'Postmodern darbe', Cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik krizine zemin hazırladı. Yaşananlar, sürece destek verenlerde bile burukluk oluşturdu.
Refahyol hükümetine karşı '
sivil' bir
platform oluşturan
Türk-İş,
Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği,
İşveren Sendikaları Konfederasyonu, DİSK ve Türkiye
Esnaf Konfederasyonu'nun üyeleri, bugün farklı düşünüyor. Kamuoyunda '5'li çete' olarak adlandırılan 'sivil' inisiyatif, 28
Şubat'ın kötü bir dönem olarak tarihe geçeceğini belirtiyor. Zaman'ın sorularını cevaplayan dönemin DİSK Başkanı Rıdvan Budak, "Keşke 28 Şubat hiç olmasaydı, sivil siyasi sürecin önü kesilmeseydi." diyor.
TİSK Başkanı Refik Baydur da 28 Şubat'ın millete zarar verdiği görüşünde. Ne o günlerde ne de şimdi, rejim tehlikesi olmadığının altını çiziyor.
Türkiye, 28 Şubat sürecinde çetin bir '
psikolojik savaş' yaşadı. Postmodern darbe 10. yılına girerken mağduriyetleri, kırgınlıkları, acıları da büyüttü. Üstelik bu sonuca giden yolda
işçi ve işveren aynı
çatı altındaydı. Kamuoyu, bu birlikteliğe ilginç bir isim takmıştı: '5'li çete'. Sürecin yıldönümünde '5'li çete' üyeleri içini Zaman'a döktü.
Dönemin DİSK Başkanı Rıdvan Budak, "28 Şubat, tarihimize olumlu bir sayfa olarak yazılmayacak." diyor. '5'li çetenin' mimarının dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel olduğunu açıklıyor. Budak, şöyle konuşuyor: "Demirel, bizi çağırıp
yardım istedi. 'Kardeşim her seferinde süngüyü dayatmaya gerek yok. Demokrasi kendi sorununu çözer. Bana yardımcı olun bu müdahaleyi önleyelim. Siyasette aksamalar olduğunda asker süngüsünü sokarsa böyle
demokrasi işler mi?' dedi." Ancak Budak, kendilerinin de içinde yer aldığı sürecin sonuçlarından memnun değil. "27
Mayıs, 12
Mart, 12
Eylül, 28 Şubat... Sivil siyasi sürecin önü hiç kesilmeseydi Türkiye bugün olgun bir demokrasiye sahip olurdu." diyor. Eski
Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun 28 Şubat'ın bin yıl devam edeceği yönündeki sözlerini hatırlatırken, "5 yıl bile devam edemedi. Demek ki, askerin
siyaset, irtica ve bölücülük konusundaki öngörüleri doğru çıkmıyor.
Asker siyasetten anlamaz.
Müdahale ettiği gün de iyi yönetemez. Zaten, müdahale ettiklerinde her şey daha kötü olmuştur." ifadelerini kullanıyor. TİSK Başkanı Refik Baydur da 28 Şubat'ın millete zarar verdiği görüşünde. Süreci, 'bir yanlışın başka bir yanlışla düzeltilmesi' olarak tanımlıyor. Ne o günlerde ne de şimdi bir rejim tehlikesi olmadığının altını çiziyor. Baydur, Budak gibi süreç boyunca Demirel'le ilişkili olduklarını söylüyor. Eski Türk-İş Başkanı
Bayram Meral, darbelerden en büyük zararı hep işçilerin gördüğüne dikkat çekerken, "
12 Eylül'de
gasp edilen haklarımızı hâlâ alamadık." hatırlatmasında bulunuyor. 28 Şubat'ın demokrasiye inanan herkesi rahatsız ettiğine işaret ederken bir daha böyle bir dönemin yaşanmayacağını kaydediyor. Demokrasinin zarar görmemesi için mücadele yaptıklarını; ancak yanlış anlaşıldıklarını savunuyor. Tek amaçlarının demokrasinin sekteye uğramaması olduğunu kaydediyor. Budak ve Baydur da Meral'e katılıyor. Budak, askerî yapının siyasete müdahalesini önlediklerini düşünüyor. Baydur ise "İhtilali 5'li çete önledi. Biz olmasaydık başarısız dahi olsa
Talat Aydemir örneğinde olduğu gibi
Genelkurmay Başkanı Org.neral
Karadayı'ya rağmen aşağıdan zayıf bir hareket olabilirdi." şeklinde konuşuyor.
