AK Parti Genel Başkanı ve Baş
bakan Recep
Tayyip Erdoğan, bu haftaya milletin teveccühünü kazanmış 3 değerli şahsiyeti kaybetmenin kederini yaşayarak başladıklarını ifade ederek, ''Hem
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı
Hasan Doğan'ı, hem fikir ve gönül insanı
Erdem Bayazıt'ı hem de eski
Enerji Bakanı Ersin Faralyalı'yı kaybettik. Türkiye'nin şu günlerde o millet olma ruhunu, bir kere daha düşünmeye, bir kere daha değerlendirmeye ihtiyacı var'' dedi.
Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, dün toprağa verilen
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Doğan,
şair Bayazıt ile eski
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Faralyalı'yı anarak başladı.
Başbakan Erdoğan, 3 değerli şahsiyeti kaybettiklerini belirterek, ailelerine
başsağlığı diledi.
Erdem Bayazıt'ın, Türk şiirinin büyük ustalarından birisi olduğunu kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
''Bu toprakların sesiydi. Onun için de eserleriyle fikir ve duygu dünyamızda derin izler bırakarak gitti. Az önce bir kısmını dinledik... Kaleme aldığı bütün şiirlerinde gerçekten onun ruh dünyasının, ülkemin tüm insanlarının sesinin, nefesinin, dünyalarının birleştiğini görmek mümkündür. Çünkü, o mısralar, bu topraklar üzerinde yaşayan insana ve burada yaşanan hayata dair. Bizi yani insanı, insani acıları, sevinçleri anlatırdı dizelerinde. İçinde bir annenin yüreği, bir
genç kızın özlemi, bir delikanlının hayali, hayat karşısındaki duruşu vardı.
Bizi biz yapan her ne duygu varsa o mısralarda karşımıza çıkar, adeta içimize işler, bizi aynı kapta eritirdi. Gündelik olan, gelip geçici olanı, telaşa, kavgaya, kaygıya, ayrılığa asla değmeyen, bunları tamamıyla bir kenara bırakmak suretiyle hep birlikte saf insani duyguların limanına çekilirdi, oraya davet ederdi. Bizi bir ve beraber, eşit ve kardeş yapan bir huzur iklimine kavuşursunuz o mısralarda. Konuştuğumuz dilin bütün kelimelerini, bütün duygularının, renklerinin, inceliklerinin hakkını vermiş bir büyük şairin ardından ne söylenir? O zaten o yolculuğa çıkmadan önce bunu kendisini söylemişti: Ölüm bize ne uzak bize ne yakın
ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm...''
''KARDEŞİM''
Başbakan Erdoğan, aynı insani gerçekliği, aynı duruşu, aynı duyguyu
merhum Hasan Doğan'da da yaşadıklarını anlatarak, ''Rahmetli Hasan Doğan kardeşimin daha 2 hafta önce milli takımımızın göğsümüzü kabartan başarıları karşısındaki coşkusu hafızalardan silinmeyecektir'' diye konuştu.
Doğan'ın eşiyle birlikte ortaya koydukları tablonun, o heyecanı, o sevinci, o coşkuyu herkesin birlikte yaşadığını hatırlatan Erdoğan, Doğan ile ilgili duygularını şöyle ifade etti:
''Ortaya çıkan görüntülerde bu milletin her evladından bir parça bulursunuz. Yüreklerimizi buluşturan, duygularımızı birleştiren görüntülerdir onlar. Hasan Doğan kısa bir süre önce göreve gelmiş olmasına rağmen
spor camiasına hemen kendini sevdirmiş, saydırmış, ortaya koyduğu anlayışla idealizmiyle dinamizmiyle Türk
futboluna yeniden umut kazandırmıştı.
Avrupa Futbol Şampiyonasında milletimize büyük gurur ve mutluluk yaşatan, yüzümüzü ağartan başarıların kazanılmasında, şüphesiz ki onunda katkısı çok büyüktür. Hem milli takımımızın turnuva öncesinden başlayarak ortaya koyduğu birlik ve beraberlik görüntüsünün sağlanmasında, hem kazanma ruhunun, başarma azminin bu kadar canlı bir şekilde yaşanmasında büyük emeği vardır. Bir kaç aylık bir zaman içinde milletimizin 7'den 70'e sevgisini, saygısını kazandı. Bu sebepledir ki vefatı, sadece ailesini, dostlarını ve spor camiasını değil, inanıyorum ki milletimizi de derinden etkiledi. Hem iş hayatında hem spor camiasında onun zengin kişiliğinin, insani duruşunun, idealizminin bıraktığı boşluğunu doldurmak şüphesiz ki kolay olmayacak ama doldurmak durumundayız. Gerek Devlet Bakanım Sayın
Murat Başesgioğlu gerek bizler, birlikte yaptığımız görüşmelerle geleceğe yönelik çok ciddi projelere imzamızı koyalım ki gençliğimizi yanlış yollara gitmekten kurtaralım ve gençliğimizi sporla daha çok haşir neşir olmaya, illerimizin altyapısını çok daha farklı şekilde zenginleştirmeye karar vermiştik. Ama bu bir
bayrak devir teslim törenidir aynı zamanda. Bundan sonra da yine aynı kararlıkla bunu sürdürmeye devam edeceğiz.''
