Bir itirafla yıkılan devlet!

Bir genelkurmay başkanının çok özel konuşmasının deşifre olması skandal bir gelişme ancak...

Bir itirafla yıkılan devlet!

Konuşmanın içeriği bu skandalı teferruatta bırakıyor. Genelkurmay başkanı malumu ilam ediyor, 27 Mayıs Devleti yıkılıyor. Işık Koşaner serde darbeci intibaı vermiyor. "Hükümeti devirelim, ülkeyi biz yönetelim" demiyor; ama 50 yıldır süren askeri vesayetin devamı yönünde tavır alıyor. Ama artık bu da mümkün değil. Türkiye'de sadece darbeler dönemi bitmedi, 27 Mayıs'tan beri gelen "kim seçilirse seçilsin ülkeyi ben yönetirim" demek olan vesayet dönemi de bitti. Hukuken olmasa bile... Meydanlarda kazanılan zaferlerin Ankara'nın ince uzun koridorlarında asık suratlı insanlara devredildiği sistem sona erdi. Askerî vesayet askerlerin sözlerini bir emir telakki eden siviller yüzünden mümkün olmaktaydı. Sakıncalı görülen partiye kapatma davası açılması için bir emir değil, bir işaret bile yeterliydi. Bakınız; Vural Savaş, 28 Şubat, Refah Partisi'nin kapatılması. Üniversite rektörleri, ünlü anayasacılar ve öğrencilerin, askerin rahatsız olduğu bir hükümet düzenlemesi için televizyon ekranlarını doldurması, şehir meydanlarında eylem yapması an meselesiydi. Onca üniversiteye rağmen Türkiye'de asker istemediği için Kürt meselesi, İslami hareketler, Kıbrıs meselesi ve Ortadoğu konularında doğru dürüst akademik bir çalışma ortaya konmadı. Türkiye'de duayen gazeteci olmanın yolu kritik anlarda askerle yapılan işbirliğinden geçmekteydi. Mehmet Ali Birand'ın dediği gibi, gazetecilerin genlerinde darbecilik vardı. Gazeteci, toplumda büyük yaralar açan darbelere karşı durmanın ötesinde payandalık yapıyor ve bunun karşılığını büyük gazetelerin başköşelerine oturup geniş imkânlar içinde yaşayarak görüyordu. Gazeteci eline dosya geldiğinde ‘babasını' bile tanımazdı; ama söz konusu askerler olduğunda o dosya sümenaltı edilir, üç maymun oynanırdı. 2000'li yıllarda askerlerle hükümeti nasıl deviririz toplantılarının müdavimi olunurdu. Türkiye son 4-5 yılda ‘darbe günlükleri'nden beri hasıraltı edilen askerî bilgilerin bir şekilde ‘öteki' gazeteciler tarafından kamuoyuna duyurulmasıyla değişmeye başladı. Vesayet sisteminin tek elden yönetilen bilgi tekeli kırıldı. Demokrasi ve özgürlüklerden dem vururken askere selam çakmayı âdet hâline getiren gazeteci meşruiyetini yitirdi, statükoya verdiği desteğin kıymet-i harbiyesi kalmadı. Türkiye'de sermaye birikimi devletin ihsanıyla mümkün oldu. Devlet ise her zaman asker demekti. En zenginler devletten aldıkları ihalelerle İstanbul sermayesinin hatırlı üyesi olurken kritik anlarda statükonun gönüllü savunuculuğuna soyundu. Ülkenin esas gücü orduydu ve bunu en iyi onlar biliyordu. 90'lı yıllarda zincirleme gelen müdahalelerde İstanbul sermayesi destekçi ve öncü rol üstlenirken bugün artık bu mümkün değil. Askerin hukuk dışılığını ve sistem içindeki olağanüstü varlığını koruyan bir sivil ayak vardı. Askerî vesayetin meşruiyetini, akademisyen, yargıç ve savcı, gazeteci, iş adamı gibi askerî politikaların sivil savunucuları vasıtasıyla kurabiliyordu. 2007'de 367 skandalını (yargı darbesini) gerçeğin ne olduğu bilinmesine rağmen onlarca siyasetçi, hukukçu, gazeteci savunabildi bu yüzden. Işık Koşaner'in nicedir dışarıdan (yandaş mı demeliyiz) gelen eleştirileri teyit etmesi ve arkasından askerin çizgi dışılığını sağlayan koruma kollama misyonundan söz etmesinin bir açmazı var. Sözünü ettiğimiz sivil görünümlü payandanın pasifize edilmesiyle askerin siyaset ve toplum içinde aldığı ‘sınır ötesi' pozisyonunu müdafaa etme imkân ve ihtimali kalmadı. Ne, şartlara göre modifiye edilmiş militarist argümanlar, ne de emre amade sivil güçler, bugün 50 yıllık askerî vesayetin yaşanabilir kılınmasını fırsat veriyor. Koşaner'in yakın silah arkadaşlarıyla yaptığı samimi ve özeleştiri (elbette yen içinde) dolu konuşmasından artık hiçbir şeyin böyle gitmeyeceğinin acı itirafı var. Kendi varlığını ülkenin varlığının biricik dayanağı sayan psikolojisini ve ‘ben sizin efendinizim' tavrını terk etmesinin ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Prof. Dr. Metin Heper, Türkiye'de normalleşmenin askerlerin, sivillerin hata yapabileceklerini kabul etmelerinden geçtiğini söylüyor. Bu eski döneme dair bir analiz olsa gerek. Sivillerin hata yapmasını darbeye gerekçe gören asker, okulun eli sopalı kızgın ve huysuz müdürü rolünü daha ne kadar sürdürebilir? MUHSİN ÖZTÜRK - AKSİYON
<< Önceki Haber Bir itirafla yıkılan devlet! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER