Eşref
Bitlis'in oğlu
babası ile ilgili bilinmeyenleri ve Cem Erseven ile olan ilişkisini anlattı...
Jandarma Genel Komutanı Org.neral
Eşref Bitlis 17
Şubat 1993'te uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Özellikle
terörle mücadele konusundaki açılımları ile dikkat çeken
Orgeneral Bitlis'in
ölümü üzerindeki şüpheler 16 yıldır dağılmadı. Bitlis'in ölmeden önce kendi el yazısıyla hazırladığı Şubat ayı programı ilk kez yayınlanıyor.
Bitlis'in ölmeden bir gün önce, 16 Şubat 1993 programında saat 9.55'te
Fransa Genelkurmay Başkanı J. Lanxd'ye TSK
Şeref Nişanı verilmesi törenine katılımı, saat 14.00'de
emekli Orgeneral Turgut Sunalp'in ziyarete gelmesi, 19.00'da Toprakbank
Ankara Şubesi açılışı dolayısıyla düzenlenen kokteyle katılması, saat 20.00'de ise bugün MHP
Milletvekili olan Ertuğul Kumcuoğlu ile yemek yemesi programlanmış.
Program Diyarbakır'a gideceği bilinip bilinmediği yönündeki tartışmalara da son noktayı koyuyor. Bitlis'in masasının üzerinde duran ve odaya giren herkesin görebileceği program takviminde Bitlis'in 1
7 Şubat'ta Diyarbakır'a gideceği, 18 Şubat'ta Diyarbakır'da ikamet edeceği ve 19 Şubat'ta Ankara'ya döneceği açık açık yazıyor. Bitlis ölmeseydi 22 Şubat'ta yapılacak MGK Toplantısı'na katılacak, 27 ve 28 Şubat'ta
Portekiz Jandarma Genel Koordinatörü'nü ağırlayacaktı.
Eşref Bitlis'in Oğlu
Tarık Bitlis ile Bugün Gazetesi'nden Seda Şimşek konuştu:
17 Şubat 1993’te
uçak kazasında ölen Orgeneral Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis BUGÜN’e konuştu:
ERSEVER iLE BABA OĞUL iLiSKiSi YOKTU
Ölümü üzerindeki sis perdesi 16 yıldır dağılmayan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in oğlu Tarık Bitlis, babası ile
Cem Ersever’in yakın olduğuna dair iddialarını yalanladı. Bitlis, “Ersever'in statü olarak babamla yüz yüze görüşmesi için en az 5 kademe geçmesi gerekirdi. Bunlar spekülasyon” dedi...
Babanızın
ölüm yıldönümü, neler hissediyorsunuz?
Her sene, özellikle ölüm yıldönümüne yakın, olay nasıl oldu, kim yaptı, niye yaptı gibi sorular insani duygularla pek çakışmıyor. Bir yakınınızı kaybetmişsiniz sorgulamasını hâlâ yapıyorsanız, diğer insanlarla eşit olarak yaşamınız gereken çok insani bir duyguyu yaşayamıyorsunuz. Bunun suçlusu, bugüne kadar bu konuya herhangi bir şekilde açıklık getirmeyenler.
Trajik son görüşme
En son ne zaman görüşmüştünüz babanızla?
Son görüşmemiz ölmeden yaklaşık 1 ay evveldi. İş gereği çok sık görüşemezdik.
Fenerbahçe Orduevi'nde görüşmüştük.
Neler konuşmuştunuz?
Görüşmemiz biraz trajedikti. Emekli olduğunda nerede yaşayacağını konuşmuştuk. Bütün Türk erkekleri gibi
silah tutkusundan dolayı, kendisinin beylik silahını istiyordum. O silahın ruhsatını almam konusunda bana yardımcı olmasını istemiştim. Son görüşmemizde bana o silahı, 2 kutu mermi ve ruhsatı verdi. O sırada "Benim Fahir Işık'la 10-15 dakika önemli bir şey görüşmem lazım" dedi ve onlar odaya girdi. 1 saat bekledim, çıkmadılar, ben de eve döndüm.
