BİR ÇARPITMANIN ANALİZİ
Vatan gazetesi 17
Şubat 2009 tarihli
baskısında,
Mehtap TV’de yayınlanan
İslam ve
Hayat adlı programla ilgili bir haber yaptı. Haber “Ekranda ilginç
fetva” “
Namaz kılmayanı boşa, aldatanı boşama” başlığıyla veriliyor.
Programda canlı yayında Prof.
Faruk Beşer’in
seyircilerden gelen sorulara böyle
cevap verdiği iddia ediliyor.
Öncelikle bu haberi yazan kişi, nasıl bir gazeteci ise programın canlı mı yoksa banttan mı olduğunu anlayamamış. Program banttan yayınlanıyor.
Sonra; haberin altındaki metinde aslında dikkatli okuyucular için, “Namaz kılmayanı boşa” iddiasının nasıl
takla attırıldığında dair ipuçları mevcuttu. Neler mi? Görelim:
Prof. Dr. Faruk Beşer diyor ki: “
Kuran’da veya Sünnet’te yani İslam’ın temel kaynaklarında namaz kılmayana şöyle ceza verilir diye bir emir bilmiyoruz.” Ee yani, Kur’an’da ya da Sünnet’te “Namaz kılmayanı boşa” diye bir ceza yoksa, Faruk hoca böyle bir fetvayı niye versin nereden versin? Bunu bildiğini söyleyen bir âlim böyle bir fetva verebilir mi?
Devamında Prof. Beşer: “Elbette benim hanımım namaz kılmıyorsa bu huzuru kaçırır. Ona bu işi anlatırım, yalvarırım, yakarırım. Kılmıyorsa, darılırım, giderim, başka şeyler yaparım…” diyor. Şimdi hocanın bu cümlesinde de “namazı kılmayanı boşa” iddiasına
delil olabilecek bir işaret var mı? İnsafı olan söylesin.
Hatta, Vatancı arkadaşlar almamışlar ama, cevabın orijinalinde Faruk hoca ayrılmamak ve
aileyi yıkmamak gerektiğini çok açık bir şekilde şöyle söylüyor: (Vatancılar da zaten aslında haber metninde iki cümle arasına üç nokta (…)koyarak bu cümleyi kestiklerinin ipucunu vermişler. İşte Prf. Beşer’in kesilen cümlesi: “Yani doğrudan doğruya ona bir baskı yapamasam da, dolaylı bir
takım manevi etkileme yolları ararım. Her şeye rağmen yapmıyorsa ve kabul ederek yapmıyorsa, böyle bir durumda onunla ayrılma yoluna belki gitmemek gerekir. Yani aileyi yıkmamak gerekir”
Şimdi gelelim meselin bam teline, Faruk hoca konuyu anlatmaya devam ediyor (Vatancıların yazdıkları şekliyle cümle şöyle): “Düşünün ki namaz kılmıyor ve namaz kılmanın da gerekli olduğuna inanmıyorsa bir erkek ya da bir kadın
Allah korusun bu insanı dinden çıkarır. Namaz kılmıyor ve gereğine inanmıyorsa böyle bir durumda zaten o insan mümin sayılmaz. Mümin sayılmazsa namaz kılan bir bayanın, namaz kılmayan bir erkeğin nikâhında bulunması ve aksi olması evli olması mümkün olmaz zaten. O zaman bu bir ayrılma sebebi olur hatta ayrılma zorunluluğu olur. O zaman ayrılmak gerekir.”
İşte o cümlenin kelimesi kelimesine aslı : “Velâkin düşünün namaz kılmıyorsa, namaz kılmanın gerekliliğine de inanmıyorsa, bir erkek ya da bir kadın, Allah korusun bu insanı doğrudan doğruya dinden çıkarır. Namaz kılmıyor ve namazın gereğine inanmıyorsa. O zaman böyle bir durumda o insan zaten mümin sayılmaz. Mümin sayılmazsa namaz kılan bir bayanın, namaz kılmayan bir erkeğin nikâhında bulunması veya aksi olması, namaz kılan bir erkeğin, namaz kılmayan, namazı reddeden bir kadınla, namazı kabul etmeyen bir kadınla evli olması mümkün olmaz zaten. O zaman bu bir ayrılma sebebi olur. Hatta ayrılma zorunluluğu olur. O zaman ayrılmak gerekir.”
