaka üçüncü haber olmuştur.
Yooo. Üçüncü haber de değil. Alt taraflarda küçücük bir yere, tek sütun olarak sıkıştırılıvermiş!
Canım, Hürriyet gazetesinin o günkü sayfa planı ve
nöbetçi müdürü öyle takdir etmiştir..
O zaman diğer önemli gazetesine bakalım,
Aydın Doğan’ın.
Milliyet’te de birinci haber, bugüne kadar önemsemedikleri Ergenekon bağlantılı bir haber.. Düne kadar hep hikaye idi,
masal idi Ergenekon.. Şimdi manşet oluvermiş..
Şu tesadüfe bakın.. Düne kadar “Deniz Feneri” hem Hürriyet’te, hem Milliyet’te manşet oluyordu.. Tam Deniz Feneri ve ZahidAkman’ın manşet olacağı gün, her iki gazetede de hiç olmaması gereken bir haber manşet olmuş.. Üstelik; manşet olması gereken Deniz Feneri ve Zahid Akman da, iki gazetede de, aynı yerde.. en altta, küçücük bir yerde verilmiş...
Şimdi dürüst arkadaşlar bir izah etsinler bana..
Ertuğrul Özkök’ünden tutun, soldan çarklı
Yalçın Doğan’ına kadar hepsine çağrıda bulunuyorum: “Sizce iddianamesi manşet olan,
savcılık mütalaası manşet olan, sanık beyanı manşet olan bir davanın, gerekçeli kararı tek sütuna mı haber olur?”
Buyurun, “Biz patron için yazmıyoruz. Biz ilkeli yayın yapıyoruz. Biz haber ne ise onu veririz, patronumuzun lehine de olsa, aleyhine de olsa” diyen kim var ise, dürüstçe açıklasın, nasıl oluyor bu iş?
Hayır, bir kastım yok.. Sadece merak ediyorum.
Aklımda bazı ihtimaller var.. Sizin açıklamanızı bekliyorum. Bekliyorum ki, yanlış yazmış olmayayım. Buyurun izah edin, her duruşması manşet olan davanın, gerekçeli kararı niye geçiştirildi?
ALİ KARAHASNOĞLU-VAKİT