Bilim adamları Gülen'i nasıl anlatıyor?

Gülen'i Türkiye'ye anlatanlar 'Amerikancı, ılımlı İslamcı', Amerika'da anlatırken de 'anti-Amerikancı, şeriat yanlısı, İslamcı' diye nitelendiriyorlar.

Bilim adamları Gülen'i nasıl anlatıyor?

Namık Kemal Zeybek Radikal'e anlattı Fethullah Gülen'in kaldığı evin salonundayız. İki gün boyunca kendisiyle sohbet ediyoruz. Fethullah Gülen'i dinlerken, Los Angeles'taki konferansta 30 bilim adamının yaptığı 'Gülen Hareketi' konuşmalarını hatırladım. Hocaefendi 'Ben yapıyorum' demeyi de 'Biz yapıyoruz' demeyi de inanç yönünden sakıncalı buluyordu... Konferansta Güney Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyesi İran kökenli Reza Aslan, bakın ABD'deki hizmet hareketini nasıl anlattı: "Fethullah Gülen dine, bilime, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına inanmış, çoğulculuğu kabullenmiş, demokrasiye evet diyen, terör ve şiddeti lanetleyen birisi dediğinizde, bir kesim 'Ooooo; tam aradığımız kişi!' diyor ve el üstünde tutuyorlar Gülen'i. Ama aynı kişilere "Ama bu Gülen, muhafazakâr, kadınların baş örtüsü takmasını onların dinî özgürlük alanı içinde gören, eğitimi kurumlaştırıp dünyanın her yerinde kurduğu okullarla yaygınlaştıran, basın-yayın ve sağlık kuruluşları ile toplum hayatının içinde bulunan ve dünya'ya yayılmış bir network'e sahip biri" dediğinizde, 'Aaaaa, bu olmadı işte!' diyorlar." Benzeri bir yaklaşımı konferans esnasında Rice Üniversitesi'nden bir başka akademisyen, Dr. William Martin'den dinledik. Martin: "Gülen'i Türkiye'ye anlatanlar 'Amerikancı, ılımlı İslamcı', Amerika'ya anlatırken de 'anti-Amerikancı, şeriat yanlısı, İslamcı' diye nitelendiriyorlar. Aynı şahıslar, aynı kalemler bunlar." Sonra bir nükte ile bağladı: "Bilmiyorlar ki okuyucular arasında iki dili de (Türkçe ve İngilizce) bilenler var ve yazılanları her iki dilden takip ediyorlar." Georgetown Üniversitesi'nden Dr. Thomas Michel şu tespitlerde bulundu: "Hocaefendi din ile demokrasiyi aynı kulvarda görmüyor. Din adı üzerinde din, demokrasi ise idari sistem. Demokrasi, zaman ve mekân limiti olan ve değişebilen kaidelere sahip bir manzume; din ise tam aksine zaman ve mekân limiti olmayan, ilelebet yaşayacak, değişmeyecek, değiştirilemeyecek sabit değerleri ve ölçüleri olan bir manzume." Devam ediyor Michel: "Gülen'e göre din, sabit bir hükümet sistemi önermiyor; bunun yerine sabit olan insani ilkeler veriyor." Russell Power "Bir din olarak İslam ve onun ortaya koyduğu sabit ilkelerin hükümet etme adına öncelendiği sistemlerde çoğulculuk hep temel ilke olmuştur. Hz. Peygamber döneminden Osmanlı'ya kadar bu hep böyle uygulanmıştır. Gülen'in de vurguladığı hep budur ve onun yorumlarına göre çoğulculuk tabii bir olgudur" diyor. Allah işin içinde Soru -cevap bölümünde dinleyici soruyor; "Gülen, İslam'ın yegâne hak din olduğuna inanıyor. Bu demektir ki başka dinler hak değil. Bu, tek hak, tek doğru anlayışı sadece bu doğruyu kabullenenlerden müteşekkil bir toplum ve sistem anlayışını doğurmaz mı?" Tebliğ sahibi Kentucky Üniversitesi'nden Nazif Muhtaroğlu cevap veriyor bu soruya: "Gülen, hayatta 'İslam yegâne hak din' der; der ama çoğulcu düşünceye de sahip olduğu için 'Bu inancım başka dinlere inanan sizlerle yaşamama mani değildir' ilavesini yapar." Hizmet'in mensuplarıyla ilgili olarak bir ABD'li bilim adamı dedi ki: "Bu insanlar konuşmazlar; iş yaparlar; havaalanında veya misafir olduğun bir yerde bir eşyanı unutmuşsundur; getirir, verir ve teşekkür bile beklemeden arkalarını dönüp çeker giderler. Beni en çok etkileyen işte bunların bu halleri.", "New Orleans'ta Katrina felaketinde mağdurlara ilk koşanlar bunlardı.", "Dünyanın her yerinde insanları bir araya getirirler. Nereye giderseniz gidin hep aynı manzara ve hep aynı ruhla karşılaşırsınız. Hata mı yaptınız; af talebinizi iletmeye fırsat bulmadan sizi affederler." ABD'li bir başka bilim adamı da şöyle dedi: "2000 yılından beri ABD'li Neocanlar ile Türkiyeli Yeni Ulusalcılar arasında çıkar ve işbirliği oluştu ve her ikisi de Gülen'e karşı olmakta birleşti." Los Angeles'taki ilmi konferansta uzun bir açış konuşması yapan 'Bölge Şerifi' yani eyalet polis müdürünün konuşması bir din adamı konuşması gibiydi. Gülen Hareketi'ni tanıdıktan sonra sevmişti ve bu Hareket aracılığıyla Türkiye'yi tanımış ve