Önemli
ekonomik gelişmeler yaşadıklarını aktaran Erdoğan, ''Baharla birlikte başlayan bu güzel gelişmeler, yaz aylarıyla birlikte inşallah daha sağlıklı, daha kalıcı bir atılımın müjdecisi olacaktır.'' dedi.
Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, enerji meselesinin, bugünden geleceğe uzanan tarihi seyir içinde, insanlığın en önemli
gündem maddelerinden biri olacağının şimdiden belli olduğunu söyledi.
Türkiye'nin, bu gerçeğin farkında olduğuna ve coğrafi konumunun getirdiği avantajları en iyi şekilde kull
anmak üzere stratejiler geliştirdiğine işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bulunduğumuz
bölge,
ülkemize,
Orta Doğu,
Hazar Denizi ve Batı enerji pazarları arasında bir enerji koridoru ve terminali olma fırsatı sunuyor. Türkiye, başta Orta Doğu ve Hazar Havzası olmak üzere, dünyanın ispatlanmış gaz ve petrol rezervlerinin yüzde 72'sinin bulunduğu bir bölgede, çok önemli bir konumda yer alıyor. Bu tablo,
doğal olarak Türkiye'yi stratejik açıdan hem bugün, hem de gelecekte son derece önemli bir ülke haline getiriyor. Bize düşen, bu stratejik konumun gerektirdiği bütün adımları zamanında atmak, bu fırsatı bir kazanca dönüştürmektir.
Hükümetimizin son yıllarda yürüttüğü başarılı stratejiler neticesinde, ülkemiz kaynak ve güzergah çeşitlendirilmesi yoluyla enerji güvenliğinin sağlanmasında önemli bir role sahip olmuştur.''
BTC BORU HATTINDA KAPASİTENİN 1,6 MİLYON VARİLE ÇIKARILMASI PLANLANIYOR
Doğu-Batı enerji koridoru kapsamında,
Avrupa ve dünya enerji piyasalarında enerji güvenliğine katkı sağlayacak iki önemli projede Türkiye'nin başrollerde olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu projelerden
Bakü-Tiflis-
Ceyhan Ham
Petrol Boru hattı,
Mayıs 2006'dan bu yana faal haldedir. Yakın zamanda hattın günlük nominal 1 milyon varil olan kapasitesinin 1,6 milyon varile çıkarılması planlanıyor. Bir diğer önemli proje olan Bakü-Tiflis-
Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı, Doğu-Batı enerji koridorunun ikinci bileşeni konumundadır. Bu hat, hem ülkemizin enerji talebinin karşılanmasına, hem de Avrupa Birliği'nin hızla artan gaz talebinin karşılanmasına çok büyük katkılar sağlayacak. Şah
deniz sahasında üretilen doğal gazı,
Gürcistan üzerinden Türkiye sınırına ulaştırmakta olan
boru hattından yılda 6,6 milyar metreküp doğal gaz taşınması öngörülüyor. Bu hat aynı zamanda
Türkmenistan ve Kazakistan'da bulunan zengin gaz rezervlerini Avrupa pazarlarına taşıyacak Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı
Projesi'nin de ilk ayağıdır. Bir diğer dev proje olan Türkiye-
Yunanistan Doğal Gaz Boru Hattı tamamlanmış durumda. Bu projenin ikinci fazı olan
İtalya bağlantısı da 2012 yılında işletmeye girecek. Hattın nihai gaz kapasitesi 12 milyar metreküp olarak öngörülüyor.
Güney Avrupa Gaz Ringi Projesi çerçevesindeki bu projelerle Hazar petrol ve doğal gaz kaynaklarının, çoklu boru hatları ile Avrupa'ya taşınması sağlanmış olacak.''
''TÜRKİYE, KONUMUYLA HARİTANIN ÖNEMLİ ADRESİ...''
Başbakan Erdoğan, her geçen gün artan enerji ihtiyacının hesaba katılması halinde, bu projelerin başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın enerji can damarı demek olduğunun rahatlıkla anlaşılacağını ifade etti.
