AK Parti'ye ve
Gülen Cemaati'ne karşı komplolar kurmak, bu amaçla provokasyonlar yapmak,
kaos yaratmak, masum insanları tuzağa düşürmek gibi
hain bir planı uygulamaya tevessül etmek iddiasıyla yargılanıyor. Sanık orgeneral sürmekte olan
davanın bir numaralı sanığı... Bu
sanık mahkemenin üç kez yinelenen davetine rağmen
duruşmaya gitmiyor. Gitmediği gibi, mahkemeye gözdağı vermek için şehir içinde tanklar yürütüyor;
adliye binasının üstünden F16'lar uçuruyor. Aynı davadan yargılanan emrindeki askerler aylardır
tutuklu olarak yatarken o ifade vermeye bile tenezzül etmiyor. Mazeret olarak da, duruşma günü çok önemli ve gizli bir görev için Ankara'da
Genelkurmay'da bulunmak zorunda olduğunu bildiriyor. Bu mazeretle aslında şunu demek istiyor: "Siz beni yargılayamazsınız. Çünkü ben hâlâ Genelkurmay'ın koruyucu kanatları altındayım ve görevime devam ediyorum."
Ve günlerdir izliyoruz; "demokratik hukuk devleti"mizin etkili ve yetkililerinden bir Allah'ın kulu çıkıp da bu küstahlığa, bu
kanun tanımazlığa müdahale etmiyor.
Oysa,
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 65. maddesinde kapı gibi hüküm var; "Beş yıl ve daha fazla ceza gerektiren suçlardan yargılananların açığa alınması" yetkisi
Milli Savunma Bakanlığı'na verilmiş.
Ama
Savunma Bakanı bu yetkisini kullanmak için parmağını bile kıpırdatmıyor. Sadece
Saldıray Berk'in değil, ünlü ıslak
imzanın sahibi
Dursun Çiçek'in ve haklarında son derece vahim iddialar bulunan onlarca
muvazzaf subayın ordu içinde kalıp görevlerine devam etmelerini de sessizce izliyor.
Sorarım size, demokratik bir hukuk devleti böyle bir aczi kaldırabilir mi? Kaldırırsa ona "demokratik hukuk devleti" denilebilir mi?
Bu ülkede öğrencisine tek bir tokat attığı tespit edilen öğretmen açığa alınır.
Çocuk yuvalarında ya da
yaşlı bakım evlerinde iş etiğine aykırı davranan sosyal
hizmet sorumluları da öyle. Bir polis bir mitingde göstericiye
tekme attığında görevden alınır. Eğer olayın çapı biraz daha büyürse bağlı olduğu
emniyet müdürüne de işten el çektirilir. Ama
darbe planlarının altında imzası olan; halkı birbirine kırdırmak için provokasyonlar planlama; masum insanların evlerine uyuşturucu ya da
silah koyarak tuzak kurma, kaos çıkarmak için cami
bombalama, kendi jetlerimizi düşürme gibi vahim iddialarla yargılanan subaylar hâlâ kritik görevlerinin başında kalır.
Böyle bir çifte standart, böyle bir hukuk rezaleti nasıl sineye çekilir?
Bu hukuk rezaleti devam ederken vatandaş bu şaibeli komutanların
yönetiminde olan bir orduya kendi evlatlarını nasıl teslim eder? Nasıl olur da onların emrindeki bu birliklerin gerçekten ülkenin güvenliği için kullanılacağına güvenir? Çocuklarının, deşifre olan o dehşet verici planlar doğrultusunda kullanılmayacağına nasıl emin olabilir?
X x x
Şunu çok iyi biliyoruz ki, şu ana kadar bu ülkenin demokratikleşmesi ve şeffaflaşması babında hangi adımlar atıldıysa
toplumun baskısıyla atıldı. Toplumun aktif desteğini arkalarına alamadıkları sürece, hiçbir hükümetin gücü askeri
vesayet rejimiyle baş etmeye yetmedi.
Eğer
Ergenekon Davası kitlelere mal olmasaydı, bu
soruşturma şimdiye kadar çoktan hasıraltı edilmiş; birkaç
küçük rütbeli subay ve astsubayın üstüne yıkılarak kapatılmıştı. Ergenekon iddianamelerinin derin devletin derinliklerine doğru yol alabilmesini, bu davanın kamuoyuna mal olmasına, halkın dikkatli bakışlarının dava üzerinden hiç eksilmemesine borçluyuz.
O yüzden şu anda da, burnundan kıl aldırmayan ve yargıyla adeta alay eden sanık subaylara hukuk devletinin varlığını göstermek istiyorsak, iş yine başa düşüyor. Toplum bu duruma el koymalı ve "yargı önünde eşitlik" talebiyle sesini yükseltmelidir. Başbakanı da, Milli Savunma Bakanı'nı da harekete geçirecek olan budur.
Saldıray Berk, Dursun Çiçek başta olmak üzere ordu içindeki bütün zanlılar için TSK Personel Kanunu'nun 65. Maddesi'nin işletilmesi; ordu yönetim kademelerinin zanlılardan temizlenmesi için kampanyalar açılmalıdır.
İnternet üzerinden yürütülecek imza kampanyalarıyla, demokrat
sivil toplum kuruluşları aracılığıyla, Genelkurmay ve Milli
Savunma Bakanlığı faks yağmuruna tutularak ve bulunacak bin bir türlü yaratıcı mücadele biçimiyle hukukun işlemesi sağlanmalıdır.
Zira "
çürük elma"ların başka türlü temizleneceği yok ve böyle giderse çürüme bütün sepeti saracak...
GÜLAY GÖKTÜRK-BUGÜN