sevmişti. Uzun uzun 'Hareket'in neden başarılı olduğunu anlamaya çalıştı ve sonra hükmünü verdi: "Allah bu işin içinde... Niye bir de böyle düşünmüyoruz..." Sonradan kamptaki görüşmemizde, Hocaefendi'nin yaptığı bir değerlendirme konuşmasında: "Bütün bu işleri yapan Allah'tır. Biz neyiz ki? Eğer 'biz yapıyoruz' dersek 'bu şirk olur..." sözlerini dinleyince şerifin sözlerini hatırladım. Hocaefendi "Ben yapıyorum" demeyi de "Biz yapıyoruz" demeyi de adaba aykırı ve inanç yönünden sakıncalı buluyordu... Los Angeles'taki toplantıda açılış konuşmaları dışında 30 bilim adamı 'Gülen Hareketi' konusunda bilimlik görüşlerini ortaya koydular... Toplantı iki gün sürdü. Açılış konuşmalarından birisini de ben yaptım. Ne mi dedim: Bir Türk olarak, bir yurttaşımızla ilgili böylesine önemli bir toplantı yapılmış olmasından ötürü kıvandığımı söyledim. Gülen Hareketi'nin tarihimizde benzeri olan hareketlerden biri olduğunu ve Halacı Mansur ve Hoca Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli'nin çalışmalarından söz ettim. Ve dedim ki bu hareketi gerçekleştirenler bizim doğru din anlayışımıza mensup insanlardır. Dedim ki "Bizim dinimiz sadece savunmak ve mazlumları kurtarmak uğruna savaşmaya izin vermiştir." Masumlara, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, manastırlarda ibadet edenlere zarar vermek, tabiatı bozmak, ağaçlara, yeşilliklere zarar vermek savaşta bile yasaklanmıştır. Dedim ki bizim kitabımızda "Dinde zorlama yoktur... Senin dinin sana benimki bana..." anlayışı vardır. Dedim ki H. Ahmet Yesevi: "Hangi inançtan olursa olsun, insanı incitme... Allah kalp kıran katı kalplileri sevmez" demiştir. Hacı Bektaş Veli: "İncinsen de incitme..." demiştir. Yunus Emre: "Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan, Şer'in evliyasıysa hakikatte asidir" demiştir. Bizim Müslümanlığımız budur. Ve Gülen Hareketi de bu doğru çizgiye bağlıdır. Bu çizgiye de sadece Müslümanların değil, bütün insanların ihtiyacı vardır. İnsanlığa, sömürüsüz, zulümsüz gerçek barış ancak böyle gelir... İşte bunları söyledim. Gülen Hareketi'ni de böyle görüyorum. "İslam'ın o güzel yüzünü insanlığa gösterecek ve milletimizi doğru temsil edecek bir büyük hareket..." Sonunda ne mi olacak? Kendisinden önceki benzerlerinin sonucunda ne olmuşsa o olacak ümidindeyim. Bu hareketin zeminini de değerlendirerek Türklüğün dünya dengelerini yerli yerine oturtacağı günler gelecek... Kültür merkezi ve festival Hizmet erlerinin iyice yerleştiği dal budak saldığı Los Angeles'ta okulların dışında bir de 'Kültür Merkezleri' var. Buralarda çeşitli etkinliklerle Türk Kültürü tanıtılıyor; Türkçe öğretiliyor; Türkiye'nin tanıtımı yapılıyor. Geçen yıl gerçekleştirilen Festival'in görüntülerini ve yankılarını gördük. Doğrusu heyetimiz mensupları olarak heyecanlanmamak mümkün değildi. 'Anadolu Kültürleri Ve Yemekleri Festivali' adıyla düzenlenen gösterilerde Türkiye yemekleri, Türk Musikisi örnekleri sergilenmiş... 60 dönümlük bir arsada Türkiye manzaraları, İstanbul, Mardin, Antalya, Van, Konya görüntüleri... 3. Ahmet Çeşmesi birebir. Giriş biletleri 15 dolar ve ilk dört günde 30 bin bilet satılmış. 100 bini geçen ziyaretçi. Alanı hazırlamak için Türkiye'den 13 konteyner malzeme ve 25 işçi gelmiş... Fox TV dahil dört TV etkinliklerden canlı yayın yapmış. Kore'den bir TV dört gün süreyle çekim yapmış. Sergide günde üç defa ezan okunmuş ve ezanı dinleyen Rupın Zambokyan adlı yaşlı bir Ermeni heyecandan hüngür hüngür ağlamış. "Memleketten bir ses" diye... Memleket neresi mi? İstanbul elbette... Burası Ermenilerin en yoğun yaşadığı yer. Çoğunlukla peşin hükümlü ve soykırım yalanına inandırılmış insanlar... Ama Hizmet'in temaslarıyla durum biraz değişmiş. Bilhassa İstanbul Ermenileri kazanılmış gibi... İstanbul Ermenileri başkanı Minasyan adlı orta yaşlı bir kişi... Toplantıya katıldı ve aklı başında ve olumlu bir konuşma yaptı. Festival'e Süryaniler de katılmış ve Anadolu Kültüründen örnekler sergilemişler. Anlayacağımız bundan iyisi can sağlığı... Netice mi? Alandaki festivale ve sonrasında sokak festivaline katılanlara sorular soruluyor. Hayranlık, şaşkınlık ve bir an önce Türkiye'yi görmek isteği ifade ediliyor... Daha ne olsun?
<< Önceki Haber Bilim adamları Gülen'i nasıl anlatıyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER