Kripto ve içimizdeki Almanlar!
Almanya'nın
Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz'un
ülkesine geçtiği bir "
kripto" manşetlerdeydi geçtiğimiz gün. Kripto, büyükelçinin
Başbakan Erdoğan'la 22
Kasım 2007'de yaptığı görüşmeden bahsediyordu.
Gazeteler, ikili görüşmede Marco Weiss davasının gündeme geldiğini, Erdoğan'ın da Alman diplomata Deniz Feneri'ni hatırlattığını yazdı. Fakat haberlerin muhtevasında şu sorunun karşılığı yoktu:
-Wiesbaden'deki Federal Kriminal Dairesi'ne bu kripto "acil" koduyla nasıl ulaştı?
Sorunun cevabını bilmiyoruz. Haberi yazanlar açıklarsa biz de öğrenmiş oluruz.
***
Manşetlere taşınan bu haber, Prof. İlber Ortaylı'nın "
Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu" adlı kitabında geçen bir bahsi hatırlattı bize.
Colmar von der Goltz bir Alman askeridir. Osmanlı devletinin son döneminde ordunun yeniden yapılandırılmasında önemli roller üstlenir. Şüphesiz onun daha "başka" sorumlulukları da vardır.
Osmanlı Devleti ve ordusu hakkında elde ettiği bilgileri ülkesine geçer mesela. Hem de günü gününe.
Ayrıca, Osmanlıların Alman silahlarını
tercih etmesini sağlar. Böylece iki ülke arasındaki askerî ve iktisadî
işbirliği pekişecektir.
Osmanlı'nın Almanlara bağımlılığını artırmak için "siyasi entrikalar" tertiplemeyi bile düşünür. Bu planını 1889'da bir Alman yetkili olan Waldersee'ye yazdığı mektupta dile getirir.
Rusya ve Fransa'nın Alman İmparatorluğu aleyhine İkinci Abdülhamit'i etkilemeye çalıştığını, bu "nüfuz" mücadelesini lehlerine çevirebilmek için ordu içinde bir
ayaklanma çıkarılması gerektiğini belirtir:
-Bir resmî geçit sırasında, ordu içinde herhangi bir
isyan hareketini kışkırttığımızda, yatıştırmak için derhal müdahale edeceğim. Dostlarımız tarafından tesir ve telkin altında bırakılacak olan Padişah'a böyle ciddi bir isyan karşısında ancak Alman hükümetinin faydalı olabileceğini, kendilerini korumaya muktedir tek devletin Almanya olduğunu anlatacağım.
***
Tarihsel arka planı ve sürekliliği olan bir ilişkiler yumağıdır Almanya (Prusya) ile
Türkiye (Osmanlı) arasındaki münasebetler. Dün olduğu gibi bugün de "nüfuz" mücadelesi devam ediyor. Birkaç hatırlatmayla bu faslı kapatalım.
2002'nin yaz aylarıdır. Dönemin
Genelkurmay Başkanı
Hüseyin Kıvrıkoğlu görev süresinin uzatılmasını beklemektedir.
Koalisyon hükümetinin liderleri B. Ecevit, M. Yılmaz ve D. Bahçeli "üçlü" zirve yapar. Toplantıdan sonra Başbakan Ecevit şu açıklamayı yapar: "Erken
seçim yok."
Gazetelerin "Ankara'da
hasta adam" manşetlerini attığı günlerdir. Birkaç gün sonra Doğan Grubu'nun Almanya'daki
baskı tesislerinin açılışı yapılır. Törene
Başbakan Yardımcısı M. Yılmaz ile DYP Genel Başkanı T.
Çiller de katılır.
Almanya'da yeni hükümet senaryolarının konuşulduğu istihbaratını alan Bahçeli, bu oyunu "
erken seçim" çağrısıyla bozar. Ardından Kıvrıkoğlu
emekli olur ve yerine
Hilmi Özkök geçer. 3 Kasım 2002'de yapılan erken
genel seçimler AK Parti'yi iktidara taşır.
Yeni hükümetin manevra alanını daraltacak ilk hareket de hemen gelir. 18
Aralık 2002'de Türkiye'deki Alman vakıfları üzerine "ilginç" tezler öne süren
Necip Hablemitoğlu suikasta uğrar.
Birkaç ay (23
Nisan 2003) sonra da
Ergenekon davasının
tutuklu sanıklarından
Muzaffer Tekin'in
yönetim kurulu üyesi olduğu
Doğuş Factoring'in kurucusu
Ertuğrul Yılmaz Almanya'da öldürülür.
***
Kısacası, devletler arası münasebetler önemlidir.
Bu arada Hürriyet'teki adaşım bana "
komplocu" sıfatını layık bulmuş. Kendisiyle Hürriyet'teki odasında
Aksiyon Dergisi Genel Yayın Yönetmeni sıfatıyla bir görüşme yapmıştım. İçtiğim bir
bardak çayın hatırı var. Kendisine herhangi bir "yafta" ile buradan
cevap vermeyeceğimi belirtmek isterim. Farklı düşünmemiz birbirimize saygı duymamızı engellememeli.
MEHMET YILMAZ/ZAMAN