Bugün Gazetesi yazarı
Cengiz Çandar, "dramatik
buluşma"yı şu ifadelerle aktardı:
Fethullah Gülen'le "Hicret"te "Hasret" giderme...
Amerika'nın neredeyse orta yeri diyebileceğimiz "rüzgârlı şehir"
Chicago'da iki gün geçirdikten sonra, kendimizi, güneyde Teksas'ta, Houston'da bulmuştuk. Michigan Gölü'nün
rüzgar estiğinde kesen soğuğundan,
Meksika Körfezi'nin dibine, tropikal rutubet ve sıcaklığa geçmiştik...
Amerika'dan Avustralya'ya, İngiltere'den Kanada'ya, dünyanın ileri gelen ilahiyat, tasavvuf ve
felsefe uzmanları ve "İslamolog"larının "Fethullah
Gülen Hareketi" (ve tabii
Fethullah Gülen'in kendisi ve dünyanın her yerine yayılmış ve dünyada pek eşi bulunmayan okullar tecrübesi) üzerindeki tebliğlerini dinledik, tartışmalara katıldık. Geniş
Amerikan coğrafyasındaki zamanımız, genellikle, kapalı mekanlarda geçti.
Şimdi, Amerika'nın bambaşka bir köşesindeyiz. Kuzeybatı'da. Hoş sonbahar günleri.
Sonbahar, Amerika'nın bu köşesinde, özellikle güzellikler saçar. New York'a iki-iki buçuk; Philadelphia'ya bir buçuk saat uzaklıkta.
Pennsylvania eyaletinde bir orman kampının içindeyiz. Fethullah Gülen burada. Fethullah Gülen ile birlikteyiz...
104 dönümlük, 10 binayı içeren bir arazinin ortasında, "merkez bina"da nihayet "hasret" giderecektik. Akşam yemeğini beraber yiyecektik. "Hasret" giderecektik sözü öylesine, gelişigüzel sarfedilmiş bir cümle değil. Bir hesapladım, Fethullah Gülen ile en son 1998'de görüşmüş olmalıyız. Dile kolay 7 yıl geçmiş, belki de 7,5 yıl.
Bana sanki hiç değişmemiş gibi geldi. Kendisine de söyledim, yüzüne bakınca gayet sağlıklı görünüyordu. Oysa, 7-7,5 yılın acımasız yıpratma ve yıpranma hükmünün, hepimizde izlerini bırakmış olduğu kesin. Bu yılların bendeki farkını, 7 yıl önceki fotoğraflarımdan biliyorum. Fethullah Hoca'nın ya da alışmış olduğumuz hitap tarzımızla "
Hocaefendi"nin, aradan geçen bu 7-7,5 yıl zarfında nasıl sağlık sorunlarıyla boğuştuğunu, Amerika'nın bu güzel
doğa köşesinin, onun için aslında nasıl bir "çilehane" olarak yaşandığını biliyoruz.
Fethullah Gülen'le bunca zaman sonra bir araya gelmiş, onu görmüş olmaktan olağanüstü mutlu olduğumu dışa vurmadım. İçimde yaşadım. Yazıyla bu "
kayıt"ı "düşmüş" oluyorum. Bizi, birbirimizi görmekten men eden bir ortam oluşturan, "28
Şubat süreci" idi. Ona yönelik "karakter katli" kampanyaları, televizyonlarda birdenbire tedavüle sokulan, gerçekliği kuşkulu "provokasyon kasetleri", Gülen'i ülkesini terk etmeye zorlamıştı.
Bunca zaman sonra bir araya gelmemizden çok mutlu oldum. Sanki, içimizden "28 Şubat sürecine paydos" diye avazımız çıktığı kadar bağırmışız gibi hissettiğim için de...
Akşam yemeğinden sonra yukarı salona çıktık. Çaylar eşliğinde sohbet. "Eski günlerdeki" gibiydi. Türkiye'de arada bir öyle yapmaz mıydık?
Gecenin geç bir saatinde, 104 dönümlük orman arazisi içindeki evlerden birinde bu yazıyı yazmak amacıyla odama çekilip, dizüstü bilgisayarımı kucağıma aldığımda, bazılarının "1000 yıl devam edeceği"ni ileri sürdüğü "28 Şubat dönemi"nin adeta bir "ışık hızıyla" geçip, geride kaldığını aklımdan geçiriyorum. "Örtülü faşizm günleri"... Fethullah Gülen'le görüşemediğimiz günler. Fethullah Gülen'in Türkiye'yi terk etmek zorunda bırakıldığı, tansiyonunun 22'lere fırladığı o günler. Bugünün başbakanı
Tayyip Erdoğan'ın hapsi boyladığı günler.
Tayyip Erdoğan, Trakya'da üç aylığına gönderildiği "Yusuf yuvası"ndan çıkıp, Ankara'da "
Başbakanlık konutu"na yerleşebildiğine göre, Fethullah Gülen ile Pennsylvania'da buluşmamızın, ona konuk olmanın zamanı geldi, hatta geçti demektir. Ama, bir yandan da, Fethullah Gülen'in Türkiye'de yaşayabileceği şartlarda hala bulunamıyor olması, bu "gurbette" ve böylesine bir "hicret"te kalmaya devam etmesi de hüzün verici. "28 Şubat"tan aslında tümüyle "çıkamadığımız"ın bir göstergesi.
"28 Şubat'ın tutuklusu" bugün Başbakan olsa da bu böyle. Örneğin, "28 Şubat lanetlileri" nden biri olan benim, "itibarımın" gereği gibi "iade edilmediği"nin farkındayım. Hem, asıl, "28 Şubat'ın zoraki sürgünü"nün de, sürgünü bitmedi. Pennsylvania'da sürüyor.
O bakımdan, Fethullah Hocaefendi ile bu "buluşmamız" bana şu an pek "dramatik" geldi...
Amerika'da, 104 dönümlük bir orman kampında yaşıyor olduğuna bakmayın; bunca yılı, "merkez bina"daki
küçük bir odasında geçirmiş o. Burası aslında onun "çilehane"si. "Gücü", bir "tasavvuf ehli" olmasından geliyor olmalı.
Fethullah Hoca, bir yandan olağanüstü basit ve sade bir insan. Ama, aynı zamanda da aynı olağanüstülükte karmaşık bir iç dünyası var. İnsan, dünyanın nice otoritesinin onun hakkında sayfalar dolu araştırma yapma gereğini niçin duyduğunu Chicago ve Houston'da dinledikten sonra, kendisiyle Pennsylvania'nın bir beldesinde yüz yüze görüşünce daha da iyi anlıyor.
Unutmayın, bu basit, sade, utangaç insan, St. Petersburg'dan Yemen'e, Japonya'dan Endonezya'ya, Makedonya'dan Avustralya'ya Türkiye'nin ve
Müslüman kimliğin yüz akı 700 okulun, bunların arkasındaki binlerce "meçhul asker"in emeğinin ilham kaynağı. Türkiye'nin dünya çapındaki en etkili, en saygın değerlerinden biri...