İŞTE YAZISININ İLGİLİ BÖLÜMÜ:
Balyoz meselesi ERGENEKON
davası gibi aynı kategori de değil.
TSK bir nebzede olsa
Ergenekon'un arkasında dolaylı olarak duruyor.
Ancak Balyoz'un tamamen karşısında.
Ergenekon'un içerisinde hafif Türk yapımı bir derin kol varken, Balyoz
darbe planı tamamen CIA-MOSSAD yapımı bir ürünün sonucu.
Gölcük'teki toplantıyı daha önce yazmıştık. O toplantıya katılanları ve nasıl bir sonla karşılaştıklarını da. (Gölcük'ü daha sonra tüm detayları ile yeniden yazacağım)
Balyoz ABD enstitülü E. Saygın'dan başlayan ve dış mihrakların tamamen desteğinin olduğu ve planlandığı bir süreçti.
Bunu bilen Başbuğ, Balyoz'un arkasında durmayıp direkt
ihanet eden mensupları yargıya
havale etti.
Kısaca özetlersek;
CIA-MOSSAD-BALYOZ birliğinin karşısında asil TÜRK ASKERİ-ve Türk milleti var.
Şimdi bana şu soruyu soracaksınız;
Ne yani
Hakim Oktay Kuban, TSK ve Türk milletine karşı direnç mi gösteriyor?
Aslında bu sorunun cevabı,
Başsavcı Aykut
Cengiz Engin'de saklı.
Engin'in
Tuncay Özkan'la olan ses kaydını,
iletişim uzmanlarına ve istihbarat biriminde eğitim almış şifre çözücülere incelettiğiniz zaman çok ilginç bir sonuca yaklaşıyorsunuz.
T. Özkan denilen şahıs, A.Cengiz Engin'le konuşurken bir yerin temsilcisi gibi konuşurken, Başsavcıda bir yerlerin zorlaması ile soruşturmayı sürdüren
yargıç izlenimi vermekte.
Tıpkı Nuh
Mete Yüksel'deki gibi.
Biliyorsunuz onun hakkındaki iddia da çok vahim bir iddiaydı.
İlk önce bir
otel odasında bir kadınla video görüntüleri gizlice kaydediliyor. Ardından çağrılıyor ve emir veriliyor; ''Şu şu kişiler hakkında dava açacaksın, aksi halde bu bant ortaya çıkmaya mahkum'dur''
Bir süre sonra N. M. Yüksel, derin yapıya ''araştırdım dava açacak bir şey çıkmıyor'' diyerek durumu kurtarmaya çalışsa da,
şantajların sonu gelmiyor dava açmak zorunda kalıyor.
Geç olsa da o açılan davaların yüzde 70'i birkaç yıl sonra beraatla sonuçlanıyordu.
Yüksel'e benzer bir
komplo da
Yalçınkaya için geçmişti.
Malum
iktidara
kapatma davası açılması için savcı savcı araştırma yapılıyor. Bir türlü aranan isim bulunamıyordu.
En sonunda
Kürt olduğu söylenen A. Yalçınkaya bulunuyor ve köşke çıkarılıyor.
Doğu Perinçek ve A.Necdet Sezer, Yalçınkaya'ya dava açıp açmayacağını soruyor. Okey alındıktan sonra da Yalçınkaya atanıyor ve süreç başlıyor. (O dönemde komplo olarak iddia edilmişti)
Hatırlayanlar olacaktır. Doğu Perinçek bir konuşmasında
kapatma davası iddianamesinde 'şunlarda var' diyerek önceden davanın açılacağını bildiğini farkında olmadan deşifre etmişti.
Nuh Mete Yüksel'in yaşadığı olay o dönemde inandırıcı olmasa da Ergenekon ekibi ile olan bağı yıllar sonra deşifre olmuş, E.Poyraz ile olan ilişkisi ortaya çıkmıştı.
23
Şubat 2003'te
Ergun Poyraz, Avukat Hüseyin Buzoğlu, Nuh Mete Yüksel, Osman Ak ve
Gülseven Yaşer Ankara eski Emniyet Müdürü
Cevdet Saral`ın
Güven Caddesi Karyağdı Sokak`ta bulunan Defne Restoran`da yemek yemişlerdi.
Yemeğin amaçlarından biri MGK Genel Sekterliği ataması üzerineydi ve oraya atanacak kişi bu ekipten birisinin olması planları yapılıyordu.
*
Yaşanan olayları çoğaltmak mümkün.
Mesela Kayseri'deki
Ali Balta olayına izin verenlerden biri de AKP'li üst düzey bir vekildi. Şuanda da çok önemli bir konumda bulunan bu şahıs neden Ergenekon ekibinin dediğini yerine getirdi bilinmez.
Birileri ''o kişi hakkında ellerinde koz vardır'' diye bir fikir atarsa
destekleyeceğimden şüpheniz olmasın.
*
Gelelim
Alevi olduğu iddia edilen Hakim Oktay Kuban'a.