''Türkiye, bugün konumu ve istikrarıyla bu kritik haritanın en önemli adresi haline gelmiş bulunuyor'' diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunlara ilaveten, doğal gazın Türkiye-
Bulgaristan-
Romanya ve
Macaristan üzerinden Avusturya'ya taşınmasını öngören
Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'ne ilişkin çalışmalar da bütün hızıyla devam ediyor. Boru hattının yapımına ilişkin anlaşmayı, ilgili ülkelerle birlikte inşallah Haziran ayında imzalayacağız. Beklentimiz, bu hattın da 2012 yılında yıllık 31 milyar metreküp kapasite ile faaliyete geçmesidir. AB ülkelerinin gaz tedarikinde hem kaynak, hem de güzergah olarak çeşitlilik sağlaması ve Türkiye'nin konumunu pekiştirmesi nedeniyle Nabucco projesini çok önemsiyoruz. Yine
Mısır doğal gazını
Ürdün ve
Suriye üzerinden Türkiye'ye ulaştıracak olan Arap Doğal Gaz Boru Hattı ve
Irak gaz kaynaklarının Türkiye'ye taşınmasına yönelik projeler de hükümetimizin enerji gündeminde yer alıyor. Bu projelerin bütünüyle hayata geçirilmesiyle birlikte Türkiye;
Norveç,
Rusya ve Cezayir'den sonra Avrupa'ya gaz sağlayan en büyük dördüncü arter olacaktır. Bu durumun, bölgede yeni iş birliği imkanlarının gelişmesine, Avrupa ile
Asya ülkeleri arasındaki bağların güçlenmesine de çok önemli katkılar sağlayacağı umudunu taşıyoruz.''
İSTANBUL BOĞAZI VE TEHLİKELİ YÜK TAŞIYAN TANKER TRAFİĞİ
Dünyadaki günlük petrol tüketiminin yaklaşık yüzde 3,7'sinin Türk Boğazları yoluyla taşındığını anımsatan Erdoğan, şunları söyledi:
''
İstanbul Boğazı'ndan geçen petrol ve petrol ürünlerinin miktarı 1996 yılında 60 milyon ton iken, 2007 yılında olağanüstü bir artış yaşandı ve bu miktar 150 milyon tona ulaştı.
Bu rakamın, 2009 yılında
Hazar Denizi'nden Karadeniz'e ulaştırılması beklenen Rus petrolüyle, yaklaşık 190-200 milyon tonu bulacağını tahmin ediyoruz. Yoğun
tanker trafiği ve Boğazların fiziksel özellikleri dikkate alındığında, tehlikeli yük taşıyan tankerlerin neden olabileceği kazaların insani ve çevresel riskleri rahatlıkla anlaşılır. Bunun yanı sıra uzmanlar, petrolün dünya pazarlarına akışında yaşanacak böyle bir kesintinin, global ekonomi için de bir felaket olabileceğini öngörüyorlar.
Bütün bu sebeplerle, Boğazları by-pass edecek alternatif petrol
ihraç kanallarına ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Bu noktada, diğer alternatiflere göre çok daha güvenli ve avantajlı olan Trans-
Anadolu, yani bilinen adıyla
Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı projesi, bariz biçimde öne çıkıyor. Bütün bu projelerle birlikte, 2012 yılı itibarıyla dünya petrol arzının yüzde 6 ila 7'sinin Türkiye üzerinden geçeceğini söyleyebiliriz. Böylece Ceyhan'ın, önemli bir enerji dağıtım merkezi ve Doğu Akdeniz'in en büyük petrol
satış terminali niteliği kazanacağı bugünden görülebiliyor. Genel hatlarıyla bir panoramasını çıkarmaya çalıştığım bu projeler ağı, daha bugünden, dünyanın en önemli ve en büyük enerji haritalarından birini ortaya çıkarmıştır. Türkiye, konum olarak bu haritanın tam merkezindedir.
Bu gelişmelerin, Türkiye'nin ekonomik ve stratejik önemine yapacağı katkılar, önümüzdeki yüzyıla yayılacak büyüklükte ve değerde olacaktır.''