Faralyalı'nın ölümünden duyduğu üzüntüyü de ifade eden Başbakan Erdoğan, ''
Hayatını kaybeden 3 değerli insanın kaybıyla, bizi bizle beraber tutan, güçlü kılan, yıkılmaz kılan, daima umutlu ve azimli kılan ortak duygu dünyasının bir kere daha farkına vardık'' dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Türkiye'nin şu günlerde o millet olma ruhunu bir kere daha düşünmeye, bir kere daha değerlendirmeye ihtiyacı var. Onların vefatıyla yüreklerimizi saran ortak keder, bu ülkenin insanları arasındaki farklılık ve ayrılıkların hiç de sanıldığı kadar büyük olmadığını ortaya koyuyor. Bu topraklarda asırlardır yaşamakta olan o medeni cevher, insanlarımız arasındaki bütün mesafeleri bir kere daha ortadan kaldırmaya aslında muktedirdir. Onların cenazesine katılan veya yüreği ile orada olan insanlar, bütün farklılıklarına rağmen nasıl aynı duyguda buluşabileceklerini bir kere daha göstermiş oldular. Bunu iyi düşünmemiz, iyi anlamamız, buradan Türkiye'nin ortak bir duyguda buluşmasını sağlayacak ibret dersleri çıkarmamız gerekiyor. Çünkü ölüm en büyük
nasihat...''
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son zamanlarda ''
Parlamento çatısı altını yok farz etme'' gayreti içerisinde olanların bulunduğunu belirterek, ''Son zamanlarda özellikle siyasi partilerin varlığını, Anayasaya rağmen bir kenara itme gayreti içerisinde olanlar da var. Bu fevkalade yanlış bir gidiş, çok yanlış bir anlayış tarzıdır'' dedi.
Partisinin
TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, Türkiye'nin önemli bir süreçten geçtiğini, bu süreçte herkese önemli görevler düştüğünü ifade etti. Türkiye'nin son 5,5 yılda nasıl bir değişim ve
gelişim geçirdiğinin çok iyi anlaşılması gerektiğini belirten Erdoğan, ''Ülkemizde,
toplumumuzda bu değişimi kavramak, yaşadığımız süreçleri ve problemleri anlamlandırmak bakımından hayati bir önem arz ediyor, bu gelişmeler'' diye konuştu.
Yaşanan süreçleri, sıkıntısı çekilen problemleri anlayabilmek için ülkedeki ve toplumdaki değişimi iyi kavramak gereğine işaret eden Erdoğan, bunun son derece önemli bir husus olduğunu vurguladı. ''İçinden geçtiğimiz tarih kesitinde yaşadığımız sancılar, esasen yaşadığımız toplumsal, siyasi ve
ekonomik değişimin
doğal bir sonucudur'' diyen Erdoğan, 150 yılı aşan modernleşme macerasının bugün geldiği noktanın, toplumda gelen süreklilik içinde değişim talebinin etkisiyle yeni bir safhaya doğru ilerlediğini kaydetti.
Türkiye'nin tarihi ve toplumsal şartlarının, modernleşmesinin,
bürokrasi öncülüğünde yürüyen bir süreç olarak ortaya çıkmasına neden olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Çünkü modernleşme talebini seslendirecek ve modernleşmeye öncülük edecek bir orta
sınıf gelişmemişti. Bunun doğal sonucu olarak Türkiye, esas olarak bir tarım ekonomisine sahipti ve nüfusunun büyük çoğunluğu da köylerde yaşamaktaydı. Yani modernleşmenin ekonomik altyapısı yeterince gelişmemişti. Toplumun, modernleşme sürecine bir aktör olarak katılamadığı bu vasatta,
siyaset de toplumdan kopuk bir elitler arası mücadele şeklinde yürüyordu. Bunun da ötesinde, toplum, modernleşme sürecini kesintiye uğratabilecek ya da tersine çevirebilecek tehlikelerin kaynağı olarak görülüyordu. Dolayısıyla siyaset, toplumun dışında, esasen devlet mekanizmasının kendi içinde ürettiği bir meşruiyet zemininde yürütülüyordu. Bugün bu siyaset anlayışını devam ettirmek isteyen, siyasetin toplum üstü bir etkinlik alanı olarak tanzimini amaçlayan siyaset içi ve dışı aktörler, bir ölçüde varlıklarını muhafaza etmektedirler. Buradaki mesele, zihniyet, bakış ve algılama meselesidir. Ülkemizin, toplumumuzun ulaştığı noktayı kavrayamama meselesidir.''
