İki Emniyet Müdür yardımcısı, dava dilekçelerini Avukatları İsa Ayanoğlu aracılığı ile Adana Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sundu.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nca şüpheli sıfatıyla müvekkilleri ve bir kısım emniyet mensubunun ifadesi alınıp nöbetçi mahkemece haklarında tutuklama kararı verildiğini belirten Av. Ayanoğlu, dilekçede, “Yapılan itiraz ile nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi müvekkil ve diğer tutuklu şüphelileri tahliye etmiş. Tahliyenin ardından davalı (Başbakan) tarafından TBMM grup konuşmasında basın yolu ile müvekkillere (Emniyet Müdür Yardımcıları) hakaret edilmiş. Haklarındaki soruşturmayı yürüten ve yürütecek hakim ile savcılar etki altına alınmaya çalışılmış; gerçekle ilgilisi bulunmayan çirkin iftiralarda bulunulmuştur.” dedi.
'DOSYADA BIRAKINIZ CASUSLUK SUÇUNA İLİŞKİN DELİL, BİR SUÇLAMA BİLE YOK'
Başbakanın “Adana’da bir vatansever savcı çıktı, soruşturma başlattı. Bazı zanlılar da gözaltına alındı ve tutuklandı. Aradan birkaç gün geçmeden o paralel yapının mensupları devreye girdi ve soruşturmaya müdahale ettiler. Paralel yapının yargı mensupları tutuklu zanlıları serbest bırakıyor. Aynı şey böcek soruşturmasında, sınavlardaki yolsuzluk soruşturmasında yapıldı. Bakın Adana’da casuslar lehine, hainler lehine karar alınabiliyor. Bu bir Türkiye meselesi değildir de nedir? HSYK bu hukuk cinayeti karşısında ne kadar sessiz ve tepkisiz kalacak... Birileri tehdide boyun eğmiş, birileri de haşhaşı fazla kaçırmış olabilir. Ama biz asla geri adım atmadan bu çetenin üzerine gideceğiz. Adliye koridorlarından o çeteleri temizleyeceğiz.” şeklindeki konuşmalarına dikkat çekilen dilekçede, şöyle denildi: “(Başbakan) ‘Aradan birkaç gün geçmeden o paralel yapının mensupları devreye girdi ve soruşturmaya müdahale ettiler. Paralel yapının yargı mensupları tutuklu zanlıları serbest bırakıyor’ derken yargıya müdahale ettiğimiz yönünde iftira niteliğinde iddialar ortaya atmıştır. ‘Ortada apaçık bir ihanet varken, apaçık bir casusluk faaliyeti var’ derken dosyada bırakınız casusluk suçuna ilişkin delil, bir suçlama bile yokken tarafımıza casusluk iftirası atılmıştır. Yine aynı ifadelerde müvekkil ‘paralel yapı’ adı altında bir yapıya dâhil edilmeye çalışılmıştır. Müvekkilimin hukuk dışı hiçbir oluşumla ilgisi bulunmadığı gibi, kastedilen cemaatle de bir bağı bulunmamaktadır. Yine ‘çete oluşumu iddiası’ dahi yokken müvekkil ve arkadaşlarından çete üyesi gibi bahsedilmesi apaçık bir iftiradır. Müvekkili ve arkadaşlarını hiç tanımayan insanlar sokaklarda onlar hakkında ‘paralel örgütçüler’ vb. ifadelerle konuşur olmuşlardır. Başbakan’ı kendi cümleleriyle bir davette bulunma gereği duyuyoruz: ‘Müddei iddiasını ispatla mükelleftir.’ Öyleyse Başbakan müvekkilin ‘casus olduğunu, paralel yapıyı ve paralel yapıya olan bağını’ ispatla yükümlüdür. ‘İspat edemez ise müfteridir.’”
‘ADİL YARGILAMA OLANAĞINI ORTADAN KALDIRAN OLUMSUZ BİR ALGI OLUŞTURDU’
(Tayyip Erdoğan’ın) “Bakın Adana’da casuslar lehine, hainler lehine karar alınabiliyor.” ifadesiyle ‘hain’ ve ‘casus’ yakıştırmasıyla davalı tarafından müvekkil ve arkadaşlarının basın yolu ile tahkir edildiği vurgulanan dilekçede, “Davalı (Başbakan), ‘HSYK bu hukuk cinayeti karşısında ne kadar sessiz ve tepkisiz kalacak.’ sözleriyle HSYK’yı ve bu mealde kurula bağlı hakim ile savcıları kendi telkinleriyle yönlendirmektedir. ‘Bakın Adana’da bir vatansever savcı çıktı.’ beyanları ile isteğine uyumlu; hoşuna gidecek biçimde soruşturma başlatan savcıya ‘Vatansever’ unvanıyla hitap etmiş, övgüler dizmiş. Tahliye kararını veren hakimi ise ‘tehdide boyun eğen’ veya ‘paralel yargı mensubu’ gibi hukuk zemininden uzak iftira niteliğinde sözler sarf ederek tahkir etmiştir. Ayrıca ‘Ortada apaçık bir ihanet varken, apaçık bir casusluk faaliyeti varken, haklarında güçlü deliller bulunan zanlıların serbest bırakılması, gerçekten düşündürücüdür’ iddialarıyla kendisini yargı görevini yapanların yerine koymuştur. Delillerin değerlendirilmesi ve suç nitelemesi konusunda yargı görevini yürütenleri etkilemeye teşebbüs etmiştir. Bu nedenle davaya konu beyanlar bakımından müvekkil ve arkadaşları hakkında yargı çevrelerinde de adil yargılama olanağını ortadan kaldıran olumsuz bir algı oluşmuştur.” biçimindeki gerekçelere yer verildi.
