Her şey 1954 yılında
küçük bir
Hollanda kasabası olan Oosterbeck’de başladı. Bu küçük kasabanın en lüks
oteli Bilderberg’de buluşan bir grup seçkin, adını toplantının yapıldığı otelden alacak gizli bir oluşum için düğmeye bastı. Batı dünyasının en varlıklı,
ekonomik ve politik açıdan en etkili insanlarından oluşan bu klik, her yıl dünyanın içinde bulunduğu durumu ve geleceği konuşmak üzere toplanma kararıyla ayrıldı söz konusu otelden. Bir ‘bilgeler komitesi’ tarafından yönetilen ve üyeleri arasında sanayiciler, bankacılar, politikacılar, devlet başkanları, başbakanlar, uluslararası kurumların (NATO, IMF,
Dünya Bankası) üst düzey yöneticileri ile Merkezî Haberalma Örgütü (CIA) direktörünün de bulunduğu bu özel topluluk o günden itibaren “Derin Dünya Hükümeti” olarak tanımlanmaya başladı.
80 tanesi daimi üye, toplam 130 kişiyi bir araya getiren bu derin organizasyonun yolu 32 yıl aradan sonra yeniden
Türkiye’den geçti. 31
Mayıs-3 Haziran tarihlerinde
İstanbul Ritz Carlton Otel’de gerçekleştirilen 55. Bilderberg toplantısı diğer toplantılardan farklı geçmedi. Otelin çevresinde meraklı bakışlarla bekleyen gazeteciler, güneş gözlüklü gizli
servis elemanları, bina çevresinde kuş uçurtmayan polisler ve
siyah cipleri içinde meraklı gazetecileri fotoğraflayan CIA elemanlarından oluşan tablo
ülkemizdeki toplantıda tekrarlandı. Kapalı kapıların ardında nelerin konuşulduğunu öğrenmek ise her zamanki gibi “Bilderberg Avcısı” olarak tanımlanan bir grup gazeteciye nasip oldu. Onlardan birisi olan American Free Press’in deneyimli gazetecisi James Tucker, 1983 yılından bu yana tüm toplantılarını yerinde izlediği örgütü İstanbul’da da yalnız bırakmadı!
Sözlerine “Bilderbergçiler beni sevmez bunu biliyorum.” diyerek başlayan Amerikalı gazeteci, bu nedenle gittiği her ülkede özel bir
ekip tarafından izlendiğini anlatıyor. Buna rağmen içeride konuşulanları bir şekilde öğrenmeyi başardığını öne süren Tucker, toplantıda ilk gün nelerin konuşulduğunu şöyle anlatıyor. “İçerideki kaynaklarımın bana verdiği bilgilere göre ilk gün küresel
ısınma konusu
masaya yatırılmış. ABD’nin bu konudaki duyarsızlığının dünya dengesi ve ekonomisi için giderek büyüyen bir tehdit haline geldiğine dikkat çekilmiş.
Bush yönetiminin bu fütursuz tavrının Çin ve
Hindistan’a cesaret verdiğine işaret edilerek buna 2008 yılındaki
başkanlık seçimleri öncesinde bir çözüm bulması istenmiş.”
Böylece ABD Başkanı
George Bush’un küresel ısınmayla mücadele için uzun vadeli hedefler belirlenmesi çağrısının zamanlamasına dikkat çeken Tucker, “
Almanya’da düzenlenecek G-8 zirvesinden önce yapıldığını düşünmeyin! Bilderberg sırasında yapıldığını düşünün o zaman daha iyi anlayacaksınız!”diyor.
Bu gizemli organizasyonun gündeminin aylar öncesinden belirlendiğini kaydeden Amerikalı gazeteci izlenen süreci şöyle anlatıyor: “Toplantının gündemi o yılın
ocak ayında belirleniyor. Gündeme göre üye ülkelerdeki temsilcilerden bir katılımcı listesi talep ediliyor. Önerilen katılımcıların listesi ocak ayında dolaşıma çıkıyor, adayların incelenmesinin ardından mart ayında kesin liste belli oluyor. Bilderberg yönetim kurulu, toplantının yapılacağı otelin ismini riskler nedeniyle son haftaya kadar gizli tutuyor.”
BİLDERBERG TÜRKİYE’NİN BAŞINDA KİM VAR?
Amerikalı gazetecinin açıklamalarından bu yılki toplantıda ele alınan yeni dünya düzeni, Türkiye,
Ortadoğu,
Avrupa, ABD,
demokrasi ve popülizm, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi, bilgi teknolojileri ve iklim değişikliği gibi konuların aylarca öncesinden ajandaya işlendiği anlaşılıyor. Tucker kendisinden son derece emin bir şekilde içerideki prosedürün nasıl işlediğini anlatmaya devam ediyor: “Toplantılar kısa sunumlarla başlar, ardından genel müzakerelere geçilir. Her gün dört
oturum vardır. Katılımcıların üçte ikisi zaten sürekli davetlidir. Dolayısıyla toplantılara her zaman hazırlıklı gelirler. Geriye kalanlar ise seçilen konularda bilgi sahibi profesyonellerdir. Bunlar daimi konuklardan farklı olarak, çağrıldıkları
vakit gelirler ve karar verici konumunda değildirler.”
