İstanbul Sarıyer’de bir gecekondu mahallesi. Tahliye kararı sebebiyle boşaltılması gereken ya da yol inşaatının temellerini zayıflattığı evlerin sahipleri, çoğunluğunu
Fransızların oluşturduğu bir gruba derdini anlatıyor. “Evim 12 defa af kapsamına girdi. Yine de yetkililer defalarca farklı gerekçelerle
tahliye kararı çıkardı. Bu seferki bahane, yol genişletme çalışması.” diyor biri. Bir diğeri, “Oyuyor, oyuyor sonra
heyelan diyorlar.” diye dert yanıyor. Mahallelinin söyledikleri
Türkçe bilmeyenler için Fransızcaya çevriliyor.
Fatih Sultan Mehmet Mahallesi sakinlerinin karşısında son zamanlarda sıkça rastlandığı gibi Avrupa’dan gelmiş bir gözlemci grubu değil, İstanbul Şehir Gözlem
Merkezi’nden misafirler var. Müdürlüğünü Şehir ve Bölge Planlama uzmanı Jean François Perouse’un yaptığı bu merkez, Fransız
Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’ne bağlı. Birim çalışanları 5 yıldır ayda bir isteyen herkesin katılabildiği şehir gezileri düzenliyor. 2006 yılının teması Kentsel Dönüşüm. Bu kapsamda gidilen son yer İstanbul Boğazı’na nazır 3 gecekondu mahallesi.
Kentsel dönüşümde maksat şehri daha yaşanılır kılmak. Uzmanlar İstanbul için acilen bir şeyler yapmak gerektiğini ifade ediyor. Yetkililer de bunun farkında Perouse’a göre. Mesele, çözüm sistematiğinden kaynaklanıyor. İnsanların
yaşam biçimleri ve taleplerini göz ardı ederek daha ‘
modern ve
batılı’ bir yerleşim, derde deva olmayabilir.
KÜÇÜKÇEKMECE’Yİ MIAMI YAPMAK!
Türkiye’de uzun bir mazisi olan Batılılaşma hareketinin şehirleşmedeki yansımaları yeni değil. Eskiden sadece abidevi binalarda başvurulan Batı tarzı
mimari bir süredir çok katlı, çok bloklu
site anlayışına evrilmiş durumda. Şehirleşme açısından problemli
bölgeleri kapsayan
Kentsel Dönüşüm Projesi de Batı
tipi şehir hayalini gerçekleştirmeye doğru ilerliyor.
Haydarpaşa bölgesi Manhattan,
Küçükçekmece Miami olursa hiç sorun kalmayacak adeta. 6 yıldır Türkiye’de yaşayan ve Ankara’nın ardından İstanbul üzerine akademik çalışma yapan Perouse, bu tartışmalardan söz ed
erken şaşkınlığını gizleyemiyor: “Küçükçekmece’yi Miami yapmaya çalışıyorlar. Ne demek bu? Küçükçekmece Küçükçekmece’dir. Neden başka bir yere benzemek zorunda olsun ki? Toplumu, halkı, mekânları zorla soylulaştıramazsınız. Buna gerek de yok.” Toplumun zorla soylulaştırılamayacağından söz eden kişi Fransız olunca söylediklerine daha bir merakla
kulak kabartmak gerekiyor. Zira Osmanlı’da başlayan Batılılaşma projesinde modelimiz
Fransa idi. Asriliğin ölçüsü de alafranga ile olan uyumda arandı epeyce. Bu süre zarfında Fransız entelektüellerin Türk aydınlarına ellerinden gelen desteği gösterdiği de
kayıtlara geçen bilgilerden. Fransa’da mazisi 18’inci yüzyıla dayanan
Türkoloji geleneği devam ediyor. 1930’da İstanbul’da kurulan Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, bu ilginin ürünü. Enstitü’nün İstanbul’un yanı sıra
Kahire,
Tahran ve Beyrut’ta araştırma merkezleri var. İstanbul’daki enstitü bünyesinde şehirleşme üzerine çalışan bir birim daha mevcut: İstanbul Şehri Gözlem Merkezi. Stefanos Yerasimos’un 1988’de kurduğu birimin müdürlüğünü 6 yıldır Jean François Perouse yürütüyor. Merkezde bir yandan
yerli ve
yabancı araştırmacılara
lojistik destek verilirken üniversitelerle ortak çalışmalar da devam ediyor. Perouse, bu işbirliğinin kültürel birikimi paylaşmak esasına dayandığını söylüyor. Gelmeden önce Türkoloji eğitimi de alan Perouse, frankofoni açısından yürütülen politikanın artık sonuç vermeyeceği kanaatinde. Ama aksi görüşte olanların çalışmalarını da göz ardı etmiyor.
