Türkiye, cumhurbaşkanlığı
seçim sürecinin başladığı günden bu yana kritik günler yaşadı. Bu dönemde,
siyasi partiler,
sivil toplum örgütleri ve medya önemli bir '
demokrasi sınavı'ndan geçti.
Bu süreçte, hangi siyasi partinin 'demokrasi cephesi'nde yer aldığını, milletin emanetine sadık kaldığını, hangi siyasi partinin 'millet iradesi' dışında başka güçlerden himmet beklediğini çok net bir şekilde görmüş olduk.
Tarihsel misyonunun bir gereği olarak 'gerilim' stratejileriyle, cumhurbaşkanlığı seçimini
mahkeme kapısına düşüren ve böylece demokrasiyi arkadan hançerleyen
CHP, rejimin önünü tıkamış bulunuyor.
Anayasa Mahkemesi'nin son kararından sonra, artık Türkiye Büyük
Millet Meclisi asla bir
cumhurbaşkanı seçemez. Çünkü 367 şartı ile birlikte Meclis bloke edilmiştir ve demokrasi yara almıştır.
Bu dar koridordan çıkışın tek adresi, 'millet iradesi'dir. Nitekim
Başbakan Tayyip Erdoğan MYK toplantısından sonra yaptığı açıklamada ve dünkü grup toplantısındaki konuşmasında seçimin öne alınacağını ve en kısa sürede sandığın milletin önüne konulacağını söyledi.
Bu arada Başbakan Erdoğan, çok önemli bir hamle daha yaparak cumhurbaşkanını
halkın seçmesini sağlayacak
Anayasa değişikliği için de düğmeye basmış bulunuyor.
Bir bakıma, CHP'nin geleneksel uzlaşmazlığı ve 'demokrasi dışı' arayışları, Türkiye'nin önüne tarihi bir fırsatı getirdi. Muhtemelen önümüzdeki on gün içinde, Meclis Anayasa değişikliği yaparak cumhurbaşkanını halkın seçmesinin önünü açmış olacak.
Kuşkusuz, Tayyip Erdoğan'ın bu 'tarihi hamlesi' CHP'yi hiç de memnun etmemiştir. Aslında CHP, 'millet iradesi'ni hiçe sayarak cumhurbaşkanını '
ittifak' halinde olduğuna inandığı güçlerle birlikte kendisinin seçmesi gerektiğine inanıyordu.
Bu yüzden de, yedeğine DYP ve Anavatan'ı alarak cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'i bypass etti ve sonucu Anayasa Mahkemesi'nden aldı. Yani, 'millet iradesi'ne ipotek koydurttu…
Ancak bu süreçte,
Baykal'ın hiç de
hesap edemediği bir sonuç ortaya çıktı. Eğer Anayasa değişikliği gerçekleşirse, artık cumhurbaşkanını halk seçecek. İşte Baykal'ı kara kara düşündüren de bu…
Çünkü işin halka
havale edilmesi demek, CHP'nin cumhurbaşkanlığı seçiminde ebediyen 'denklem dışı'na çıkması anlamına gelmektedir.
Çünkü CHP, tarihi boyunca Türk halkıyla hep kavgalı olmuştur. Bu yüzden de, bugüne kadar attığı bütün siyasi adımlarda 'millet iradesi'ni değil, başka güçlerin 'iradesi'ni dikkate almıştır.
Tam da Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla birlikte, mutluluk şarkıları söylediği bir günde, Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanını halkın seçeceğini açıklaması CHP'nin keyfini kaçırmıştır.
Aslında CHP, 367
zaferiyle Erdoğan'ın sakalını kesmiştir, ama aynı zamanda kendi kolunu ve bacağını da kaybetmiştir. Evet Baykal, “367 fantezisi” ile görünürde bir zafer kazanmıştır.
Ama öyle görünüyor ki, bu “fantezi” ileride Baykal'ın başına çok iş aşacaktır. Eminim ki, bu süreci yeniden başa döndürmek mümkün olsa Baykal hiç tereddüt etmeden koşa koşa Meclis'e girer ve
AK Parti ile birlikte cumhurbaşkanını seçerdi. Ama iş işten geçmiştir ve artık Baykal “367 fantezisi” ile kazandığı zaferle yetinmek zorundadır.
Mehmet Ocaktan/Yeni
Şafak