Yıllardır yaşananlar hem arşivlerde hem de hafızalarda. Zaman zaman çıkan gerçekler şu günlerde yaşananları daha da anlamamızı sağlıyor. İşte 2002'de bölgede görev yapan Türk
Gazeteci Cumhur Dereli'nin hatıralarından bir bölüm...
TARİHE NOT DÜŞTÜM, BİR ŞEHİT’İN ARDINDAN…
27 Şubat 2002…
Öğleden sonra
İsrail Ben Gurion Havanlına inişim ile başlayan Ortadoğunun kanayan yarası, zulüm diyarı
Gazze’de yaşamıma da adım atmış oldum.
Dönemin
Zaman Gazetesi Kudüs Temsilcisi
Kerim Balcı Bey’in havalanında karşılaması ile Erez kapısına doğru yol aldık. Erez kapısı İsrail ile Gazze arasında tek kapıdır. Hava hem kapalı hem de yağmurlu olduğu için apar topar işlemleri yaptırıp pasaport
kontrol merkezinden çıktık. Kerim Bey ile vedalaştık. Çünkü onun da Kudüs’e dönmesi gerekiyordu.
Görevlilere sora sora nerden gideceğimi, nasıl gideceğimi kestirmeye çalıştım. Yaklaşık 100 metre
tarif edilen tarafa ilerledim. Yaklaşık 700-800 metre ileride
Filistin’e geçiş kapısı bulunuyordu. İşte bu 1 km uzunluğunda mesafede tanklar, tel örgüler, İsrail askerlerinin gözetleme kuleleri, yine kontroller insanı yıldırmaktan beter ediyor.
Daha önce Filistin'de beraber çalışacağımız Merwan Ghuol ile telefonlaştığımız gibi birileri karşılayacaktı ama kimin ya da kimlerin karşılayacağını bilmiyordum. Filistin’e daha doğrusu Gazze’ye en son İsrail askerlerin araması taraması ile geçmiş oldum. Birden bir
taksi karşıdan bana doğru yaklaştı ve daha yanıma gelmeden durdu. İçerisinde daha sonra tanışacağımız
Kameraman Cemal Abu Nahel, Kameraman Asistanı Mhones Abu Nahel ve kadim dostum ve kardeşim Fares Arkam Ghoul beni karşıladılar. Onların yanına varmak için 100 metre kadar yürüdüm. Selamlaştık ve hemen taksiye bindiğimiz gibi Gazze'ye doğru yol aldık. Etrafımızı saran tel örgüler, İsrail tankları ve de gözetleme kuleleri adeta Gazze kentini ablukaya almış gibiydi. Zaten de öyle değil miydi? Taksi içerisinde ilk tanışmamız olmuştu. Fares daha sıcak kanlı ve daha içtendi. Kısa da olsa az öz anlaşabildiğimiz kadar diğerleri ile de konuşmaya çalıştım. Fares iyi
İngilizce biliyordu. Onlar bana etrafı anlatmaya çalışıyorlardı. Gazze içerlerine doğru ilerlemeye başladık. Ve artık şehir merkezinin en büyük caddesinde ilerliyorduk. Büyük katlı binaların bir tanesinin önünde durduk. Hava zaten kapalı idi, yaklaşık yarım saat 45 dakika taksi yolculuğumuz ile Gazze sokakları ışıl ışıl parlıyordu.
Al- Buruc’uş Şurug Tower, 10. katına
asansör ile çıktık, beraber çalışacağımız Maydeen Media Center şirketi sahibi Merwan Ghuol ile tanıştık. Kısaca Gazze maceramız böylelikle başlamış oldu. Marwan Ghuol hem iş arkadaşımız hemde iş dışında can yoldaşımız oldu.
Akrem Al-Ghoul ile ise, Gazze’ye gelişimizin ilk günlerinde özverili konuk severliği, sevecenliği ve yüzünden eksik olmayan eşsiz tebessümü ile gönlümüzde ayrı bir yer edindi. Hele ilk günlerde yine Gazze’yi gezdirmek için Cebalya mülteci kampına gitmiştik. Hem de o dönemde daha bir gün önce çatışmaların olduğu yere, tüm
aile ile beraber, o kan, barut kokan, sokaklarından kan akan Cebalya mülteci kampında bir çiftçinin çilek tarlasına
misafir olmuştuk. O ortamda, hem de İsrail tanklarının gözlemleri altında taptaze çilek yememizi nasıl unuturum. Ardından bir kır çayı, hem de o Arap çiftçinin elinden, sahil şeridi ne kadar tehlikeli olsa da sırf bu topraklarda da hayat var, güzellik var, her şey
yerli yerinde demek için miydi? Sen ki haftalar, hatta aylarca hem misafirperverliğin ile hem de cana yakınlığın ile evinde beni ağırlamanı nasıl unuturum? Çeşit çeşit Arap yemeklerini hem de meşhurları olan
Humus, FülFül, Falefel eksik etmemen bile ne kadar incelik, ne kadar zarafet ve ev ahalisine o kadar zahmet çektirmen niçin idi?
Akrem bey, Filistin Gazze kentinde farklı bir Türk
Müslüman aşığı birisi idi. Tek istediği Filistinli Arapların sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir şekilde bir arada yaşamasıydı. Kişiliği ile 2002 otoriter Filistin yönetiminde Yüksek Mahkeme Yargıcı olarak görev yapmıştı.
Mısır’da yüksek lisansını yapan ve çok iyi bir hukuk adamı olan Akrem Al-Ghoul,
Hamas Gazze'de yönetime gelmesi ile her şeyden elini ayağını çekmiş ve kendi evinde özel çalışmalara vermişti. Aynı zamanda çiftliğinde yetiştirdiği
çiftlik hayvanları ile vaktini geçiriyordu.
Onca zaman Gazze'de şiddet hiç durmadı, o günlerde hemen her gün İsrail yine bombalıyordu. Ancak; o her Filistinliden daha çok müsterih ve her şeyin “
Allah”tan geldiğini ve elbet bir gün siyonizm’ in bu acımasız zulmü son bulacaktı. Gazze’de o dönemde kimler öldürülmedi ki!
Hamas’ın liderlerinden İsmail Abu Şanab ardından belli bir zaman sonra ruhani lider Şeyh
Ahmed Yasin ve ardından da askeri kanadın lideri Abdül Aziz Rantisi ve dahası diğerleri de ölmekten kıl payı kurtuldu. Gün olmadı ki yaklaşık 9 aydır bir gün bile Gazze sokakları sloganlar ve şehit cenazelerinden eksik olmadı.
İşte Merhum Şehit Ekrem Al-Ghoul’ün yürek yakan, göz pınarlarımızı donduran o çiftliğin önündeyken cumartesi gecesi (04.01.2009-04.27 pm)F-16 İsrail savaş uçağın tek
füze atışı ile son bulan hayatı. O bu şekilde ölümü hak edecek İsrail’e ne yapmıştı? O
pilot o füzenin atılmasında düğmeye dokunurken saniyede tuz buz eden toz
bulutu ve geriye kalan en mutlu ve sevinçli gününde çocuğu olacak oğlu Fares, annesi ve kardeşleri. Güzel kardeşim Fares “Allah” sabredenler ile beraberdir. Başımız sağolsun. Biz İsrail’i
Yahudi zulmünü gözyaşlarımızla boğarız. Dularımız sizin ile,
Mekanın
cennet olsun ey aziz ve mıymettar, muhterem Akrem AL-Ghoul.
Cumhur DERELİ-GAZETECİ