TÜRKİYE'NİN ENERJİ İHTİYACI
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, kalkındıkça enerji ihtiyacı sürekli artan bir ülke olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
''Bu sebeple, geleceğe dönük enerji planlamamızı, en ince ayrıntılarına kadar, bugünden yapmak mecburiyetindeyiz ve yapıyoruz. Günü kurtarmakla yetinemeyiz, geleceğin ihtiyaçlarını karşılayacak projeleri peş peşe hayata geçirmek zorundayız. Ülkemizin enerji talebinin yaklaşık yüzde 30'u
yerli kaynaklardan, geri kalan bölümü ise çeşitli
ithal seçeneklerden karşılanıyor.
Enerji ithalatımızda, ülke ve güzergah çeşitliliğini arttırmaya öncelik veriyoruz. Bunun yanında, iç kaynakları harekete geçirmek üzere, kömür, petrol ve doğal gaz
arama çalışmalarını ve
üretim yatırımlarını önemli seviyede arttırdık.
Elektrik sektöründe, üretim ve dağıtım alanlarındaki özelleştirilmelerle, rekabetçi bir elektrik piyasası oluşturma yolunda önemli mesafeler alındı. Alternatif
enerji kaynakları konusundaki çalışmalarımız çok yönlü sürdürülüyor.
Mevcut enerji kaynaklarının en verimli biçimde kullanılması için etkin tedbirler alıyor, AR-GE çalışmalarını da
teşvik ediyoruz. Türkiye, geleceğin en önemli sorunlarından biri olması beklenen enerji ihtiyacı konusunda, bugünden harekete geçen, planlamasını yapan, gerekli tedbirleri alma yolunda ilerleyen ülkelerden biridir.''
''BU MÜCADELEDEN DE ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK ÇIKACAĞIZ''
Erdoğan, Dünyadaki bütün olumsuz gelişmelere rağmen, Türkiye;nin emin adımlarla yolunda ilerlemeye devam ettiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Dünyadaki ve bölgemizdeki ağırlığımızı ve itibarımızı sürekli olarak arttırıyoruz. Son olarak, geçtiğimiz günlerde, Silahlı Kuvvetlerimizin büyük bir başarıyla gerçekleştirdiği
Efes ve
Denizkurdu tatbikatlarını yerinde izleyerek Türkiye'nin ne kadar önemli bir güç olduğunu bir kere daha müşahede ettik. Kızılötesi ve
lazer güdümlü mühimmatın kullanıldığı İzmir'deki Efes 2009
Tatbikatı'na 6 bin 600 personelimiz katıldı. Bu tatbikat sırasında Silahlı Kuvvetlerimizin ulaştığı üst seviyedeki ateş gücünü ve koordinasyon yeteneğini dosta düşmana gösterme imkanı bulduk, iftihar ettik. Hemen ardından gerçekleştirilen Denizkurdu 2009 deniz tatbikatında da aynı başarıyı, aynı etkileyici tabloyu bir kez daha müşahede ettik.
Bir kere daha gördük ki
Türk Ordusu, sadece ülke savunmasında değil, dünya barışına katkı sağlama noktasında da çok önemli bir güçtür. Bu vesile ile
Genelkurmay Başkanımız nezdinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün mensuplarını
tebrik ediyorum, başarılarının artarak devamını diliyorum.
Bu tatbikatlar da göstermiştir ki Türkiye'nin aydınlık yarınlara doğru çıktığı yolculukta yaşadığı değişim, her alanı kapsayan çok yönlü bir değişimdir. Türkiye, yaşanan şartlar ne olursa olsun, belirlediği milli hedefler doğrultusunda kararlılıkla yürümektedir.