Bence spekülasyon...
Daha sonra babanıza yakın olduğu belirtilen Cem Ersever'in ölümü yaşandı. Tanır mıydınız?
Ben çocukluğumdan beri orduevlerinde,
subay lojmanlarında, o camianın içinde büyüdüm. Bir orgeneralin binbaşı ile bahsedildiği tarzda bir ilişkisi olma olasılığı sıfır.
Baba-oğul gibi oldukları iddia ediliyor.
Oğlu gibi sevmesi için evimize de gidip gelmesi gerekiyor.
Evinize gelmiyor muydu? Olacak iş mi?
Arkadaşı bile olmayan birisinin evine bir binbaşı gelip gidebilir mi? Böyle birşey söz konusu olmadı. Hiyerarşi içinde de olmaz. Hadi biz görmedik, annem görür veya "Cem de iyi çocuktur" diye bir sözü olur. Ersever'in statü olarak da babamla yüz yüze görüşmesi için en az 5 kademe geçmesi gerekir.
Telefonla randevu filan alamaz. Hiçbir kuvvet komutanı bu kadar hiyerarşinin önemli olduğu bir yerde tersten bu mercileri ezerek bunu yapmaz. Ersever son aşamada
jandarma, dolayısıyla Jandarma Genel Komutanı'nın elemanı böyle bir sonuca varabilirsiniz. Ekibiydi, severdi, sevmezdi gibi yaklaşımlar bence spekülasyon.
Ersever’le tanışmadım
Ersever'le tanıştınız mı?
Hayır. Bu kadar yakınlığı olan birisi gelir,
başsağlığı dilerken "baban benim babamdı" der yürür gider yani. Mesela, "Babanız Ersever ile askeri yönden il
legal bir şeyler yapmış mıdır" derseniz, benim bunu yorumlamam mümkün değil. Benim söylediğim başka bir şey, ben baba- oğul gibi oldukları iddiasıyla ilgili bu değerlendirmeleri yapıyorum. Bitlis
ailesinde hiçbir yakınlığı yoktur.
JİTEM'in içinde Cem Ersever'e kim ne görev vermişse bunun eve yansıması zaten olmaz. JİTEM legal olarak varsa, Jandarma'nın içinde 9. Tugay neyse JİTEM de odur. 9. Tugay illegal bir
örgütse, adı üstünde zaten illegal, bizim bilmemiz mümkün değil.
İllegal bir örgütü babanızın bilmemesi mümkün mü?
İllegal bir örgütün her şeyini illegal yapamazsınız. Böyle bir örgüt Jandama Genel Komutanı'na rağmen varsa, haberi olmama gibi bir durumun olmaması lazım. Askeri zekası ya da dünya görüşü açısından. Eğer illegal örgüt varsa, babam olduğu için garanti veririm, böyle birşeyin altında çalışması söz konusu olamaz. Şekil ve biçim olarak olamaz. O zaman şu çıkıyor: Jandama Genel Komutanı JİTEM'in başı mıydı? Onu da bilemem.
Kimse suçlunun ortaya çıkmasını engellememeli
Ergenekon Davası sürüyor. Bir dönem yaşanan bazı olayların aydınlanması beklentisi var. Siz babanızın ölümünün aydınlatılmasını bekliyor musunz?
Ergenekon'u
Türkiye'de herkes farklı değerlendiriyor, ben acı acı gülüyorum. Sapla saman birbirine karışmış durumda. Herşey araştırılmalı, kimse bir suçun ortaya çıkmasını engellemeye çalışmamalı. Bu
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı için de
Başbakan, Cumhurbaşkanı için de geçerli. Türkiye'de kim karanlık iş yapıyorsa sonuna kadar gidilmeli.
Aydınlanma ihtimali zor
Yani pek umutlu değilsiniz.
Bu olayın aydınlatılabileceği umudunu ancak şöyle taşıyabilirim. Bugüne kadar olmuş bundan daha fazla verisi olan çok olay var. Mesela, Uğur
Mumcu suikastı. Muhtemelen o olaya dair kayıtlarda daha fazla veri vardır. O açıklanmadığı, bu tür olaylar aydınlatılmadığı sürece daha komplike olan Eşref Bitlis olayının açıklanması ihtimali çok zor.
Ölümünü televizyondan öğrendim
Olayı nasıl öğrendiniz?
İşyerinde çalışırken bir tanıdık
telefon açarak, televizyonu açmamı istedi. "Herhalde kötü bir şey oldu" diye düşünüp, televizyonu açtım.
Televizyondan öğrendim.
16 yıldır sorular soruluyor
Acaba öldürdüler mi diye bir soru geldi mi aklınıza?
O anda acaba öldürdüler mi diye bir şey hissetmedim. Nasıl olduğunu pek düşünmüyorsunuz. O aşamada karşı karşıya kaldığınız sonuç size yetiyor. Öldü yani.
Neden olduğunu sorguluyor musunuz?
Ertesi günden itibaren
gazetelerde nedenler sorulmaya başlandı. 16 sene oldu, 16 senedir devam ediyor sorular. Ben hiçbir şeyi sorgulayamam. Mesela,
Uğur Mumcu'nun ölümüyle ilgili vatandaş olarak neyi sorgulayabilirsiniz? Hiçbir şeyi sorgulayamazsınız. Ancak basından yansıyanları yorumlarsınız. Maalesef, TBMM'de kurulan Faili Meçhul Cinayetleri
Araştırma Komisyonu'nun
raporunda dahi basında yazanlar olunca insan karamsarlığa düşüyor.
Gazete küpüründen araştırma olmaz
Komisyonun raporu beklentinizi karşılamadı mı?
Olayın sadece basın kupürlerinden ibaret olduğunu görüyorsunuz.
Suikast ihtimali iddiası var. Bu iddiaya muhatap olan kişi Türkiye Cumhuriyeti'nin Jandarma Genel Komutanı. Suikast çok
küçük bir ihtimal dahi olsa bunun araştırması gazete kupürleri üzerinden olmaz. Olursa 16 senedir
halk sorar. Sokağa çıkın, 100 kişiye sorun, 99'u "Bu muhtemelen suikasttı" der, belki bir tanesi demez, o da olayı unutmuştur.
Şimdi bu soru işaretlerinin kalkmadığı bir ülkede işte
akşam Ergenekonla yatar, sabah Ergenekonla kalkarız.
Sizce bu bir kaza mı suikast mı, kendi içinizde bir sonuca vardınız mı?
Bir sonuca varmadığımı düşünüyorum. Sonuca ben varsam, halk da varır. Benim "bu kazaydı galiba" deme şansım yok, yüzde 100 bile bilsem ki kaza, bu ortam içinde böyle bir şey düşünme şansınız yok. Neden şüphelenirsiniz?
Etraftaki verilerden. Etrafımda, basında, kütüphanede, insanlarla konuşurken bu sorularla karşılaştığınızda, uçağın içinde olsanız bile, "bu
motor niye tık tık yaptı?" dersiniz. Benim tersini düşünmem mümkün değil. Ama, benim ortalığa dökülüp "bu suikasttır" demem yanlış. İşi hafifletir. "Eşref Bitlis'in oğlu, babası ölmüş, feryat, figan ediyor" derler. Yok, öyle bir şey kardeşim, biz feryat, figan etmiyoruz. Türk halkı feryat, figan ediyor, ben de onların içinde bir vatandaşım.
Kırım raporunda yazılanlar
Yetkililerle olaya ilişkin daha sonra hiç görüştünüz mü?
