Gözümüzün önünde cereyan eden olayın, arkasında
yabancı damga da bulunan, daha önce birkaç kez yaşanmış bir projenin tekrarı olduğunu fark edelim artık. Halkın oyuyla seçilmiş hükümetlerin yerinden edilmesi, siyasi kadroların iradeleri üzerinde uygulanan baskılarla yönlendirilmesi, ya da siyasî sistemin işlevsiz hale getirilmesi projesi bu…
Geçmişte benzer projeler yüzünden yerinden edilen hükümetler oldu… Görevine devam eder görünme sevdalısı hükümetler çıktı, istemedikleri kararlara
imza atmak zorunda bırakıldılar… Şimdiki onların değişik bir versiyonu: Birileri çeşitli bürokratik güçleri kullanarak sistemi kilitlemeye çalışıyor…
Yaşananı önceki örneklerden farklı kılan, işbaşındaki hükümetin, '
erken teşhis ve kesin
tedavi' yöntemine başvurmasıdır. Başına getirilmek istenenin ne olduğuna, kimler tarafından
teşvik edildiğine ve sonuç almak için kullanılan araçlara doğru teşhis koydu hükümet; derhal uygulamaya koyduğu tedbirler de şimdiye kadar etkili oldu.
Hükümetin hemen erken
seçime gitme kararı ve
cumhurbaşkanını
halka seçtirme girişimi projeyi sahneye koyanları şaşırtmışa benziyor.
Meclis'in erken seçim kararını ters yüz edemez, anayasayı değiştirip cumhurbaşkanını halka seçtirme girişimini boşa çıkartamazlarsa, uğursuz planlarını başarıya ulaştırmaları mümkün olmaz. Halkın denklem içerisine çekildiği her ortam onları devre dışı bırakır çünkü…
Bu süreçten hükümetin ve Ak Parti'nin tek başına çıkması mümkün değildir. Demokratik sistemden hayat bulan bütün güçlerin,
siyasi partiler ve gerçek anlamdaki
sivil toplum örgütlerinin de, sandığın halk önüne getirilmesine yardımcı olması gerekir. Bu da, bütün sivil güçlerin şapkalarını önlerine koyup yeni bir durum muhakemesi yapmasını gerektiriyor.
Özellikle de, cumhurbaşkanı seçimi sürecinde yanlış davranan siyasi partilerin…
CHP, her zamanki refleksleriyle tepki verince, yanlışlığa kapı araladı bu süreçte; cumhurbaşkanını cumhurun başkanı yani 'halkın lideri' olarak görmek yerine, 'devletin en yüksek bürokratı' olarak kabul etmekten kaynaklanan bir yanlış bu. Halkla ilişkisi kopuk bir devlet anlayışının günümüzde yeri olmadığını unuttu CHP liderleri…
Daha büyük bir yanlış ise CHP'nin peşine takılan Anavatan ve Doğru Yol partileri tarafından yapıldı. Uzun yıllardan beri ilk kez ele geçmiş bir fırsattı sivil birini Çankaya'ya cumhurbaşkanı olarak çıkarmak; Abdullah Gül'ün bilinen özellikleriyle halk tarafından o makama lâyık görüldüğünü de kolayca fark edebilirlerdi.
ANAP ve DYP liderleri, ne hikmetse, bu kolay değerlendirmeyi yapamadılar. 'Halksız cumhuriyet' kitlelerden beklentisi olmayanların tercihi olabilir, ama siyasî partilerin böyle bir lüksü olabilir mi? Hele o partiler 'sağ' platformda
siyaset yapıyorlarsa?
Projenin sahipleri hükümetin benimsediği 'erken teşhis-kesin tedavi' yöntemiyle kısmî bir
felç yaşıyorlar; ancak bu durumun uzun süreli olup olmayacağı pek çok unsura bağlı. Bu unsurların en önemlisi de, gıdasını demokrasiden alan bütün sivil güçlerin, aynı kararlılıkla sandığın ortaya konması yolunda çaba göstermeleridir. Karar Meclis'ten de çıktı, ama ne olur ne olmaz; seçimi yaptırmama, cumhurbaşkanı halka seçtirmeme, süreci durdurma yolundaki telkinlere
kulak asmamak gerekiyor.
Demokratik güçler oyuna gelmez ve
Türkiye içine sokulduğu süreci demokratik sistemini zedelemeden aşmanın yolunu bir defa bulursa, bundan sonraki uğursuz projeler de işlevsiz kalacaktır. Unutmayalım: Dünyanın hiçbir yerinde demokratik haklar zahmetsiz kazanılmadı.
Kim ne derse desin, biz bu maçı alcez…
Fehmi Koru/ Yeni
Şafak