Türkiye’de bulunan Batılı kurumlar genellikle politik alanda varlık gösterirken Şehir Gözlem Merkezi’nde İstanbul’un geçirdiği evreler kayıt altına alınıyor. Perouse bu farkı, “Bir ülkeyi incelemek için dışardan bakmak yeterli değil. Belki Fransızlar bunu daha erken görmüşlerdir.” diye açıklıyor. Doğru gözlem yapabilmek için sahaya inmenin şart olduğuna inandığından ayda bir kez şehir gezileri düzenliyor ve yol boyu bölge hakkında tarihî ve sosyolojik açılımlar yapıyor. Perouse, Türkiye ile ilgili bugüne kadar üretilen tezlerin gerçeği yansıtmadığını yüksek sesle ifade edecek kadar içinde günlük hayatın. ‘Geleneksel Batılı İslamoloji’den sıkıldığını “Türkiye hep, din, devlet ve az gelişmişlik takıntıları ile değerlendiriliyor. Oysa artık yeni yaklaşımlara ihtiyaç var.” sözleriyle dile getiriyor. Saha araştırmaları bu
açılımı sağlamalarını kolaylaştırıyor. Önyargıların aşılması kolay değil elbette. Nitekim Fransız kamuoyunu korkutmayı esas alan eserler oldukça ilgi görürken Perouse’un Türkiye ile ilgili yeni paradigmalar öneren kitabı Fransa’da ‘pek’ satmamış.
BOŞLUĞU FISILTI GAZETESİ DOLDURUYOR
Sosyal bilimlerde saha araştırması yapmadan sağlıklı sonuçlara ulaşma imkânı yok. Çözümsüz sosyal sorunların temelinde
sokaktan uzak kalmış bilim adamlarının ürettiği tezler olduğundan şikâyet ediliyor sıkça. Perouse da bu görüşe katıldığını ifade ediyor dokuzu Fransız on üç kişilik ekibini araştırma bölgesine götürürken. IMF
heyetinin sık sık gerçekleştirdiği ziyaretlerin hep kapalı kapılar arkasında yapıldığını da ekliyor tebessümle. Şehir Gözlem Merkezi’nin Sarıyer gezisine katılan
ekip Fransız, Belçikalı ve Türklerden oluşuyor. İçlerinde mimar, akademisyen, gazeteci ve öğrenciler var. Kendilerini terk edilmiş hissettiklerini söyleyen mahalleliler için ilginç bir ziyaretçi grubu.
Perouse, ekibe bu bölgenin henüz imara açılmadığını anlatıyor. Göz alabildiğine uzanan gecekondulardan bir kısmının hisseli tapusu ya da tapu tahsis belgesi var. İlk evler 1950’lerde yapılsa da gecekonduların büyük kısmı 80 sonrasının ürünü. Şimdilerde Kentsel Dönüşüm kapsamında boşaltılacak evlere istimlâk karşılığında uzun vadeli
kredi hakkı tanınarak ev satılıyor. Enkaz bedeli olarak da aldıkları evin fiyatında indirime gidiliyor. Baltalimanı bölgesinde ise
yol çalışması sebebiyle
yıkım 2004’te başlamış. Yol inşasının yapıldığı alan eğimli olduğu için önü boşaltılan evler, heyelan sebebiyle yıkılıyor.