Vatancılar her ne kadar bazı yerlerini almasalar da bu iki cümleden de aslında “namaz kılmanın gereğine inanmayan bir kişinin İslam dairesinden çıktığı, mümin sayılmadığı ve böyle bir kişiyle
Müslüman bir kimsenin evli kalamayacağı” anlaşılıyor. Bunun da İslam’ın bir kuralı olduğunu dinî meselelere az çok aşina olan herkes bilir. Anlaşılan bu haberi yazanlar ya bu kadarcık bir meseleyi bile bilemeyecek kadar İslam’dan uzaklar ya da işin içinde art niyet var. Aslında zaten haberin başlığından da anlaşılıyor ki; art niyetleri ortada: “Namaz kılmayanı boşa, aldatanı boşama”
Programı seyreden Vatancı, Faruk hocanın konuyla ilgili son olarak şunları söylediğini de duymuş olmalı: “Ama tekrar etmek gerekirse, namazı inkâr etmediği halde kılmayan, tembellikten dolayı kılmayan, bilgi eksikliğinden dolayı kılmayanlarla ayrılmak gerekir demek kolay değildir, böyle bir şey söylemek mümkün değildir. Eğer erkek de elbette, namazı anlatma, namazın önemini kavratma bakımından yapması gerekenleri yapmıyorsa, efendim. İcabında namaz kılmadığından dolayı hanımından böyle kırılma yoluyla olsun, onu uyarmıyorsa, ikaz etmiyorsa, bütün bunlardan dolayı kıyamette hesaba çekilir tabi. Bunu da bilmemiz lazım.”
Prof. Faruk Beşer’in bu cümleleri meseleyi bütün açıklığıyla ortaya koyuyor zaten. Ama maksat çarpıtmak olunca tabi ki bu cümleleri görmezden geleceksiniz.
Yorulmadıysanız Faruk Hoca’ya atfedilen “aldatanı boşama” iddiasının da nasıl bir çarpıtmayla takla attırıldığını görelim:
Vatancıların haber cümlesi şu: Prof. Beşer’in, “Aldatılan kadın ne yapmalı?” diye soran bir vatandaşa yanıtı ise şöyle oldu: “Şimdi siz iki kötü durumla karşı karşıyasınız, bunlardan birisini seçmek zorundasınız: Ya boşanır ve bunun zorluklarını göze alır, bunlara katlanırsınız ki, bu çok zordur ve hangi kötülüklere sebep olacağını bilemezsiniz. Ya da bu ızdırabı içinizde sürekli taşır ve beraberliğe katlanırsınız. Şahsen ben size bunu
tavsiye ederim. Çünkü böylece kocanızı da kurtarmış olursunuz. Tahammül için ve onun düzelmesi için Allah’a sürekli dua edersiniz. Bu da sizin ibadetiniz olmuş olur. Ama her iki durumda da bu acıların mükâfatını Allah’tan alırsınız.”
Biz bu cümleden önce işe soruyu soran seyircinin cümlesiyle başlayalım. Vatancılar bu soruyu da dinlemiş olmalılar. Seyircinin soru cümlesi aynen şöyle: “Aldatılan kadın eğer boşanmayı düşünmüyorsa ne yapmalıdır? Eşim yanlış olduğunun farkında; çok pişman olmuş. Ama ben bunu nasıl hazmedeceğim bilemiyorum. Bu bana çok acı veriyor. Ne yapmalıyım?”
Gördüğünüz gibi aldatılan kadın zaten kendisi boşanmayı düşünmediğini, eşinin yaptığı yanlışın farkında olduğunu, bundan da pişman olduğunu, ama bu durumun kendisine acı verdiğini nasıl hazmedeceğini bilemediğini söylüyor. Yani boşanmamayı ilk planda Faruk hoca tavsiye etmiş değil, kadıncağız kendisi düşünmüyor ve bu durumu kabul ettikten sonra da ne yapacağına dair tavsiye istiyor.