İçeride global
krizin yaralarını hep birlikte sarıyor,
büyüme hedeflerini yeniden canlandırmanın mücadelesini veriyoruz. Bütün bu sıkıntıların geçici olduğunu, aslolanın bizim birlik ve beraberliğimiz olduğunu iyi biliyoruz. Çok daha büyük sıkıntıları aşarak, çok daha büyük badireleri atlatarak bugünlere geldik. Biliyoruz ki bu mücadeleden de alnımız ak, başımız dik çıkacağız. Ülkemizi aydınlık yarınlara, mutlu ve müreffeh bir geleceğe hep birlikte taşıyoruz, taşıyacağız. Türkiye'nin yarınlarının, bugünlerinden çok daha güzel olacağından hiç kuşkumuz yok. Ülkemize güveniyor, birbirimize inanıyoruz.''
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, finansal krizle mücadelede sadece ekonomi yönetiminin değil, özel sektörün dirayetli duruşunun ve çabalarının da çok önemli katkıları olduğunu belirterek, ''Aynı şekilde vatandaşlarımızın güven ve istikrarı koruma yönündeki bilinçli ve soğukkanlı yaklaşımları da çok önemlidir'' dedi.
Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, zorlu bir dönemi geride bırakarak güzel günlere her gün biraz daha fazla yaklaşmanın umudu ve heyecanı içinde olduklarını söyledi.
''
Ekonomik göstergelerde hepimizi sevindiren iyileşmeler, canlanmalar yaşanıyor'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Baharla birlikte başlayan bu güzel gelişmeler, yaz aylarıyla birlikte inşallah daha sağlıklı, daha kalıcı bir atılımın müjdecisi olacaktır, buna bütün samimiyetimizle inanıyoruz. Bu global krizi tümüyle aşmanın tek yolunun ileri hedeflere odaklanmak ve yaşanan birtakım olumsuzluklara t
akılmadan, atılım irademizi zedelemeden yola devam etmek olduğunu biliyoruz.
Türkiye'nin 2002 yılı sonunda başlattığı değişimin devamı ve istikrarın korunması için
toplum olarak yönümüzü, rotamızı, istikametimizi kaybetmememiz hayati derecede önemlidir. Şunu açık yüreklilikle herkesin kabul etmesi gerekir, Türkiye ekonomisi olumsuz etkileriyle bütün dünyayı sarsan bu ağır kriz sürecinde çok başarılı bir
imtihan vermiştir.
Krizle mücadelede sadece ekonomi yönetiminin değil, özel sektörümüzün dirayetli duruşunun ve çabalarının da çok önemli katkıları olmuştur. Aynı şekilde vatandaşlarımızın güven ve istikrarı koruma yönündeki bilinçli ve soğukkanlı yaklaşımları da çok önemlidir. İnşallah millet olarak bu global badireyi de en az hasarla atlatacak, yaşadığımız bütün bu zorlukları da bir kararlılık vesilesi kılacağız.''
''PIRIL PIRIL GENÇLERİMİZLE BİR KEZ DAHA İFTİHAR ETTİK
Türkiye'nin nüfusunun çoğunluğu
genç, dinamik bir ülke olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Türkiye'de 15-19 yaş arası nüfus 20 milyona yaklaşıyor, nüfusumuzun yarısı 28 yaş sınırının altında. Bu gerçek, sadece yaşadığımız zorluklarla mücadele bakımından değil, milletimizin
medeniyet ideallerini nesilden nesile taşıyarak gerçekleştirme bakımından da büyük bir avantajımızdır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük bir coşkuyla kutladığımız
19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nda, bu gerçeği, bir kere daha idrak ettik. Gözünü yarınlara çevirmiş, eğitimli, donanımlı, dinamik, ön yargılardan arınmış, ülkemizin ve dünyanın meselelerini çok yönlü değerlendirme kabiliyetine sahip pırıl pırıl gençlerimizle bir kere daha iftihar ettik.
O gençler, Türkiye'nin, yarınlarından neden endişe duymaması gerektiği sorusunun canlı birer cevabıdır. Bugünün kuşakları olarak büyük bir gururla taşıdığımız büyük emaneti, günü geldiği zaman, gözümüz arkada kalmadan genç nesillere devretmekte asla tereddüt yaşamayacağız.
