Yargıtay üyelerinin internete düşen ses kayıtlarıyla
İlhan Cihaner ve
Org. Saldıray Berk'i
kurtarma operasyonu deşifre olmuştu. Yüksek yargıçların bir
terör örgütüne
yardım ve yataklıktan yakalanması ortalığı karıştıradursun,
Başsavcı Yalçınkaya skandal ses kayıtlarını yayınlayanları suçlu ilan etti. Yalçınkaya özel
yaşamını da anlattı...
Daha çok
kapatma davalarıyla gündeme gelen
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya, medyaya nadir konuşan bir isim.
Ama bu kez
hukukçuların gündeminde olan konularla ilgili görüşlerini dile getirmekle kalmadı, kişiliği ve yaşam öyküsü hakkında ilginç ipuçları da verdi.
73 Haziranında
Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdiğimde hakim olmanın getireceği kayıpları biliyordum. Bu mesleği seçmek, kendini halka feda etmektir. Bir kere yargıçların hayatı çok sınırlıdır. Bağımsızlıkla birlikte tarafsızlığı yürütmek gerekir. Hiçbir gücün etki ve baskısı altında kalmadan görevimizi yapmalıyız. Vatandaşın bize ihtiyacı var. Karşılarında doğru
cevap verecek kişileri bulamıyorlar. Onun için de sorunlarını bize aktarıyorlar; mektuplar, telefonlar geliyor, fakslar çekiliyor. Yargıtay Başsavcılığı'na güveniyorlar.
HATA YAPMAM PİŞMAN OLMAM
Günde 16 saat çalıştığımı hatırlarım. Şimdi dahi öyle. Adliyeler büyük yük altında. Bir asliye cezanın standart yılda bakacağı
dosya bin, artarsa yeni
mahkeme kurulur. Şimdi büyük illerde bir hakim 4 bin dosyaya bakıyor. Yine de hata yapmadan karar vermesini bekliyorsun; halkla karşı karşıya gelmesini sağlıyorsun. Çözümün anayasa değişikliği ve hukuk reformuyla ilgisi yok. Çözümü sağlayacak olan idare, siyasi güçler. Ağrı'da sel olunca ne yapıyorlar? Hemen “Şu kadar para gönder” deniliyor. Bu da acil durum. Dersin ki “
Sınav açıyorum 10 bin hakim alıyorum.” Hadi bir günde olmaz ama altı ayda olsun.
Hakimliğe başlamadan önce “Bu görevi nasıl yapmalıyım” diye hazırlandım. Stajdayken dahi okudum, kendimi
sorguladım. Başlarken tamamıyla hazır olduğum için hiç sorun yaşamadım. Taraflar benim vereceğim karara güvenirdi. Tarafsız olacağıma inandıkları için çok rahat olurlardı. Hangi hallerde karşımdaki kişi kırılır diye düşünür kimseyi rahatsız etmem. Halkla sıkı, sıcak bir bağ kurduğum için çok rahat kararlar verdim. Karardan sonra hiç sorgulamam. Haksızlık yapmam, karar verildiği ve uygulandığı zaman da hiç pişman olmam. Çünkü sorgulayarak ilerlerim, bu nedenle hata da yapmam.
BAŞSAVCILIK HALKA GÜVENİYOR
Yargıtay Başsavcılığı olarak, yani kurum olarak halka güveniyoruz. Halkın olgun, iradeli olduğunu, hiçbir baskıya
boyun eğmeyeceğini çok iyi biliyorum. Halkımız, bir hakimle savcının veya bir mahkemenin
kontrol altına alınmasını takdir edecek, alınmamasını isteyecek. Referandumda diyecek ki “Hakim bağımsızdır ama sorumsuz değildir”. Hakim ve savcıların hiçbir siyasi partiyle bir bağı, bir ilgisi olmamalı, hiçbir siyasi irade hakimin atamasında bulunmamalı. İşin özü bu.
Anayasa değişikliğinde bizimle ilgili madde bu. Referandumun 12
Eylül'e rastlaması tesadüf. Bazı şeyleri geçmişte bırakmanın zamanı geldi.