Tucker’a göre bu yıl yapılan toplantı birkaç açıdan önceki yıllardan farklılık arz ediyor. Dikkat
çekici ilk husus genelde 120 kişinin katıldığı toplantılara bu yıl ilk kez 135 ismin davet edilmesiydi. Amerikalı gazeteci daha önceki toplantılarda ortalama 4 kişiyle temsil edilen Türkiye’nin bu sefer 13 katılımcı ile iştirak etmesinin de ilginç olduğunu düşünüyor. Tucker, “Bilderberg’e ülkeler dünya siyasetindeki etkinlikleri oranında katılırlar. Mesela
Yunanistan ve
Danimarka bu toplantılarda iki kişi ile temsil edilir. Türkiye de yakın zamana kadar üç veya dört kişi ile temsil ediliyordu ancak bu toplantıya 13 kişinin çağrılması içeride Türkiye’yi yakından ilgilendiren çok fazla konunun ele alındığını gösteriyor.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Tucker’ın da dikkat çektiği ve basına yansıyan bu on üç kişilik listede şu isimler yer alıyor: Bilderberg Türkiye Daimi Temsilcisi
Mustafa Koç, Ekonomiden Sorumlu
Devlet Bakanı Ali
Babacan, UNDP Başkanı
Kemal Derviş,
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ile başkan yardımcıları Ümit
Boyner ve Cem Duna, eski TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu, eski
Dışişleri Bakanı
Hikmet Çetin,
Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal,
Coca-Cola İcra Kurulu Başkanı
Muhtar Kent, eski
Dışişleri Bakanı ve
Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Emre Gönensay, gazeteci
Cengiz Çandar ve Mehmet Ali
Birand.
Peki, katılımdaki bu büyük artışı nasıl okumak gerekiyor? Bu artış Türkiye’nin büyüyen ekonomisinden mi yoksa artan stratejik öneminden mi kaynaklanıyor? “İkincisinin daha ağır bastığını düşünmemiz için yeterli nedenimiz olduğunu düşünüyorum.” diyen Tucker, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Türkiye son üç yıldır AB ile uyum konusunda çok somut adımlar atıyor. Bu da onlar açısından ülkenizi daha önemli hale getiriyor. Buna hiç şüpheniz olmasın. İkinci olarak 2002’den bu yana toplantıların gündeminde
Irak var ve bu ülke sizin sınır komşunuz. Üçüncü önemli nokta ise
İran’ın nükleer çabaları da onları çok yakından ilgilendiriyor. Büyük petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip
Tahran’ın durumunu, oluşumun omurgasını oluşturan petrol şirketleri yakından izliyor.”
Dünyanın en büyük petrol şirketleri ve bankasının sahibi olan David Rockefeller, Avrupa’nın önde gelen üç kraliyet ailesinin (Hollanda,
İspanya ve
Belçika) mensupları, Henry Kissinger,
Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Richard Perle gibi ABD dış politikasına yön veren isimlerle dünyanın en büyük 50 şirketinin üst düzey yöneticilerini aynı masa etrafında toplayan bu organizasyonu uzun yıllardır takip eden deneyimli gazeteciye son günlerin en çok merak edilen konusunu sormadan edemiyoruz: “Büyük Ortadoğu
Projesi ile Bilderberg arasında nasıl bir ilişki var?”
Gözlüklerini eline alıyor, kısa bir süre düşünüyor ve konuşmaya başlıyor. “ABD başkanı Nixon
Arap ülkeleri ile
İsrail arasında bir barış temin ederek, Ortadoğu’daki sorunları çözmeye çalıştı. Bunu yaparak yılda 7 milyar dolara ulaşan ve ABD
vergi mükellefleri tarafından karşılanan yardımları içerideki sosyal sorunların çözümünde kullanmak istiyordu. Nixon Watergate skandalıyla gitti ve bir daha hiç kimse bu sorunu çözmeye çalışmadı. Nixon herkesin üzerinde mutabık kalacağı hakça bir çözüm istiyordu. Bugün gündeme gelen proje Donald Rumsfeld, Perle gibi İsrail lobisinin etkisindeki isimler tarafından hazırlanan bir projedir. Bu isimler Bilderberg projesinin daimi katılımcıları olduğuna göre projenin organizasyon bağlantısı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta burada bile planlandığını söylemek mümkündür.”
Amerikalı gazeteci daha önceki toplantılarda ortalama 4 kişiyle temsil edilen Türkiye’nin bu sefer 13 katılımcı ile iştirak etmesinin çok ilginç olduğunu düşünüyor.
AKSİYON