Bu genç nüfusu en iyi şekilde yarınlara hazırlamak, onlara en yüksek standartlarda eğitim imkânları sunmak ve istihdamlarını sağlamak bu ülkeyi yönetenlerin daima en öncelikli görevi olacaktır. Bu çerçevede elimizdeki bütün imkanları seferber ederek bu genç dimağları
desteklemenin, gelişimlerine katkıda bulunmanın, önlerini açmanın çabası içindeyiz. Geçmiş kuşakların yaşadığı olumsuzlukların yeni kuşaklara sirayet etmemesi için bu ülkenin geleceğinin korku ve nefret senaryolarıyla karartılmaması için dikkatimizi ve kararlılığımızı asla kaybetmeyeceğiz. Gençlerimizi
demokrasi kültürü içinde, özgürlüklerinin değerini bilen, açık zihinli, geniş ufuklu, çok yönlü kişilikler olarak geleceğe hazırlayacağız.''
OKULLARA 710 BİN BİLGİSAYAR
Hükümet olarak göreve geldikleri ilk günden beri, çocuklara ve gençlere yapılan yatırımların bu ülke için asla lüks olmadığını, aksine en temel öncelik olduğunu daima ifade ettiklerini vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu hassasiyetimizin gereği olan her adımı da tereddüt etmeden attık. Sembolik anlamı maddi anlamından da büyük olan bir uygulamayla bütçeden en büyük payı eğitime ayırdık. Bu karar çok temel bir değişimin en somut ifadesidir. Elbette bütçeden pay ayırmakla işler kendiliğinden olmuyor, bu hedefleri hayata geçirmek, bu atılıma altyapı kazandırmak gerekiyor.
İşte bu kararlılıkla geçen 6,5 yılda Türkiye'nin neresinde ihtiyaç gördüysek, oraya okullar, derslikler inşa ettik. Türkiye sathına yayılan 133 bin yeni dersliği çocuklarımızın, gençlerimizin hizmetine sunduk. Okullarımıza, geleceğin dünyasına açılan birer aydınlık pencere olacağı inancıyla tam 710 bin,
evet yanlış duymadınız, 710 bin bilgisayar gönderdik. Gençlerimiz için, yüksek
öğretim tarihimizin en büyük atılımını gerçekleştirerek, 41'i devlet, 15'i
vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 56 yeni üniversite kurduk. Mevcut üniversitelerimize de 255 yeni fakülte, 66
yüksekokul ve 141 enstitü ilave ettik. Bugün Türkiye'nin üniversitesi olmayan tek bir ili yoktur. Nitekim bu sayede, Yüksek Öğretim Kurumumuz da bu yıl üniversite kontenjanlarını, devlet üniversitelerinde yüzde 15, vakıf üniversitelerinde de yüzde 20 oranında artırmıştır. Sadece geleceğimiz açısından değil, eğitimde fırsat eşitliğinin tesisi bakımından da bunu çok önemsiyoruz. Sadece üniversite kurmak yetmiyor, orada öğrenim gören gençlerimizin başka ihtiyaçları da var, bu konularda da çare üretmeyi görevimiz bildik. Bu dönemde üniversite öğrencilerimizin gerek barınma gerek burs ihtiyaçlarının karşılanmasında geçmişe oranla çok büyük iyileşmeler yaşanmıştır.''
Erdoğan, aşamalı olarak hem öğrencilerin aldığı burs miktarının hem de bu burslardan yararlanan öğrenci sayısının önemli oranda arttığına işaret ederek, ''2002'de 450 bin öğrencimiz aylık 45 TL burs alırken bugün 750 bin öğrencimiz aylık 180 TL burs alıyor. Bu öğrencilerimizin barınma ihtiyacını temin için, bu dönemde 86 yeni
yurt binasını hizmete açtık, 35 bin 400 ilave
yatak kapasitesi sağladık.
