Türküler bizar vefasızdan, şarkılar naçar duyarsızdan. "El-Aman, El-Aman, Ya Hannan, Ya Mennan!" der, inlermiş büyükler. Şimdi tam zamanıdır El-Aman deyip yalvarışa geçmenin. Çünkü gurbeti kendi ellerimizle ördük, sevgiyi, hoşgörüyü kendi darlığımızla boğduk. Vefasızlığı maharet saydık, akılcılığı mazeret. Sevmek bedel istiyordu, tahammül istiyordu, fedakarlık istiyordu. Oysa bir dönemde ne irade kalmıştı ne idare. Zalimin zulmü bir yana biz de bize düşeni tam yapamamış, fırsatları kaçırmıştık. Kader, mazide yaşanan hadisenin tevekkülü şart koşan haliydi. Mazi kaderle mühürlenmişti. Oysa istikbale irade açısından bakmak gerekiyordu. Bütün olumsuzlukları bir çırpıda silip yepyeni bir sayfa açmayı "fa'alün lima yürid" olan istiyordu bizden. Bizim irademiz mefluç, aklımız mağlup, nefislerimiz mağrurdu. Hayatı kendimize zehir ettik belki de. Bîbaht ruhumuz kendine acımadığı gibi belki evlatlarına da acımadı. Başımızı gurbetten zulmete, firkatten zahmete çarptıkça hatalarımız katlandı, acılarımız çoğaldı... Bir başka açıdan, daha doğrusu daha üst bir profilden, bakınca rahatlıkla diyebilirdik ki asıl gurbet, ebedi vuslatın ilk basamağıdır. Adem babamızla başlayan sürgünümüz, upuzun bir hasret türküsünün ilk çığlığıdır. Zira, hasret büyüdükçe biliriz ki vuslat yaklaşmaktadır. Karmaşık laflarımı tam toparlamak üzereydim ki Ertuğrul Erkişi'nin sesi bir kez daha yankılandı bomboş odamda. Hüzünlü Gurbet şarkısını seslendiriyor Ertuğrul ve yüreğimizin bam teline bir kere daha dolanarak "Ah zalim gurbet" diyordu. Kalbimiz bir kez daha çatlayacak hale geliyor ve sessiz bir çığlık dalga dalga yankılanıyor, vicdan vicdan çağlıyor "Yetmez mi bunca hasret ey sevgili yetmez mi" diyor tarih huzurunda. Ekrem Dumanlı - Zaman