Prof. Beşer devamında aldatmanın çok kötü bir şey olduğunu, Müslüman’ın aldatmaması gerektiğini, aldatanların Kur’an’ın tabiriyle “pis” olduklarını ayetler ve hadisler ışığında anlatıyor ve diyor ki: “aldatmakla, yani eşinin başka bir kadınla, veya erkekse başka bir kadınla zina ettiğini kastediyorsa bu bir boşanma sebebidir. Yani bunu bilen insan tutup eşini öldürecek hali yok.
Boşanma sebebi olarak bunu ortaya koyabilir. Ben artık böyle bir insanla olmak istemiyorum der onun tabii hakkıdır.
Görüldüğü gibi Faruk hocanın cevabında boşanmanın aldatılan bir kadının hakkı olduğu açık bir şekilde söyleniyor. Bunun devamında da yine Vatancıların haber metnine almadığı kısımlarda “nikahın devam ettiğini, bu durumun bir boşanma zorunluluğu da oluşturmadığını” izah ederek seyirciyi rahatlatmaya çalışıyor. Çünkü duyarlı Müslüman, nikahsız biriyle aile hayatı yaşamaktan sakınır.
Gelelim Prof. Faruk Beşer’in seyirciye tavsiyesine: “Yani insanlar bakarlar, ederler, ölçerler, biçerler, bu şartlarda boşansa ne olacak. Daha kötü durumlar ortaya çıkabilir. O zaman sineye çekerse ne olur? Sineye çekerse çekmiş olur. Yani nikâhsız olmazlar. Devam ederler ve diyelim ki böyle bir hata veya böyle büyük bir aldatma varsa onun olmaması için imkânlar hazırlar, dualar eder, tövbe ettirir ve artık bundan sonraki hayatlarının
temiz olmasına çalışır”
Şimdi Prof. Beşer’in bu cümleleri ile Vatancıların haberinde yer alan cümleler arasında ne kadar bir fark olduğunu sizlerin anlayışlarınıza bırakıyoruz.
Programda aldatılan seyircinin sorusuna verilen cevabın son cümlesi de aynen şöyle: “Bunu ya böyle kabul eder sineye çeker; bununla devam eder veyahut ta boşanma sebebi sayar anında boşanır. Yani diyelim bunu bugünkü hukuk sistemi, zinayı suç saymıyor, boşamıyorsa bunun bir başka yolunu bulur; isterse boşanır istemezse boşanmaz.”
Yani art niyetsiz, biraz
Türkçe bilen bir insan yukarıdaki bu cümleden “aldatıyorsa boşama” manası mı çıkarır? Yoksa bugünkü hukuk sistemi zinayı suç saymadığı için başka bir yol bulup isterse boşanabileceğini, Prf. Dr. Faruk Beşer’in adeta boşamak için bir yol gösterdiğini mi anlar? Ama heyhat! Maksadınız çamur atmaksa…
Haberin çıktığı gün Vatan gazetesinin internet sayfasındaki seyirci yorumlarına da baktım. Nerdeyse hepsi başlıktaki “Namaz kılmayanı boşa, aldatanı boşama” şeklinde verilen yönlendirmeci ve maksatlı cümlenin rüzgârına kapılıp Faruk hocaya verip veriştiriyorlardı. Vatan gazetesi okuyucularının bu tavrını anlayabilirim, (gerçi biraz dikkatli okusalar haberin altındaki cümlelerde işin pek de öyle olmadığını anlayacaklardı…) ama, koca koca sütunları işgal eden
Mustafa Mutlu,
Ahmet Hakan gibi gazete yorumcularının aynı rüzgara yelken açmalarını kabul etmek mümkün değil. Duyulan, yazılan, söylenen bir haberin aslını, gerçeğinin ne olduğunu araştırmak gazeteciliğin birinci kuralı değil mi beyler.
Son sözümüz şu olsun: “D”
tipi çarpıtmalara gelmeyelim lütfen.
Cahit
Güngör – Program Yapımcısı
İLGİLİ HABER:
AKIL ALMAZ ÇARPITMA