Milli Eğitim Bakanlığı ve
Yüksek Öğretim Kurulu tarafından son altı yılda 2 bin öğrencimiz yüksek
lisans ve doktora çalışmaları için yurt dışına gönderildi. İmkanlarımız ölçüsünde, önümüzdeki yıllarda, bu sayıyı daha da artırmak için çalışıyoruz. Bu umut ve heyecanla
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gençlerimize armağan ettiği bu anlamlı günü bir kere daha kutluyorum'' diye konuştu.
AZERBAYCAN İLE İLİŞKİLER
Türkiye'nin dış ilişkilerinde son birkaç senedir çok aktif, çok dinamik, çok yoğun bir dönem yaşadığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
''Mayıs ayı da bu konuda çok önemli temasların gerçekleştiği, ülkemiz adına son derece hayırlı gelişmelerin yaşandığı bir ay olmuştur. Büyük bir kısmı Asya toprakları üzerinde bulunan Türkiye için, bu geniş coğrafya pek çok bakımdan hayati öneme haiz bir coğrafyadır. Mayıs ayı içinde önce çok yakın dostluk ve kardeşlik ilişkileri içinde olduğumuz
Azerbaycan'a, ardından ilişkilerimizi her geçen gün daha da iyi seviyelere taşıdığımız
Polonya;ya ve
Rusya Federasyonu'na bir ziyarette bulunduk. Azerbaycan ve Rusya'da, başta
Kafkasya'daki son gelişmeler olmak üzere bölgesel meselelerle başta enerji projeleri olmak üzere çeşitli ortak gündem maddeleri etrafında çok yararlı temaslarda bulunduk.
Özellikle 12-13 Mayısta gerçekleştirdiğimiz Azerbaycan seyahati, iki ülke arasındaki bağların ne kadar güçlü olduğunu bir kere daha ortaya koyması bakımından çok yararlı olmuştur. Başta Cumhurbaşkanı değerli kardeşim Sayın
Aliyev olmak üzere, Azeri kardeşlerimize, Türkiye'nin Azerbaycan konusundaki dikkat ve hassasiyetini, iki ülke arasındaki derin bağlara verdiğimiz önemi, bir kere daha anlatma imkanı bulduk. Azerbaycan Milli Meclisi'ndeki konuşmamızda da bu konudaki hissiyatımızı yine en güçlü şekilde ifade ettik.Son dönemde, her iki ülkenin yetkili makamlarınca defalarca düzeltilmesine rağmen, ısrarla sürdürülen birtakım dezenformasyon faaliyetlerinin, bu ziyaretimizle tümüyle boşa çıkartıldığını görmekten de karşılıklı olarak büyük memnuniyet duyduk. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Azerbaycan'la kaderini, mecraını, istikametini bir görmeye devam edecektir.Başta Karabağ sorunu olmak üzere Kafkasya'da huzur ve istikrarı tesis edecek her çabanın destekçisi olmaya bundan sonra da devam edeceğiz. Ama bunu yaparken, Azerbaycan'ın menfaatlerini de en az kendi menfaatlerimiz kadar büyük bir hassasiyetle koruyacağımızdan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bölgede herkesin menfaatine olacak bir barış ve huzur ortamının tesisi ve ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların akılcı çözümlerle tatlıya bağlanması noktasındaki gayretimizin temel değişmezi budur.''
'' BİLHASSA AZERİ KARDEŞLERİMİZİ UYARMAK İSTİYORUM''
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin çok yönlü olarak ve çıtası sürekli yükselen bir çizgide devam ettiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''İkili ticaret hacmimiz son dört yıldır ortalama yüzde 40 oranında artmış,
Eylül 2008 sonu itibarıyla 2 milyar doları aşmış durumda. Azerbaycan'ın petrol dışı sektörlerine yaptığımız 3 milyar dolar seviyesindeki yatırımla Azerbaycan'ın petrol dışı sektörlerinde en büyük yatırımcı ülke durumuna geldik. Bildiğiniz üzere Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi'ni ortak bir heyecanla yakın bir zaman önce faaliyete geçirdik. Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'ni yine bu dönemde gerçekleştirdik. Bir diğer önemli bölgesel
işbirliği projesi olan Bakü-Tiflis-
Kars Demiryolu Projesi, üstünde önemle durduğumuz bir projedir, inşallah hayata geçirildiğinde tarihi 'İpek Yolu'nu canlandıracak stratejik bir projedir.
