Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ve talebeleri Bayram Yüksel, Zübeyir Gündüzalp ve Hüsnü Bayram (şoför), 20 Mart 1960 Pazar günü sabah saat dokuzda Isparta’dan ayrılırlar. Urfa’ya doğru yol almakta olan araba ve içindeki yolcular; Eğirdir, Şarkîkaraağaç, Konya, Karapınar, Ulukışla, Ceyhan ve Nur Dağı derken, 21 Mart Pazartesi sabahı erken saatlerde Gaziantep’e varırlar. Gaziantep eski postane binasının önünde kısa bir mola verirler ve yakındaki bir lokantadan aldıkları çorbaları içerler. Bu arada Bayram Yüksel, Urfa yolunu öğrenmekle meşguldür. Nihayet 21 Mart Pazartesi günü saat 11.00’de Urfa’ya ulaşırlar. Onları Abdullah Yeğin karşılar. Abdullah Yeğin, misafirlerini İpek Palas Oteline götürür ve üçüncü kattaki 27 numaralı odaya yerleştirir. Kısa zaman içinde Bediüzzaman Said Nursî’nin Urfa’da olduğunu öğrenen binlerce Urfalı, otelin etrafına birikir. Yüzlercesi otelde Üstad’ı ziyaret etme, elini öpüp duasını alma şerefine ulaşır.
Üstad’ın vefatının 54. yıldönümünde, Üstad’ın son yolculuğunu yeniden yaşama adına yola çıkıyoruz. Hareket noktamız Üstad’ın vefat ettiği İpek Palas Oteli. O günden bu güne Urfa’da çok şey değişti. Ancak Üstad’ın son yolculuğuna şahitlik eden önemli yapılar hâlâ ayakta. Başta İpek Palas Oteli. Bir zamanlar Urfa’nın en güzel oteli olan bu bina zaman içinde ilin sıradan otellerinden biri haline geldi. Birkaç defa tadilattan geçti. Ancak otel olarak kullanılmaya devam etti. Üstad’ın vefat ettiği oda muhafaza edilmiş durumda. Otel sahibi odayı zaman zaman ziyaretlere kapatsa da, gelen taleplere hayır diyemiyor. İpek Palas Oteli şu anda yeniden tadilata alınmış durumda. Yakın zamanda yepyeni yüzüyle misafirlerini ağırlamaya devam edecek.
Üstad’ın Urfa’ya gelişiyle İçişleri Bakanlığı da harekete geçmiştir. Valiye, Bediüzzaman’ın şehirden çıkartılması talimatı verilir. Haberi alan binlerce Urfalı otelin etrafını kuşatır. Kalabalık, Üstad’ı vermeye niyetleri olmadığını söylemektedir. Demokrat Parti İl Başkanı Mehmet Hatipoğlu araya girer. Valiyle görüşür. Ancak ciddi bir netice alamaz. Vali, İçişleri Bakanlığı’ndan gelen emri uygulamakta kararlıdır. Üstad’ın bazı talebeleri ve Mehmet Hatipoğlu, Devlet Hastanesi’nden hükümet doktorunu alıp otele getirirler. Üstad’ı muayene ederler. Ateşi 40 derecedir. Üstad ve talebeleri 22 Mart 1960 Salı günü İpek Palas Oteli’nin 27 numaralı odasında kalmaya devam ederler. Bir emniyet amiri Üstad ile görüşmeye bizzat gelir. Yukarıdan gelen emir doğrultusunda Isparta’ya dönmesi gerektiğini bir kez de kendisi anlatır. Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, bu emniyet amirine şöyle seslenir: “Ben şimdi hayatımın son dakikalarını geçiriyorum. Ben gideceğim. Belki de burada öleceğim. Siz benim suyumu hazırlamakla mükellefsiniz.”
Üstad Hazretleri’nin naaşının taşındığı yol, şu anda tek şerit olarak trafiğe açık. Yavaş adımlarla Ulu Cami’ye doğru yol alıyoruz. İpek Palas Oteli ile Ulu Cami arasındaki yolda bizi ilk karşılayan yapı tarihî Yusuf Paşa Camii. Şanlıurfa’nın en eski ve en güzel camilerinden biri burası.
Son anın son şahitleri
22 Mart’ı 23 Mart sabahına bağlayan gece, saat 02.30-03.00 civarıdır. Üstad, bu dünyadaki son nefeslerini vererek ötelere doğru kanat çırpar. Yanında Bayram Yüksel abi vardır. Sahur vakti diğer talebeleri Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin de gelir. Üstad’ı sabah namazına kaldırmak istediklerinde vefat etmiş olduğunu anlarlar. Vefat haberi çabuk duyulmuştur. Urfalılar akın akın gelip otelin etrafını doldurmaya başlar. Diğer vilayetlere de telgraflar çekilerek haber verilir. Haberi alan binlerce insan Urfa’ya doğru yola çıkar.
Yusuf Paşa Camii’nden çıkıp yolumuza devam ederken karşımıza çok şık ve estetik bir şadırvan çıkıyor. Yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Tarihi Ulu Cami’nin hemen yanında bulunan saat kulesini bu noktadan rahatlıkla görebiliyoruz. Ve Ulu Cami’deyiz. Üstad’ın cenaze namazının kılındığı ve naaşının bir gece kaldığı bu muhteşem yapıda. Geniş avlusunda ilk dikkatimizi çeken güneş saati. Avlunun orta kısmında yer alan bu güneş saatinin bir benzerini daha önce Diyarbakır Ulu Camii’nde de görmüştük. Saat, kısmen tahrip olmakla birlikte; ilk yapıldığı günlerdeki estetik ve güzelliğiyle halen ayakta durmaya devam ediyor.
Üstad’ın naaşı 23 Mart Çarşamba günü öğleden sonra Halilurrahman Dergâhı’nda yıkanır. Teçhiz ve tekfin işleri yapılır. Sonra da Ulu Cami’ye götürülür. Naaş o gece camide kalır. Sabaha kadar hatimler yapılır, dualar okunur. Cenazenin cuma günü kaldırılması planlanıyordur çünkü. Ancak kalabalıktan dolayı bir gün önceye alınır. Urfa Valisi Şerafeddin Atak, Halilurrahman Camii’nde kabrini hazırlatır. Cenaze namazı, vali, belediye reisi ve on binlerce insanın katılımıyla Urfa Ulu Cami de kılınır.
Sanki okullar tatil edilmiş gibidir. Dükkânlar kapalıdır. Sokaklarda kimse yoktur. Herkes cenazeye katılmıştır. Ulu Cami’den Dergâh’a kadar bir buçuk kilometre yol vardır. Bu yol ancak iki saatte alınabilir. Üstad’ın tabutu eller üstünde, başlar üstünde Dergâh’a getirilip oradaki iki kubbeli lâhde defnedilir.