12 Eylül, yorumlandı, kötülükleri görüldü, yazıldı çizildi, bunu devamlı gündeme getirmek Türkiye'nin zararına.
DANIŞTAY SALDIRISI
Yargı örgüt şüphesini görmezden gelemezdi
O saldırı olduğu tarihte başsavcı vekiliydim. Bu saldırının bir örgüt işi olup olmadığı da bulunamadı. Ferdi mi, örgütsel bir davranış mı? Ferdi bir davranış olduğunda gelip geçici diyebilirsiniz, eğer örgütsel bir davranışsa devamlılığı da vardır. Örgütse, bu suçları bir daha işleyecektir. Bunu bulmak gerekir.
Ergenekon davasıyla birleştirilmesine gelince... Eğer bir şüphe varsa gidermek gerekir. Yargı organı, o şüpheyi görmezden gelemez. O nedenle iki dava birleşti. Hakimlerin karar vermesi iş miktarı karşısında biraz uzun sürebilir.
Danıştay'a saldırı,
AK Parti'nin kapatılma davasında
delil kabul edilmediği gibi, iddianamede de sadece Türkiye'nin geleceğine yönelik bir husus olarak gösterildi. “Aman dikkat edelim” diye. Mahkeme de kararında delil olmadığını yazdı.
CİHANER DAVASI
Yasadışı ortam dinlemesi telaşın kanıtı
Yüksek Yargıtay'ın gördüğü bir dava nedeniyle, Yargıtay üyeleriyle ilgili yasaya aykırı olarak elde edilmiş ortam dinlemeleri gündeme getirilmektedir. Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı, hiçbir zaman, hiçbir kimseyle açacağı, açtığı veya görülmekte olan bir dava nedeniyle tarafsızlık ve hakime saygı gereği görüşemez, görüşmez, tartışmaz, daire kararlarına yön vermez.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na hiçbir gücün müdahale etmesi, etki altında bırakması mümkün değildir. Bu makamı da yıpratmaya, halkın bu makama olan güven ve itibarını sarsmaya hiçkimsenin gücü yetmez. Bu gücü kendilerinde hissedenler, yanılgı ve telaş içindedir ve sadece kurumlara, kurumda olan kişilere değil,
ülkenin geleceğine, halkın yargıya olan saygısına zarar verdikleri gibi, gerçekliği mahkeme kararlarına dayanmayan ortam dinlemelerine itibar ederek okuyucularına sunanlar da okuyucularına haksızlık etmektedir.
URFA'DA ÇOCUKLUĞUM
Başakların dalgalanmasını seyrederdik
Çocukluğum, Balıklıgöl'ün de bulunduğu Halilürrahman Camii'nin çevresinde geçti.
İlkokul ve
ortaokul dönemini orada yaşadım. Yaz tatillerinin iki veya üç ayını Suruç'un
Karaköy köyündeki
tarla ve
kayısı bahçemizde bazen etrafı çitle çevrili, üstü kıl kilimle örtülü çadırda, bazen de kerpiç evde geçirirdik. Göz alabildiğine uzanan ovada doğayla içiçe yaşıyorduk. Buğday başaklarının
deniz gibi rüzgarla dalgalanmasını seyrederdik. O günleri özlüyorum. 15 yaşındayken Ankara'ya taşınınca
gençlik döneminde Urfa'nın güzelliklerini yaşayamadım. O herkesin beğendiği sıra gecelerini tanımadığım için üzgünüm.
BABAMIN DÜRÜSTLÜĞÜ
İlkokul birinci sınıfı iki kez okuttu
Babam İstanbul'da
Haydarpaşa Lisesi'nde okumuş, 30'larda İstanbul'u doya doya yaşamış bir Cumhuriyet öğretmeni. İstanbul'da birçok ünlü kişiyle tanışmış. İdeali olduğu için ilkokul öğretmenliğini
tercih ediyor ve
Antalya Korkuteli'nde görev yapıyor. Üç erkek, üç kız kardeşiz. İki erkek kardeşimiz rahmetli oldu. Ben beşinci çocuğum. 1950'de doğduğum gün,
babamın tayini Suruç'tan Urfa'ya çıkıyor. Annem de şimdi kız sanat okulu dedikleri okuldan
mezun. O da okumayı seven, dinle birleştirebilen, çağdaş bir insandı. İlkokula altı yaşında başladım. Babam da aynı okulda öğretmendi. Öğretmenim, “Abdurrahman okumayı öğrendi ama daha çok
küçük” deyince babam sinirleniyor, “Bırak o zaman büyüsün” diyor. O yüzden birinci sınıfı bir daha okumak zorunda kaldım. Dürüstlüğü nedeniyle bir yıl geri kaldım.
