Bunun için
tarifler yapılıyor, ince ayar tarifler... Tahliller göze çarpıyor, minareyi kılıfına uydurucu tahliller...
Neymiş?
Darbecilik İttihatçı gelenekmiş...
Neymiş?
Kemalizm'de darbecilik yokmuş...
Neymiş?
Asker de değişiyormuş; artık tankla
tüfekle değil, bir tek bildiriyle herkes hizaya gelebiliyormuş...
Neymiş?
Askerin bu yeni rolü bir nevi kamu denetçiliği veya ombudsmanlık imiş...
Neymiş?
CHP'nin, YÖK'ün,
adalet bürokrasisinin bir yandan, 'laik
sivil toplum kuruluşları' ve 'laik medya' öbür yandan, hep birlikte askerin '
orkestra şefliği'nde yol alınıyormuş...
Neymiş?
Askerdeki bu değişimi ABD ile AB de görüyor, o yüzden fazla ses çıkarmıyormuş...
Neymiş?
Ama eğer AKP
seçimlerden 'daha büyük çoğunluk'la gelir de, 'her istediğini yaptırma inadına girerse', o zaman
batı da askeri 'daha fazla bir güvence' olarak görecekmiş...
Tarif ve tahliller böyle.
Ne denebilir ki? İnsanoğlu inanmak isterse inanır!
Eğer parlamentoda halkın oylarıyla seçilmiş bir çoğunluğun
cumhurbaşkanı seçmesini
demokrasi oyununun içine yerleştiremiyorsanız...
Eğer eşi türbanlı olan bir kişi Çankaya'ya çıkamaz diye düşünüyorsanız...
Eğer 367'yi içinize sindiriyor, hukukun eğilip bükülmesi ve siyasete alet edilmesi olarak görmüyorsanız...
Eğer bu ülkede askerin yeşil ışık yakmadığı bir kişinin cumhurbaşkanı olamayacağına, bu konuda son söz hakkının askere ait olduğuna inanıyorsanız...
Eğer askerin bu amaçla
muhtıra yayınlamasını, demokrasi bir yana, anayasa ve yasalara aykırı olmayan bir kamu denetçiliği olarak değerlendiriyorsanız...
Eğer askerin 27
Nisan Muhtırası'ndaki ebedi
Türkiye düşmanlığı tanımını da içinize sindirebiliyorsanız...
Eğer muhtırayla Türkiye'nin nasıl hızla kutuplaşma ve cephelere bölünme yoluna girdiğinin farkında değilseniz...
Eğer muhtıradan farklı düşünenlerin nasıl anti-laik, İslamcı, yani düşman olarak nitelendiğini göremiyorsanız...
Eğer bütün bu
siyah-beyazlaştırmanın, kutuplara ayırmanın klasik askerci bir taktik, bir
psikolojik savaş yöntemi olduğunu, 28
Şubat deneyimlerine rağmen daha hâlâ
yerli yerine oturtamıyorsanız...
Bir adım daha ileri gidip, AKP eğer seçimlerden daha büyük bir çoğunlukla gelir de, her istediğini yaptırma inatlaşmasına kapılırsa diyerek, adeta aba altından
sopa gösteriyorsanız...
Ve eğer bu aba altındaki sopanın da tankla tüfek olduğunu cümle alemin bilmediğini sanıyorsanız...
Ne denebilir ki?
Alaturka demokrasiden başka...
Ben alaturka demokrasiyi kabul etmiyorum, etmeyeceğim.
Çünkü, gerçek demokraside cezaların asker muhtırasıyla, müdahalesiyle değil, seçim sandığında halkın oyuyla kesildiği görüşünü taşıyorum.
Çünkü, alaturka demokrasinin özünde bugün öncelikle 'asker sorunu'nun yattığı kanısındayım.
Çünkü, süngü gölgesindeki alaturka demokrasi ile günün birinde Türkiye'nin cephelere sürüklenerek -hele bir de
Kuzey Irak'a girilirse- bir
cehennem çukuruna yuvarlanabileceğine ilişkin ciddi kaygılarım var.
Milliyet