''TALEP ARTIK TOPLUMDAN GELİYOR''
Erdoğan, 1950'lere kadar nüfusunun büyük çoğunluğu köylerde yaşayan bir Türkiye'den, bugün nüfusunun yaklaşık yüzde 70'i şehirlerde yaşayan bir Türkiye'ye ulaştıklarını belirterek, 50 yıllık zaman diliminde ülkenin hızlı bir şehirleşme ve buna bağlı olarak da çok hızlı bir sosyoekonomik değişim yaşadığını anlattı. Erdoğan, Anadolu'nun tarım ekonomisini aşarak sanayi, girişimcilik ve üretimle tanıştığını, piyasa ekonomisinin olgunlaştığını ve daha da geliştiğini, özellikle son 5-6 yılda Türkiye'nin dünya ile irtibatının geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak kadar arttığını ifada etti.
Toplumsal muhayyilede
demokrasinin, hukukun ve
özgürlüklerin evrensel normların özellikle ciddi bir birikim oluşturduğunu gördüklerini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Toplumun muhayyilesi (hayal gücü), talep ve beklentileri, hamdolsun genişledi, zenginleşti. Hep ifade ediyorum; bugün Türkiye'de demokrasi, hukuk ve özgürlük talebi, artık toplumdan gelmektedir. Siyaseti, toplum üstü bir etkinlik alanı olarak görenlerin anlayamadıkları şey de budur aslında. Onlar, alıştıkları eski ve köhne siyaset tarzının Türkiye'nin değişen şartları içinde hala geçerli olduğu zehabına (sanısına) kapılmaktadırlar. Oysa bugün toplum, artık modernleşme sürecinin asli aktörüdür. Türkiye yukarıdan aşağıya doğru değil, aşağıdan yukarıya doğru bir değişim yaşamaktadır. Bu istikamette çok önemli bir mesafe almıştır. Toplumsal dinamikler, toplumsal talep ve ihtiyaçlar değişimin rotasını belirlemektedir. Bu rota, Atatürk'ün belirlediği çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkma rotasıdır. Türkiye, dünyanın gereklerine uygun bir şekilde, bu rotada ilerlemektedir.''
''SİYASET, TOPLUMSAL MEŞRUİYET ALANININ DIŞINDA YÜRÜYEMEZ''
AK Parti'yi kurdukları günden itibaren dillendirdikleri yeni siyaset kavramının; Türkiye'nin bu değişimine, değişen toplumsal yapısına karşılık gelen sahici, gerçekçi bir siyaset tarzına işaret ettiğini belirten Erdoğan, '' AK Parti'nin yeni siyaseti, Türkiye'nin sosyolojisini kavrayan bir siyasettir. Bize göre siyaset, millete tepeden bakan toplum üstü bir faaliyet alanı değildir. Aksine toplum, siyasetin asli unsurudur, sahibidir. Siyaset, toplumsal meşruiyet alanının dışında bir zeminde yürüyemez. Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı milletir. Yalnızca siyasi
iktidarlar için değil, muhalefet için de bürokratlar için de böyledir'' diye konuştu.
Herkesin demokratik meşruiyet içinde iş görmek,
hesap vermek ve verebilmek durumunda olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Herkes, açık ve şeffaf olmak durumundadır.
Milletin onayından geçmemiş bir milli menfaat tarifi yapılamaz. Bunu da böyle bilmek durumundayız'' dedi.
Toplumsal talepleri dışlayan, hesaba katmayan bir siyasetin, siyaset nitelemesini asla hak etmeyeceğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
''Siyasetin görevi, toplumdan yalıtılmış bir iktidar alanının tesisi ve muhafazası değil. Tam aksine, toplumla birlikte toplumsal problemleri çözmektir. Bizim siyasetten anladığımız budur. AK Parti'nin yegane siyasi rotası budur.
Fakat, son zamanlarda, özellikle Parlamento çatısı altını yok farz etme gayreti içerisinde olanlar da var. Son zamanlarda özellikle siyasi partilerin varlığını, Anayasaya rağmen bir kenara itme gayreti içerisinde olanlar da var. Bu fevkalade, ama fevkalade yanlış bir gidiş... Çok çok yanlış bir anlayış tarzıdır. Bu bir defa, kuvvetler ayrılığı prensibine de karşı düşmektedir. Bu noktada bizler; kararlı duruşumuzu, kararlı gidişatımızı sürdürmek durumundayız. Özellikle bu çatı, kesinlikle gücünü korumak durumundadır. Bu çatının altına gelenler, kendi gayretleriyle buraya sallana sallana gelenler değildir. Tam aksine, 'biz 70 milyon olarak oraya sığmayız ama 550 milletvekilini oraya vekaletle göndeririz' diyen milletin sesidir, burası.
Bugün siyaseti, toplumsal bağlarından kopararak toplum dışı bir iktidar mekanizması haline getirmek isteyenler, nafile bir gayretin içindedir. Çünkü Türkiye, onların muhayyilesini aşmış, çok ileri noktalara ulaşmış bir ülkedir. Bu toplum, bu millet, demokrasinin, hukukun ve özgürlüklerin evrensel standartlarını talep etmektedir, başka bir şey değil. Yine bu millet, demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin gölgelenmesini arzu etmiyor. Buna yönelik tarifler içerisine girenlere, 'durun kenarda, çünkü biz böyle bir şeyi kabul edemeyiz' diyor.''