AİLEMİZ
Bir dedem din bilgini diğeri sorgu yargıcı
Ailemizin nüfus kütüğünde kayıtlı olduğu yer, Urfa'da, yeni ismiyle Bıçakçılı, eski ismi Tahtamor Mahallesi. Baba tarafından dedem
Bakır Efendi Suruç'ta eski ismiyle müstantiklik (sorgu yargıcı) yapmış. Onun babası
Halit Efendi, Muş kadısı. Benim ismim annemin babası Abdurrahman Efendi'den geliyor. Onun babası kilolu ve tıknaz olduğu için “küt” demişler. Küt
Hacı Ali Efendi. Zamanla Küt'ü
Kürt diye söylemişler ama doğru değil. Hacı Ali Efendi din bilginiymiş. Söylendiği gibi tarikatla ilgisi olup olmadığını bilmiyorum. Çağdaş bir cumhuriyette mezheplerden bahsedilmesi de gerekmez.
EŞİM OYA HANIM
15 kez taşınmışızdır
Hakimlik stajını Ankara'da yaptım. 76 yılının 18 Haziran'ında Acıpayam'a tayinim çıktı. Ev temin edinceye kadar 1-2 hafta Jandarma karakolunda küçük bir odada kaldım. Hakim ve savcıların kaderi budur. Acıpayam'da 2.5 yıl sorgu ve tapulama hakimliği yaptım. O arada evlilik girişimlerim oldu. Oya Hanım da hakim. Bir akrabamızın vasıtasıyla tanıştık, nişanlandık. Ben Muş Bulanık'tayken o Gürün'e atandı. Ben de orayı istedim, Gürün'de evlendik. Çeşitli kademelerden sonra Ağır
Ceza Başkanlığı yaptım. Sonra Silifke'ye, oradan Ankara'ya geldik. Saysam 10-15'i bulur taşınmamız. Bazen aynı ilçede iki üç defa taşındık. Bu çocuklar için zordu. İki çocuğumuz var. Oğlumuz Gürün'de, kızımız Ankara'da doğdu. 1986'da Yargıtay 7.Ceza Dairesinde Tetkik hakimliğine başladım. 98'de Yargıtay üyesi seçildim ve aynı dairede devam ettim. 2004'te Başsavcı Vekilliğine, 2007'de de Başsavcılığa seçildim. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i, önceden tanımıyordum.
KAPATMA DAVALARI
Yeni dava diyenlerin emeli var
Komplo teorileriyle
vakit geçiriliyor. Geçen gün de belirttim, yeni deliller olmadan dava oluşmaz. Yeni
kapatma davası açılacağını söyleyenlerin emellerini bilmiyoruz! Belli bir amaçla bunu yazıyorlar. AK Parti davasının açılmasıyla birlikte ülkenin şu kadar kaybı oldu diyorlar. Hiç ilgisi yok, neden? Ülkenin kaybı, o davayla gösterilen ve mahkemece kabul edilen fiiller nedeniyle oldu. Ülke kaybettiyse bundan kaybetti. Sağduyulu halkımız bunun gerçeklerle bağdaşmadığını, hukuk devleti ilkesini kabul etmiş bir anayasal düzende tartışılamayacağını takdir eder. DTP davasının açıldığı tarihte de
açılım diye bir şey yoktu. Bana göre bu davalarda hukukun beklediği sonuç alınıyor. Anayasa, partilere “Şunu yapma, yaparsan yaptırımı var” diyorsa hukukçu bunu göz ardı edemez.
Anayasa Mahkemesi kararında “Bu fiiller Türkiye'nin rejimi için zararlıdır” denmesi önemli. Partiler bunu yapmayalım diye düşünmek durumunda kalıyorlar. Hukuki fayda dediğimiz bu. Yoksa A partisi gitmiş, B gelmiş, onun milletvekilliği düşmüş; hukuku ilgilendirmez. Önemli olan partinin kurumsal olarak geldiği nokta. İddianamede AK Parti kısaltmasını kullandık. Doğrusu odur; baş harfleri söylenir. Zaten her parti için Türk Dil Kurumu'nun yazım kurallarını kullanıyoruz.
HÜRRİYET