"Havuz medyasının başını çeken gazete manşetine öyle bir haber taşıdı ki; polislere kurulan kumpasın itirafı dense dense buna denir." ifadelerini kullanan Abdullah Abdulkadiroğlu, Başbakan ve MİT Müsteşarının dinlendiğinin belgeleri olarak gösterilen tapelerin de, tek başına polislere yönelik soruşturmayı boşa çıkarmaya yeteceğini belirtti.
Abdulkadiroğlu, Erdoğan'ı bizzat havuz gazetesinin yalanladığını ifade edip, "Aslında dinlenen kişi Fidan değil onun konuştuğu kişi. Algı operasyonu yapılarak "dinlemeye takılma" topluma "dinleme" diye yutturulmaya çalışılıyor. Hiç şüpheniz olmasın ki eğer Fidan "hedef şahıs" olsaydı bu tutanak soruşturma dosyasında olurdu ve gazete bu belgeyi tam sayfa basardı. Ama yok. Çünkü ne Başbakan ne de MİT Müsteşarı hedef şahıs olarak dinlenmemişler. Dolayısıyla havuz gazetesi, Başbakan'ın aylardır her yerde söylediği "kendisinin dinlendiği iddiasını" bizzat belgeleriyle yalanlamış oldu. İşte bu kadar hukuksuz, acemice, boş ve sadece algı operasyonundan ibaret bir tiyatro var sahnede." şeklinde dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.
"Havuz medyasının başını çeken gazete manşetine öyle bir haber taşıdı ki; polislere kurulan kumpasın itirafı dense dense buna denir.
Gazete; Başbakan ve MİT Müsteşarının, alelacele takipsizlik kararı verilerek kapatılan Selam Tevhid Terör Örgütü soruşturmasında, güya dinlendiğine dair tapeler yayınladı.
Bu tapeler konunun detaylarını bilmeyenler için iyi bir algı operasyonu. Ama aslında gazete, yayınladığı dinleme tapeleriyle polislere kurulan kumpası kendi eliyle deşifre etmiş oldu.
Gerek Selam Tevhid Terör Örgütü soruşturmasında görev yapan savcılar gerekse tutuklanan polislerin avukatları, bu soruşturma kapsamında Başbakan ve MİT Müsteşarının kesinlikle hedef kişi olarak dinlenilmediğini "hodri meydan" diyerek açıkladılar.
Havuz medyası soruşturmada önce 7 bin kişinin dinlendiğini yazdı, sonra bu sayı 2 bine düştü, en son Başsavcılığın resmi kararında 251 olarak açıklandı.
Gözaltına alınan polislerin sorgusunda ortaya çıktı ki; bizzat hakkında dinleme kararı alınan kişi sayısı aslında 238 imiş.
7 binle başlayıp 238 ile sonuçlanan dinleme sayısı bile bu asılsız iddiaları ortaya atanların tutarlılığı konusunda insana rahatlıkla fikir verebilir!
Bunun yanında gazetenin yayınladığı, Başbakan ve MİT Müsteşarının dinlendiğinin belgeleri olarak gösterilen tapeler de, tek başına polislere yönelik soruşturmayı boşa çıkarmaya yeter.
Çünkü bu tapeleri hazırlayanlar gazetenin iddia ettiği gibi polisler değil. Tapeleri oluşturanlar polisleri soruşturan Emniyet müfettişleri. Üstelik müfettişlerin böyle bir hakları da yetkileri de yok. Yaptıkları suç.
Ve hazırlanan bu tapeler polislerin tutuklanmasına delil olarak gösterildi. Anlayacağınız polislere karşı tam bir kurgu var ortada.
Bir soruşturma dosyasından, var olan belgeyi çıkarmak nasıl suçsa, olmayan belge eklemek de aynı derecede suçtur.
Deniz Feneri savcıları dosyadaki bir belgeyi tahrif ettikleri gerekçesiyle dosyadan el çektirildi ve haklarında soruşturma açıldı.
Buradaki durum da aynı.
Emniyet müfettişlerinin, konuşmaları tape haline getirip dosyaya koymaları suç olduğu gibi, bunu bilen, gören ve göz yuman soruşturma savcıları ile hakimleri de aynı suçu işlemiş sayılır.
Şimdi bu bilgileri verdikten sonra gelelim gazetenin bu suçu nasıl kendi eliyle itiraf ettiğine.
Başbakan'ın Filistin Devlet Başkanı ve Somali Cumhurbaşkanıyla yaptığı konuşmalar, Başbakan'ın danışmanı S.T'nin telefonundan yapılmış. Danışman ise Selam-Tevhid Terör Örgütü soruşturmasında mahkeme kararıyla şüpheli olarak dinlenen bir isim.
Ancak danışmanın soruşturma kapsamında dinlenen telefonundan Başbakan'ın konuştuğu fark edilince derhal dinleme kesiliyor. Fakat ses kaydı dosyada kalıyor, konuşma tape haline getirilmiyor. Yani mahrem olarak duruyor. Başbakan şüpheli olarak dinlenmediği için konuşmasının tape haline getirilmesi ayrıca suç.
İşte müfettişler mahrem olarak kalması gereken Başbakan'ın dinleme kaydını tapeleştirerek suç işlemiş oluyorlar. Gazete de bu tapeleri sanki polisler hazırlamış gibi yayınlayarak bir yalana ve algı operasyonuna daha imza atıyor. Ama en önemlisi hesap etmedikleri bir şekilde, polislere tapeler üzerinden kurulan kumpası o tapeleri yayınlayarak kendi eliyle deşifre etmiş oluyor.
Ayrıca bir şahıs hakkında dinleme kararı talep edildiğinde o şahıs doğal olarak dosyanın şüphelilerinden biri olur. Eğer Başbakan ve MİT Müsteşarı dinlenseydi Selam Tevhid Terör Örgütü soruşturmasında haklarında takipsizlik kararı verilen isimler arasında onların da adı olurdu. Ama yok.
Bitti mi ?
Şimdi de sırada yine gazetenin MİT Müsteşarının dinlendiği iftirasını ortaya atarken kendini nasıl yalanladığı var.
Gazete güya MİT Müsteşarının dinlendiğini ispatlamak için yayınladığı yasal iletişim tespit tutanağında aslında dinlenmediğini ispatlıyor.
Nasıl mı ?
Dinlemelerde dinlenen kişiden "hedef şahıs" olarak bahsedilir. Hedef şahsın konuştuğu kişiler de "diğer şahıs" olarak geçer. Gazetenin yayınladığı yasal dinleme tutanağında MİT Müsteşarı Hakan Fidan "diğer şahıs" olarak geçiyor.
Yani aslında dinlenen kişi Fidan değil onun konuştuğu kişi. Algı operasyonu yapılarak "dinlemeye takılma" topluma "dinleme" diye yutturulmaya çalışılıyor.
Hiç şüpheniz olmasın ki eğer Fidan "hedef şahıs" olsaydı bu tutanak soruşturma dosyasında olurdu ve gazete bu belgeyi tam sayfa basardı.
Ama yok.
Çünkü ne Başbakan ne de MİT Müsteşarı hedef şahıs olarak dinlenmemişler.
Dolayısıyla havuz gazetesi, Başbakan'ın aylardır her yerde söylediği "kendisinin dinlendiği iddiasını" bizzat belgeleriyle yalanlamış oldu.
İşte bu kadar hukuksuz, acemice, boş ve sadece algı operasyonundan ibaret bir tiyatro var sahnede."