Hem de ısrarlı bir şeklide!
Askerî savcılığın
belgeyi alıp ne yapacağı konusundaki ihtimalleri sıralamak yerine, bir öneride bulunalım.
Askerî savcılık, bahsi geçen belgeyi merak ediyor ve gerçek çıktığı takdirde gereğini yapmak istiyorsa, biz ona başka orijinal belgeliri ihbar edelim. Onları takip etsin askerî savcılık.
Ne gibi mesela?
Mesela, tüm gazetelere yansıyan,
Manisa'daki bir
yemin törenine, asker annelerinin başörtülü oldukları gerekçesi ile alınmaması
uygulaması.
Dursun Çiçek imzalı “
İrtica eylem planı”nın gerçek olup olmadığını merak eden savcılık, buyursun Manisa'daki olayı soruştursun..
Çiçek imzalı belge, nihayetinde bir yazı.. Somut bir uygulama bile değil. Fiiliyata geçmemiş savunması bile yapılabilir!..
Ama Manisa'daki olay, somut bir uygulama. Mağdur olanıyla, şahidiyle, her şeyiyle belgeli, apaçık somut bir vakıa...
Buyurun, “Çiçek imzalı belge gerçek miydi, değil miydi?” tartışmasına katılana kadar, Manisa'daki birlikte, asker anneleri başörtülü olduğu için geri çevrildi mi, çevrilmedi mi, onu araştırın...
Dursun Çiçek imzalı belgede şu yazılı veya bu yazılı!.. “Konusu suç olan emir yerine getirilmez” ilkesi gereği, astlar o belgedeki talimatı yerine getirmezlerse, hiçbir sorun olmaz.
Ama bizim askerî savcıya soruşturmasını önerdiğimiz olay, bilfiil yaşanmış,
mağduriyetler oluşturmuş bir olay..
Cuntacılığı soruşturmak isteyen bir savcı, işte Manisa'daki, herkesin gözü önünde yaşanan olayı soruşturur.. Ülke
kanunları içinde yer almayan bir yasağın, keyfî olarak dayatılması şeklinde yaşanan “askerî
darbe”nin somut bir örneği olan Manisa'daki başörtülü annelerin dramını soruşturur.
Sadece Manisa değil tabiî ki!
Bugün her saat, her dakika, Orduevlerinin kapısından, başörtülü hanımlar geri çevriliyorlar.
Bence, bu da darbeciliğin daniskasıdır..
Bir
ülkede, bir
kıyafet yasak ise; bunu belirleyen
düzenleme, ancak kanun olabilir.
Kanunla yasaklanmayan bir kıyafet,
Orduevi kapısında “yassak” diye geri çevirme gerekçesi yapılıyorsa, bundan daha ciddi bir “darbe” mi olabilir?
Sivil yönetimin üstünlüğüne, Anayasa'da yetkili kılınan yasama organının yetkisine, bundan daha büyük bir müdahale mi olabilir?
Dursun Çiçek; “Şöyle yapalım, böyle yapalım” demiş.
Sonuçta bir
taslak o..
Ama fiilen yaşanmış uygulamalar var.
Cuntacılığın, darbeciliğin fiili uygulamaları var bu ülkede.
Askerî savcı, askerin görevi olmayan konularla ilgili hazırlanmış dökümanları soruşturmaya kararlı ise, buyursun 27
Nisan muhtırasını soruştursun..
O muhtıranın orijinal mi, yoksa sahte mi olduğunu,
Genelkurmay'ın internet sitesinden bir araştırsın..
İstanbul'daki savcıya tezkere yaz. Ondan
cevap gelmesini bekle. “Orijinal belgeyi değil, raporu göndeririz” cevabını alıp, moralini boz...
Ne gerek var bunlara?!
O belgenin orijinalinden daha ciddi bir
delil, şu an Genelkurmay'ın internet sitesinde duruyor.
Aç bilgisayarı. Gir internete. Yaz adres bölümüne: “www.tsk.tr”
“
Basın Yayın Faaliyetleri”nin içinde yer alan, “Son günlerde meydana gelen gelişmeler hakkında” başlıklı
27 Nisan 2007 tarihli açıklamayı aç.. İşte sana Dursun Çiçek imzalı belgenin bir benzeri!
O açıklamayı kim hazırlattırmış, kim imzalamış, Genelkurmay'ın sitesine kim konulmasını sağlamıştır, askerî savcılık bulsun,
hesap sorsun bakalım!..
Tabiî gerçekten, cuntayı soruşturmaya meraklı ise..
Yok; “Orijinal belgeyi gönderin de, bir bakalım hele.. Belki albayı kurtaracak bir formül buluruz” mantığı ile evrak asılları isteniyorsa; kusura bakmasınlar, o devirler kapandı artık..
Kapandı ve açılmayacak artık!
ALİ KARAHASANOĞLU-VAKİT