Parlak öğrencilerin çoğu üniversite öğrenimi için bu okulu
tercih ederler. Toplumsal yaşamımız içinde
Boğaziçi mezunları önemli bir yer tutarlar. Boğaziçi
Üniversitesi’nin bir dikkat
çekici özelliği de özgürlükçü geleneğidir. 1968
gençlik hareketleri içinde o zamanki adı Robert
Kolej olan
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri etkin şekilde yer aldılar. Bu üniversitemiz her dönemde etkili bir öğrenim kurumu olarak öne çıkar.
Başörtüsü/
türban tartışmaları üniversitelerde yoğun sorunlara yol açarken Boğaziçi Üniversitesi bu konuyu kendi içinde halleden bir yol izlemeyi başarmıştı. Profesör Ayşe Soysal’dan sonra
rektörlüğe seçilen Kadri Özçaldıran ise, işe başlar başlamaz ortalığı gerecek kararlarla karşımıza çıktı. Ayşe Soysal zamanında sorun olmayan başörtüsü konusu şimdi birden bir gerginlik haline dönüştü.
Okul kapısında başörtülü-türbanlı
kız öğrenciler yeni rektörün talimatıyla okula alınmadılar. Bunun üzerine başörtüsü takan takmayan kız öğrencilerin de katılmasıyla okulun içinde ve dışında
protesto gösterileri yapıldı.
Öğrenciler, başörtülü kız arkadaşlarına sahip çıktılar ve
uygulamayı yanlış bulduklarını dile getirdiler.
Türban-başörtüsü gerginliği bu
ülkeye çok zarar verdi ve anlamsız kamplaşmalara yol açtı. Özellikle
İstanbul Üniversitesi’nde
Kemal Alemdaroğlu’nun rektörlüğü döneminde yaşananlar bütün ülkeye yayıldı ve yıllarca bir grup genç kızın başörtüsü üzerinden
siyaset üretildi. Bu konu hâlâ duyarlığını koruyor.
Birçok okulun rektörü bu gerginliği kışkırtan bir tutum almak yerine, genç kızların sırf örtüleri yüzünden eğitimden olmamalarını yolunu tercih ettiler. Bir şey de olmadı. Boğaziçi Üniversitenin eski rektörü Ayşe Soysal
modern, demokrat ve özgürlükçü bir
öğretim üyesi olarak, bu konuda makul bir çizgi tutturdu. Böylece Boğaziçi Üniversitesinde eğitim yoluna devam etti, bir grup genç kız da eğitimin dışına itilmemiş oldular.
***
Bu köşede birçok kez dile getirdim, yineleyeceğim: Eğer bu yasağı savunanlar, bu yolla şeriatın gelmesini engellediklerini düşünüyorlarsa tam bir hayal içindeler. Bir kere onların şeriatçı diye düşündüğü ve başörtüsü takma ihtiyacı duymayan İslamcı erkek öğrenciler eğitimlerini sürdürüyorlar. Onlara bir
yasak gelmiyor.
Örtüsü nedeniyle okula gidemeyen kızlar, evlerine geri dönüyorlar ve babalarının veya kocalarının
egemenliği altına giriyorlar.
Erkek egemen kültürün, geleneklerin daha fazla baskısı altında kalıyorlar. Bu kız çocuklarının ailelerinin çoğunluğu kırsal yörelerden gelmiş
dindar insanlar ve kız çocuklarının okula gitmesi konusundaki eski yargılarını yeni yeni değiştiriyorlar. Üniversitelerin kapısındaki
yasakçı tutum; geleneksel ‘
kız çocuğu okumasın’ geriliğine
destek vermek dışında bir işe yaramıyor.
Bu ülkenin kadınlarının çoğunluğunun örtündüğünü biliyoruz. Başörtülü kızların okula alınmaması demek kız çocuklarının bir kısmının üniversitenin kapısından geri dönmesi anlamına geliyor. Bu kızları eğitim sisteminin dışına atınca, onları babalarının veya kocalarının evine kapatınca
Türkiye daha gelişmiş ve daha çağdaş bir ülke haline mi oluyor?
Bu tartışmayı çok yaptık, bu konudaki kamplaşma da bütün katılığıyla sürüyor. Ancak şu son uygulama gerçekten ortalığı
tahrik etmek dışında acaba ne işe yaradı? Yıllardır bu okulda sorun olmayan bir konuyu kaşıyarak yeni rektör bundan ne elde edeceğini sanıyor?
Anayasa Mahkemesi’nin kararı eski rektör Ayşe Soysal zamanında da vardı. Esnek tutum sayesinde birçok kız öğrenci eğitimlerini sürdürdüler.
Bunun çağdaş Türkiye’ye bir zararı mı oldu?
Kızların örtünmesi üzerine, siyaseten, toplumsal olarak çok şeyler söyleyebiliriz. Örtünme konusunun bütün dinlerde erkek egemen bir kültürden kaynaklandığı yorumunu yapabiliriz. Ancak kız çocuklarını başlarını örttükleri için üniversitelerin kapısından geri çevirmenin, kadınları ikinci
sınıf gören köktendinci anlayışla aynı kapıya çıktığını, aynı sonuçları doğurduğunu da kabul etmeliyiz.
ORAL ÇALIŞLAR- RADİKAL