Olay olduktan kısa bir süre sonra belki bir hafta, belki on gün sonra Genelkurmay'ın olaya ilişkin araştırmasını, raporu bize verdiler. Kırım raporu galiba, yazılır yazılmaz biz onu aldık.
Raporu okurken ne düşündünüz?
Teknik olarak uçağın düşmesine ilişkin bilgiler vardı, bir durum tahliliydi. Rapor aslında çok gerçekçiydi. O rapora bakıp kesinlikle "bu suikasttır ya da bu kazadır" deme şansınız yok.
BRiÇ OYNAMAYI ÇOK SEVERDi
Arkadaşlarıyla bir araya gelip bir şeyler yapmaz mıydı?
Rahmetli pederin hayatta en sevdiği şeylerden birisi briç oyunuydu. Ben babamı bir kere briç masasında görmedim, ama evde ne zaman boş kalsa kağıtlarla kendisi briç açar dört tarafa, tek başına briç oynardı. Arkadaşı olsa onlarla briç oynardı.
Hangi takımı tutardı?
Fenerbahçe'yi tutardı. Lefter'i çok severdi. Gençliğinde okuduğu kitapları çok severdi.
BiZ ‘KAVRUK’ DERDiK ONA
Size ne diye hitap ederdi?
Bana Tarık derdi de, biz ona zaman zaman aile içinde "kavruk" derdik. Bir televizyon dizisi vardı. Kavruk tiplemesi ile her işi çözen bir adam vardı. Rahmetli de bizim her işimizi çözdüğü için aramızda "Kavruk" derdik.
Sohbeti özledim
Babanıza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Arada bir gelse de sohbet etsek diyorum. Adam gibi bir adamla oturup iki laf etmek. Otursak sohbet etsek, 2 duble rakı içsek. Gelmese de, görüşmesek de varlığını hissetmek çok önemli. Ama artık o yok. Benim ilk ölen yakınım. Rahmetli peder öldükten sonra ben bir yerde cenaze görürsem duruyorum, arabada
radyo filan çalıyorsa, pencere kapalı dahi olsa kapatıyorum. Yaşamın bütün özü insan, insandan daha değerli bir varlık yok. Bunu ancak birisini kaybettiğiniz zaman, onun artık geri gelmeyeceğini hissedince anlıyorsunuz.
Babanızın uçakta yanında bulundurduğu bir çanta ya da özel eşyası size verildi mi?
O raporla beraber yanan çantası gelmişti.
Çantada neler vardı?
Babama çok nadir
hediye alma şansım oldu. Kıbrıs'ta hediye ettiğim tırnak makası takımı, anahtarları vardı. Ehliyeti vardı yanmış. Yanmış cüzdanı, paraları vardı. n Bir vasiyeti var mıydı? Ölmeyi düşünmeyen bir insanın vasiyeti olamaz.
HER AKŞAM KUR’AN OKURDU
Din konusundaki yaklaşımı nasıldı?
Bize hiçbir telkini olmamıştır. Sanırım orta birinci sınıftaydım, bir bayram sabahı, "bayram namazına camiye gidelim" dedi.
Gittik camiye, namaz kıldık. O günden sonra babamdan bir telkin almadım. Ama, buna karşılık en çok okuduğu kitaplardan bir tanesi Kur'an-ı Kerim'di, ama bir kere konuşmadık. Benim bu anlamda gördüğüm en bilinçli
Müslümanlar'dan birisiydi. Her akşam yatmadan önce anlamak için Kur'an-ı Kerim okuyan Müslüman çok nadirdir.
TARIK BİTLİS KİMDİR?
1956 yılında Elazığ'da doğdu.
Hacettepe Fiziktedavi ve Rehberlik Yüksek Okulu'ndan
mezun oldu. 1990 yılından beri engellilerde
spor alanında çalışmaya başladı. Halen Zihinsel Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığı görevini yürütmektedir. Bekar ve bir çocuk babasıdır.