Bu projeler iki ülkenin birlikte ilerlemesi anlamına gelen projelerdir, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kardeşliğin nişanesi olan ortak adımlardır. İlişkilerimiz daima bu dostluk ve kardeşlik temelinde sürecektir, bunun aksi düşünülemez. Bu vesileyle iki ülke arasındaki dostluğu, kardeşliği zedelemek, asılsız iddialarla ilişkileri soğutmak gayretinde olanlara karşı aziz milletimizi ve bilhassa Azeri kardeşlerimizi uyarmak istiyorum. Türkiye'nin dünyada ve bölgesinde yükselen bir değer olması, uluslararası meselelerde sözünü dinletmesi, şüphesiz bazı çevreleri rahatsız edecektir. Türkiye'nin ileri hedeflerini kovalarken yoluna çıkarılan bu engelleri aşması, böylesi akıl dışı iddialara karşı aklıselimin yürürlükte tutulması ile mümkündür.''
RUSYA FEDERASYONU VE POLONYA ZİYARETLERİ
Polonya ziyaretine de değinen Başbakan Erdoğan, ''İnanıyorum ki bu ziyaretimiz Türk ve Polonya halklarının daha da yakınlaşmasını sağlayacak çok hayırlı sonuçlar
doğuracaktır. Türkiye'nin AB üyeliğine ve bu sürece başından beri çok büyük destek veren Polonya'ya bu ziyaret vesilesiyle bir kere daha şükranlarımızı sunmaktan da memnuniyet duyduk'' diye konuştu.
''Rusya Federasyonu da son dönemde ilişkilerimizi en yüksek seviyeye taşıdığımız, hem bölgede, hem dünyada ağırlığı olan önemli bir ülke'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''16 Mayısta yaptığımız Rusya ziyareti, gerek dünya gündemi gerek bölge meseleleri ve gerekse ülkeler arası işbirliği imkanlarının bütün boyutlarıyla ele alındığı çok yararlı görüşmelerle geçti. Başbakan Sayın
Vladimir Putin ve diğer yetkililerle, başta Kafkasya bölgesinde barış ve istikrarın tesisi, ekonomik ilişkiler ve enerji projeleri olmak üzere pek çok konuda ortak yaklaşımlar geliştirdik. İki ülke arasındaki iyi ilişkilerin bölgesel istikrara önemli katkılarda bulunacağına olan inancımız bu ziyaret vesilesiyle daha da pekişti. Son yıllarda Rusya Federasyonu ile ekonomik ilişkilerimizde büyük bir canlanma yaşanıyor, özel sektörümüzün Rusya ile sıkı bağları, kayda değer bağlantıları var. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2008 sonu itibarıyla 38 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Ne var ki bölgesel potansiyelin, bundan çok daha büyük olduğu bir gerçek... Geleceğe dönük olarak, her iki ülke de bu potansiyeli en üst seviyede harekete geçirmek ve birlikte kazanmak yönünde bir kararlılık içinde. Bu seyahatimiz sırasında özellikle iş adamlarımızın yaşadıkları bazı sıkıntıların da ivedilikle çözüme kavuşturulması yönünde bir mutabakat sağlandı. Bütün bu gelişmeler doğrultusunda, iki ülke arasında, önümüzdeki döneme damgasını vuracak, bölge barışına ve istikrarına da çok boyutlu katkılar sağlayacak gelişmeler yaşanmasını muhtemel görüyoruz. Bölgedeki ülkelerin birbirlerini anlayabilmeleri, ortak menfaatler doğrultusunda işbirliği imkanlarını geliştirmeleri sadece Kafkasya'nın huzuru için değil, dünya barışı için de önemli fırsatlar getirecektir. Çünkü, bizim de içinde bulunduğumuz bu bölge, dünyanın enerji kaynaklarının önemli bir kısmının bulunduğu bir coğrafyadır.''