Onun hikayesini anlatmaya gerek yok. Önceki görev yeri olan
Diyarbakır'daki Kuban ile şimdiki Kuban arasındaki fark ve neden değiştiğini
Tahir Elçi'nin cümleleri ile tekrarlayalım;
Diyarbakır Barosu Avukatlarında Tahir Elçi, 12. Ağır
Ceza Mahkemesi Üye Hakimi Oktay Kuban'ın Diyarbakır'da görev yaptığı dönemde '' Balyoz soruşturmasındaki tahliyeci tutumunun aksine Diyarbakır'dayken tutuklama eylemli bir hakimimizdi.
Biz onu Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesinde görevliyken, huzuruna getirilen ve tek suçu taş atmak ve
zafer işareti yapmak olan çocukları dahi tutuklayıp aylarca hapiste yatıran bir hakim olarak hatırlıyoruz. Hükümeti yıkmak için plan yapmak ve darbeye teşebbüs suçlaması ile tutuklanan Balyoz sanıklarını salıverince aklımızdan keşke aynı tavrı Diyarbakır'da da gösterseydi diye geçirdik. Diyarbakır'da yetersiz delillerle çok sayıda insanı yıllarca yatırdı” diyerek KUBAN'ın nasıl bir değişim geçirdiğini ortaya koyuyor.
Diyarbakır'daki kararlarında vatansever bir izlenim veren Kuban bir anda oradan alınıyor, 12. Ağır Ceza'ya getiriliyor ve Balyoz ve Ergenekon kararlarında etkin olmaya başlıyor.
Üstelik TSK, İktidar ve Türk milletinin tamamen karşısında olduğu bir yapıyı tek başına kurtarmaya çalışıyor.
Meselenin arkası bilinmese diyeceğiz ki; ''Adama
helal olsun, yıllarca birlikte çalıştığı, beraber yürüdüğü birbirilerinden hiç ayrılmadığı dava arkadaşlarına destek veriyor.'' Oysa ki alakası yok.
Kuban'ın ne
HSYK üyeleri ile doğrudan bir ilişkisi vardır, ne de
Çetin Doğan ve ekibini tanır.
TSK'ya karşı da tek başına bir savaşa girecek kadar cesaretli olsaydı, şimdiye kadar çoktan üst görevlere getirilmiş ve kullanılıyor olurdu.
Peki o zaman Oktay Kuban neden böyle bir savaşın altına giriyor? Ya da girmek zorunda bırakılıyor?
Birileri Kuban'a şantaj mı yapıyor? Onunla ilgili ellerinde hangi belgeler var? N.M Yüksel vari bir olayla mı karşı karşıya Sayın Hakim....(Cevaplandırırsa köşemiz sonuna kadar açık)
İşin bir diğer garip tarafı da nedir biliyor musunuz?
1
Nisan günü Oktay Kuban, Balyozcuları serbest bırakıyor.
2 Nisan'da
Aykut Cengiz Engin ile Tuncay Özkan'ın ses kaydı ortaya çıkıyor.
5 Nisan'da 3 .dalga operasyonu başlıyor. Akşam üzeri de A. Cengiz Engin savcıları görevden alıyor.
Nasıl bir bağlantı olabilir ki?
İsterseniz daha fazla sormayın.( Beni de içeri alacaklar)
Şimdi size diyecek olsam;
Ergenekon ekibi Aykut Cengiz Engin'e
1 Nisan'dan önce dedi ki (pardon şantaj yaparak emretti -ki) şu Balyoz savcılarını görevden al.
O da uzun bir süredir iki tarafı da idare ettiği için, bu hamleyi yaptığında çok tepki çekeceğini bildirdi ve böyle bir girişimde bulunamam diyerek geçiştirmeye çalıştı.
Bir süre sonra Balyoz'cular serbest kalınca, tekrardan Engin'e aynı direktifi verdiler. Engin yine direndi.
Ve 2 Nisan'da ses kaydı ortaya çıktı.
Ama son dalga Engin için artık bütün çarelerin tükendiği an olacak ve mecburen savcıları görevden almak zorunda kalacaktı.
Eğer görevden almasaydı, Engin'in başka bir ses kaydı mı çıkardı, video görüntülerimi sızardı bilemiyorum ama ortaya bir şeyler çıkacağı 1-4 Nisan arasında olduğu gibi kaçınılmaz bir gerçekti.
Üstelik HSYK'dan haberli veya habersiz böyle bir şey yapma cesareti gösterecek kadar da cesaretli bir isim olmadığını onu tanıyan herkes biliyor.
Siz şimdi bunların hepsine komplo diyeceksiniz değil mi?
Evet ...Evet...Evet...
Neyse uzatmayalım beyler, komplo mu değil mi artık ona da siz karar verin....
*
Hatırıma gelmişken Tuncay ÖZKAN'a da bir şey sormak istiyorum.
Uğur
Mumcu öldürüldükten sonra
Cumhuriyet gazetesindeki notlarını ve bilgisayar kayıtlarını kim yok etti.
Bir zahmet bu soru'ya da açıklık getirsin...
RAUF ATİLLA POLAT-HABERX