--------------------------------------------------
Çevik Bir, genelkurmay başkanı gibiydi
Çevik Bir, daha ileri gidebilirdi. Bir, genelkurmay başkanı havasındaydı. Birtakım askerî kademelerde müdahale anlayışı vardı. Ancak o gün o müdahaleyi yapmak isteyenler, 2002'de
AK Parti'nin
iktidar olmasının önüne geçemediler. Öyleyse askerin siyasetle ilgili öngörüsü yeterli değil. Asker askerliğini yapacak. Askerin yaptığı her müdahalede sivil siyaset
tasfiye edildi. Siyaset, tecrübe kazanamadı. Sonuç olarak askerî müdahaleler Türkiye'nin problemlerini çözmüyor. Seçimle gelen seçimle gitmeli. Seçimle gelen de, ben her istediğimi yaparım, dememeli. Ben hayatımın en güzel yıllarını askerî darbe nedeniyle cezaevinde geçirdim. 4 yıl, 30 ile 34 yaşları arasında. Darbeden yana olduğumu söylemek için insanın aklını yemesi gerekir. Ama benim cumhuriyetin değerlerini korumak konusunda hassasiyetimi, siyaseten karşı olan arkadaşım da anlamalı. Askerin müdahalesinin olmayacağı bir siyasi
sistem kurmalıyız. Demokrasi her şart ve koşulda müdahalesiz, kesintisiz bir biçimde devam etmelidir. Bu saatten sonra Türkiye'de askerin müdahale şansı kalmamıştır.
Erbakan ürktü; Erdoğan delikanlı
RP lideri
Necmettin Erbakan 28 Şubat'ta zekâsına rağmen ürkmüştür, iyi siyasetçi olamamıştır. Erdoğan ise gözümde bir delikanlıdır; gitti
hapis yattı, geldi iktidar oldu. Hem hapis yatmış hem de Yüksek
Askerî Şûra'da şerhini koymuştur. Siyaset biraz da delikanlılık ister. Erdoğan, Köşk'e çıkacak gibi gözüküyor. Çıkarsa bir sıkıntı oluşmaz, oluşmamalı. Yasal bir engel yok. Bizim diyeceğimiz bir şey de olmaz. Ancak, seçimde onu dengeleyecek bir yapı gelmeli.
--------------------------------------------------
AK Parti'yi 28 Şubat iktidara getirdi
Tansu Çiller'e "güvenme"mesi tavsiyesinde bulundum. Erbakan'la 'dost' olarak ilişkimiz sürüyor. Demokrasinin zarar görmemesi için uyarı yaptık; ama ters anlaşıldı. Biz sivil
toplum kuruluşları olarak demokrasiye sahip çıktık; çünkü bizim yaşamamız onun içinde. Türkiye'de artık '28 Şubat' benzeri süreçler yaşanmaz. Hükümetler geçmişten
ders almalı. Asker de 10 yıl öncesine göre demokrasiye daha çok inanıyor. Vatandaşa o günleri bir daha yaşatmak, kimsenin hakkı değil. Yapılacak şey, her zaman
halka
kulak vermektir. Cumhurbaşkanı mı seçiyorsun, bırak halk seçsin.
--------------------------------------------------
Rejim tehlikesi yoktu; patronların çıkarları zedelenmişti
teşvik etti.
'Cezasını kanun versin' diyemedim
Sivil toplumun askerin emriyle hizaya geçen imajı hâlâ bazı kesimlerde devam ediyor. Geriye dönüp baktığımda
Sincan olayından (
Kudüs Gecesi) sonra 'asker bir harekette bulunmasın, bu adamın cezasını kanun versin' demeyi isterdim. Ama diyemedim. Erdoğan'ın şiir okudu diye hapsedilmesi çok büyük haksızlıktı. Ben bunu kabul etmiyorum. Erdoğan kafasını, gözünü hizmetten sakınmayan iyi bir hatip.
Başbakanlıkta kalmalı. Ben türbana karşıyım. Ancak başörtüsüne karşı değilim. Köşk'e çıkan insanın hanımı başörtüsü takıyorsa bu beni hiç ilgilendirmez. Erdoğan'ın Köşk'e çıkması rejim bunalımı filan doğurmaz. Cumhurbaşkanı mutlaka Meclis'ten olmalı. AK Parti'de
cumhurbaşkanı olacak adam fazlasıyla var.
Zaman