Dün de böyleydiler
Başörtüsü karşısında ne
Fransız Büyük Doğu Mason Locası'nın ne Türkiye'de gazetelere ilanlar veren Lionslar dahil
masonik çevrelerin ne de üniversitelerde
terör örgütü
PKK simgelerinin taşınmasına müsamaha ile yaklaşılması gerektiğinin altını çizen; ama başörtüsüne asla tahammül göstermeyen
Akdeniz Üniversitesi Rektörü ve ÜAK Başkanı Mustafa
Akaydın ve benzerlerinin tavrı şaşırtıcıdır.
Daha önce de böyleydiler; böyle oldukları halde gerçekleri tersine çevirmekte de pek mahirdirler. Bir kanalda izlenmeye değmez, konunun uzmanlarının Damdaki Kemancı'nın bir kopyası olarak değerlendirdiği bir dizi dönüyor.
Dizide, kahraman bir
kaymakam, İttihat-Terakki üyesi Tıbbiye kaçkını ve
Balkan eşkıya çeteleriyle tek başına mücadele eden bir "rambo", bir Hıristiyan erkeğe âşık olan
Müslüman kız ve kız uğruna Balkan eşkıya çeteleriyle
işbirliği bile yapabilen
Osmanlı paşaları ve çocukları. Dizinin senaryosunun güya esas aldığı, Hasan Tahsin Uzer'e ait hatırat niteliğindeki, TTK yayını
Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi adlı eser.
Eserin yazarı Uzer, aslında dizideki hadiselerin geçtiği Pürsican'ın ilk "kahraman kaymakamı". Pürsican o dönemde bir nahiye idi ve Hasan Tahsin, 1897 yılında buraya nahiye müdürü olarak
tayin ediliyor. Halk tarafından 'öfkeli müdür' olarak bilinen bu müdür, annesi gibi ifrat derecede bir İttihat Terakki Cemiyeti (İTC) üyesiydi. Daha sonra değişik yerlerde vazife gören Hasan Tahsin,
Cumhuriyet döneminde milletvekilliği de yaptı. Söz konusu hatırat kitabının bir bölümüne "Abdülhamid'den Nefretim" ismini verecek kadar Abdülhamid'den nefret eden Uzer, kitabında, bahsi geçen dizide tam tersine gösterilen gerçekleri bakın nasıl
itiraf ediyor:
"1907 yılının başında
Selanik'te İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) kuruldu. Cemiyetin kurucuları, çok defa 'Mason Localarında' toplanıp, bu yoldan Avrupa'daki şubeleriyle ilişki ve haberleşmeyi sağlamış oluyordu. (sayfa 88) İTC, Bulgar ve
Yunan komitecileriyle gizli konuşmalara girişti. Görüşmelerde, Meşrutiyet idaresinin kurulmasında fikir birliğine varıldı. İTC, reform için gelen ve Makedonya'da bulunan
yabancı subaylardan, konsoloslardan, yabancılardan ve masonlardan
yardım görmeye başlamıştı. (sayfa 90) Bu fırka, iyilikten ziyade vatana ve milletine sonradan fenalık etti. Savaşın ilanına,
Ermeni tehcirine kadar memleketin varlığıyla ilgili davaları üzerine aldı. Sonuç olarak, bilinen akıbet başa geldi. Cihan savaşındaki yenilgimizde genel merkezin hissesi büyüktür. (sayfa 255) (İTC Mensupları), milletini bilmiyordu." (sayfa 256)
Dizide, Hıristiyan bir erkeğe âşık bir Müslüman kız tasvir edilse de, yaşananlar yine tersiydi. Meselâ, 1876 Mayıs'ında cereyan eden ve Selânik Vakası diye meşhur olan hadisede, Hıristiyan bir Bulgar kızı bir Müslüman erkeğe âşık olmuş ve nikâha giderlerken, eşleri üzerinden birbirlerine akraba olan
Almanya,
Fransa ve
Amerika konsolosları yolda zorla kızı almak istemiş, çıkan arbedede Alman ve Fransız konsolosları öldürülmüştü. Dün de bugün de gerçekler değişmedi. Yabancı
ülkeler tarafından, kökleri dışarıda bazı mahfiller tarafından desteklenen, ülke düşmanı çetelerle, örgütlerle işbirliği yapanlar, İslâmî ve millî değerlerimizle hep savaştılar ve kendilerini hep vatansever ilan ederken, bu ülkeyi canlarıyla, kanlarıyla, mallarıyla koruyan vatan evlâtları
hain gibi gösterildi. Üniversitelerde
Mustafa Akaydın'ları, dün
darbe kışkırtıcılığı yaparak bazı öğrencileri sokağa döken, İnönü'ye bağlılık telgrafları çektiren, irticanın ülkeyi ele geçirmek üzere olduğu yaygaralarını yapan
kaos çıkarma ustası Sıddık Sami Onar'lar,
İlhan Arsel'ler, Bülent Nuri Esen'ler, Cahit Talas'lar vb. temsil ediyordu.
Başkalarının farklı davranması, bu ülke evlâtlarını yanlış davranışa itmemelidir. Önemli olan, budur; düşmanlığa düşman olarak,
tamir ve imar adına müspet manâda yapılması gerekeni yapmak ve reaksiyoner tavırlardan kaçınarak, müspet hedefler istikametinde bir aksiyon-düşünce çizgisi takip etmek. Hak, akar su gibi kalıcı ve hayat taşıyıcı; bâtıl,
köpük gibi uçucudur.
ALİ ÜNAL/ZAMAN