‘MASUMİYET KARİNESİ İHLAL EDİLDİ’
Başbakan’ın “Bakın Adana’da bir vatansever savcı çıktı. Hem casusluk faaliyetleri hem de hukuksuz dinlemeler konusunda soruşturma başlattı.” derken soruşturma savcısı Ali Doğan’nın ‘cesaretlendirilip yönlendirildiği’ savunulan dilekçede, ‘hukuksuz işlemler’ dolayısı ile savcının HSYK nezdinde iki ayrı şikâyete konu olduğu belirtildi. Avukat Ayanoğlu, dilekçede özetle şunları kaydetti: “Savcı, iddianame henüz kabul edilmeden, tarafımıza vermediği iddianamenin gizliliğini sağlayamamış ve basın tarafından iddianame kabul edilmeden, iddianamede geçen cümleler tırnak içinde verilerek, masumiyet karinesini ihlal edecek biçimde haberlere konu edilmiştir. Soruşturma aşamasında itiraz üzerine verilen tahliye kararına itiraz yolu kapalı olmasına, kanunda böyle bir yolu bulunmamasına rağmen itiraz etmiş ve Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesi’ne ait ret kararı verilmiştir. Muhtemelen şikayet olunanın konuşmalarıyla oluşan motivasyon ile bununla da yetinmeyen savcı bu ret kararına da itiraz etmiş ve kanunda olmayan yollar icat etme gayreti içeresine girmiştir. Bu itirazı da Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedilmiştir. Tutuklama kararını veren nöbetçi hakim ise bir sosyal paylaşım sitesindeki sayfasında ‘seni seviyorum RTE, çünkü…” gibi hayranlık ifadeleri içeren; bir hakimin tarafsızlığını gölgeye düşürecek açıklamalara yer vermiştir. Bu konunun tartışılmasından sonra bile iletilerini silmemiş, hatta ileri giderek ‘kimseyi ilgilendirmez, ben başbakanı seviyorum’ demiştir. Bu mantıkla hareket eden bir hakim üzerinde, şikayete konu açıklamaların ne tür bir etki oluşturacağı tartışmaya dahi açık değildir. Tüm bu nedenlerle yapılan açıklamalardan etkilenerek ve hatta sayıları az da olsa bunu emir telakki ederek hareket etmiş ve edecek olan hakim ve savcıların bulunduğu maalesef acı bir gerçektir.”
'İDDİANAMEDE DAHİ OLMAYAN SUÇLAR SANKİ GERÇEKLEŞMİŞ GİBİ YANSITILMIŞ'
Müvekkilimin hiçbir cemaat ya da oluşum ile bağı bulunmamasına karşın hakkındaki dosya, kendisi ile ilgisi bulunmayan başka dosyalarla aynı konuşma ve haberler içeresinde verilerek ‘Paralel yapı’ isimli bir örgüt devşirilmeye çalışıldığı anlatılan dilekçede, “Davalının (Başbakan) bu tahrik edici, suçlayıcı ve hedef gösterici gerçeğe aykırı ifadeleri maalesef sorgusuz sualsiz kefen giyerek peşinden giden önemli bir kitle tarafından kesin bilgi olarak kabul edilmekte. Müvekkillerim hakkında basın özgürlüğünün bulunmadığı ortamda davalının (Tayyip Erdoğan) beyanları mutlak gerçek olarak yansıtılarak doğru bilgiye ulaşamayan kamuoyunda ‘terörist, örgütçü, paralel çete, casus’ gibi yaftalarla, boy boy resimleri verilerek teşhir edilmektedir. Doğru bilgiye ulaşmanın iğne ile kuyu kazmaya benzediği günümüz şartlarında davalının en yetkili ağızdan yaptığı iftiralar ve suçlamalar geniş kitlelere ulaşmış ve müvekkillerimin kişilik hakları telafisi mümkün olmayacak ölçüde zarar görmüştür. Davalı tarafından masumiyet karinesine uygun davranmak bir tarafa; iddianamede dahi olmayan suçlar (casusluk, çete, örgüt, hainlik vs.) sanki gerçekleşmiş ve müvekkillerce işlemiş gibi yansıtılmış, silinmesi imkânsız bir kara leke oluşturulmuştur.” ifadelerine yer verildi.
CİHAN