Kendileri örgütsüz olduklarını söyleseler de oldukça bilinçli bir
profil sergiliyor mahalle halkı. Muhtarlarla yapılan görüşme esnasında, 1950’li yıllarda sanayileşmeyle birlikte yeni açılan tesislerde çalışacak işçilerin bu bölgeye yönlendirildikleri anlatılıyor. “40-50 yıl önce gelip gecekondu inşa ettiğimiz bu yerler beş para etmez
arazi parçalarıydı. Yol, su, elektrik hep imece usulü getirildi. Şimdiye kadar siyasiler tarafından sadece oy deposu olarak görüldük. Hiçbir zaman illegal olmadık burada.” diye sıralıyor Fatih Sultan Mehmet Mahallesi Muhtarı Nurettin
Coşkun bir çırpıda. “Bugün buralar
rant alanı haline gelmiş olabilir ama biz bu kaygı ile yerleşmedik. Dünyada lüks
arsa üretiminin
kazanç kapısı olacağını ve yerli ve yabancı sermayenin bu işe gireceğini o zamandan düşünemezdik. Şimdi bizi buradan uzaklaştırıp yerimize sermayedarları getirecekler.”
Yetkililerin kendilerini muhatap almadığından şikâyet eden mahalle sakinlerinin sahip olduğu bilgilerin çoğu iddiadan ibaret.
İstinye Pınar Mahallesi girişinde geçen yıl başlayan tabelasız inşaatın
Doğuş Holding tarafından yaptırıldığı öne sürülüyor söz gelimi. Üstelik iş merkezi olarak inşa edilen yapının önüne uğradıktan sonra TEM’e bağlanan yol da bu Holding tarafından yaptırılıyormuş.
Ekipteki Türklerden çok, Türkçesi iyi olsa da yabancı olduğu belli olan Perouse’u muhatap alıyor mahalle halkı. Biri, “Buraya 3 buçuk yaşında taşındım. Şimdi torunum o yaşta. O zaman evimiz vardı ama şimdi yok.” diyor. Bir başkası, “Ailemizin çok iyi bir ilişkisi vardı. Bir arada yaşadığımız
apartman yıkılınca büyük kırgınlıklar girdi aramıza.” diye anlatıyor. 6 dairelik apartmana karşılık Alibeyköy’de inşa edilen sosyal konutlardan 3 daire satın alınmış. 3
aile oraya yerleşirken diğerleri kiraya çıkmak durumunda kalmış. Ve buna benzer başka hikâyeler anlatılıyor ayaküstü.
Karşılarında ‘Avrupalı’ bir heyet bulunca dertlerini de buna uygun bir dille ifade ettikleri hemen fark ediliyor. Fatih Sultan Mehmet Mahallesi muhtarı, “Devletimizle bir sorunumuz yok. Sadece hakkımızı arıyoruz ve sizin aracılığınızla problemlerimizi dünya basınına ve kamuoyuna iletmek istiyoruz.” derken Baltalimanı muhtarı, “
Konut hakkı evrensel insan hakkıdır. Bizim yaşadığımız olay bir skandal ve hesabı Meclis’te sorulmalı. Burada
insanlık suçu işlendi, boğaza karşı
katliam yapıldı.” diye giriyor araya. Perouse ve ekibin yorumdan uzak duran ihtiyatlı tavrı görüşmeler sonrasında da devam ediyor. 6 yıldır İstanbul konulu çalışmalar yapan Perouse’a göre en önemli problem taraflar arasındaki kopukluk. Türkiye, pek de farkında olmadan bir modernleşme sürecinden geçiyor. Zihinler, hazırlanan projelerin gerçekleştirilmesi ile meşgul. Ama dikkatten kaçan bir husus var: Uzmanların zihnindeki dünya ile sokak birbirine benzemiyor. Bugün şehir planı denince akla çok katlı
tek tip binalar gelmesi uzmanların hayat tarzını bilmediği insanlar adına karar almasından kaynaklanıyor belki de. Perouse, gazetecilerin Şehir Gözlem Merkezi’nin taraflara bir tavsiyesi olacak mı sorusuna “Bir araya gelip istediklerini dile getirirlerse hayat bu kadar zor olmaz.” karşılığını veriyor ama aynı soruyu ekip bölgeden ayrılırken bir kez de mahalle halkı yineliyor: “Bizi dinlediniz şimdi ne yapacaksınız?”
AKSİYON DERGİSİ