Geliyor geliyor da ne geliyor?
Vay, vay, vay... Demek dünya medyası anayasa değişikliğiyle Türkiye'ye İslâm rejimi geldiğini yazıyormuş. Çok şaşkınlarmış, çok. Biri, "Muhafazakârlar da elit statüsü kazandılar" diye yazmış.
Aydın Doğan'ın sahibi olduğu gazetelerde okudum bütün bunları.
Oysa, benim yakından takip ettiğim
yabancı basın, Türkiye'de bir yanlışlığın düzeltilmeye çalışıldığını yazıp duruyor. Bir dostum birkaç gündür yabancı televizyonları izlemiş, bana, "Hiç bu kadar dengeli bir yayın yapacakları aklıma gelmezdi" diye aktardı izlenimini. Aydın Doğan'ın sahibi olduğu kanallardaki programlarında Mehmet Ali
Birand ile
Ruhat Mengi'nin sergiledikleri performansı Batılılara izlettirmek gerek; belki ondan sonra
Hürriyet'in haberleştirdiği gibi yayın yaparlar.
Kimselerin pek farkında olmadığı bir gerçeği buraya yazayım: Meclis'ten çıkan anayasa değişikliği, o amaçla kullanılan 411 oy, Türkiye'de dengelerin gerçekten değiştiğine işaret ediyor. Bütün
siyasi partiler özgürlükten yana buluştu;
CHP bu
buluşmanın dışında kaldı... Bütün gazeteler özgürlükleri destekledi, sadece Aydın Doğan'ın sahibi olduğu gazeteler gelişmeden hoşnut kalmadı...
Böylesine bir buluşma Türkiye'de ilk kez gerçekleşiyor.
İlk günlerde açılan 'özgürlükçü
imza kampanyası' sırasında hayli bocalayan bazı liberaller de sonunda bir ara formülle durumu telâfi etmeyi başardılar. Altına imza koydukları metin, "Türbana özgürlüğe taraftarız, ama keşke başka bir formülle bu sonuca ulaşılabilseydi" diyor. Böyle bir bildirinin altına ben de imza atarım. Ben öteki metnin altını da imzalamaktan çekinmezdim.
"Dünya basınının şaşkınlığı" diyorlar ya, benim izlediğim yabancı gazeteler, üniversitelerde okumak isteyen
genç kızlara "Türbanın var, okuyamazsın" tavrını benimseyen CHP'nin tutumundan şaşkınlar. Deniz Baykal'ın dinî gerekçelerle başörtüsü yasağına karşı çıkması da şaşırtmış yabancıları; "Lâiklik böyle mi savunulur" diyen bile var aralarında. Hemen hepsinin değinmek ihtiyacı duyduğu ise, mağduriyetin bu yolla kaldırılmasını mağdurların fazla umursamadıkları...
Yarın pek çok yabancı gazetenin, "Aydın Doğan medyası tek başına aslanlar gibi CHP dışındaki siyasi güçlerle savaşıyor" yaklaşımını sayfalarına yansıtarak çıkmasını bekliyorum ben. Belki onların yayınlarından, Hürriyet,
Milliyet ve
Radikal gibi gazetelerin politikalarının altında yatan sebebi daha iyi anlarım.
Hani bana "
Başörtüsü yasağında
mason parmağı olduğunu" sürekli hatırlatan bir dostum var ya, o "Herhalde artık hak veriyorsundur" dedi çok uzaktan gördüğünde... Dediği özetle şu: Türkiye'de yasağın kalkıyor olması biraderlerin canını çok sıkmış. Bütün meslek gruplarındaki biraderleri karşı-saldırıya geçirmişler. "Aydın Doğan'a haksızlık ediyorsun" dedi o dostum ve ekledi: "Localardan gelen talimatları nasıl uygulatmasın adam?"
Üniversiteler? Orada da durum farklı değilmiş... "Ya
Anayasa Mahkemesi?" sorum karşısında gülmekle yetindiğini de söyleyeyim bari.
Localar 1990'larda medyaya fena sarmışlardı. Ankara'daki bir loca sözgelimi, TRT'nin
yönetim kademesini, ekrana sık çıkan bütün yüzlerini üye yapmıştı; "TRT'de kim kimdir" listesiyle o locanın üye listesi üst üstüste oturuyordu. Devletin dışındaki medya organları da pek farklı değil; orada da kıdemliler yeni gelenlerin elinden tutup locaya götürdüler yıllardır.
Bu konuyu sürekli sıcak tutan dostumun da 'birader' olmasından kuşkulu olduğumu bilmenizi isterim; kendisine de söyledim zaten. "Şartlara uyuyorum aslında" demekle yetindi. 'Şartlar' dediği, birkaç yıl öncenin büyük üstadının, bir gazetede kendisiyle yapılmış röportajda, "Üyelerimiz arasında eşi başörtülü tek kişi yok" cümlesiyle kast ettiği olabilir.
O cümleyi aklımızda tutarak devlet yöneticilerini "Kim birader, kim değil?" biçiminde değerlendirebiliriz aslında. Elbette her biraderi o yöntemle bilmek imkânsız olabilir, ama kimlerin birader olmadığıyla ilgili kabaca bir fikre ulaşmak bile önemli sayılmaz mı?
Ben yine de gazetelerin başındaki saygın gazetecilerin, televizyon programcılarının locasal ilişkilerle
manşet atacaklarına, program yapacaklarına inanmıyorum. Evet, Aydın Doğan'ın sahibi olduğu gazeteler tek sesli yayın yapıyorlar, ama bu onların localardan esinlendiği biçiminde mi yorumlanmalı, yoksa başka bir sebep mi aranmalı?
Bir dostum, "Benim daha farklı bir tezim var; İslâm'a bakışları tavırlarını etkiliyor" dedi. Açarsam buraya yazamayacağım bir şey söyler endişesiyle üzerine gitmedim.
Hürriyet ve kızkardeşlerine göre yabancı basın "Türkiye'ye İslâm rejimi geliyor" diye yazıyormuş ha!
Vay be!
TAHA KIVANÇ/YENİ ŞAFAK