Başbakan Erdoğan, dün başlayan ''Barış Kültürü'' konulu yüksek düzeyli toplantıya katılmak üzere geldiği
Birleşmiş Milletler (BM) binasında,
İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri
Ekmeleddin İhsanoğlu ile bir araya geldi. BM Delege Salonu'ndaki görüşme, basına kapalı yapıldı.
Başbakan Erdoğan'ın, görüşmenin ardından, ''Barış Kültürü'' konulu toplantıda bir konuşma yaptı.
işte Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının tam metni
Sayın Genel Sekreter
Değerli Meslektaşlarım,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Bugün dünyamızın karşı karşıya bulunduğu en hassas meselelerden birini ele almak üzere biraraya gelmiş bulunuyoruz. Kıymetli Devlet Adamı ve kardeşim, Sayın Suudi
Arabistan Kralı'nın himayelerinde başlatılan Dinlerarası Diyalog girişimi vesilesiyle buradan sizlere seslenmekten büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Çok sayıda Devlet ve
Hükümet Başkanının bu Yüksek Düzeyli Toplantıya katılmaları, Sayın Kral'ın dinlerarası
diyalog meselesine gösterdikleri şahsi ilginin haklılığını da ortaya koymuştur. Tabiatıyla, böylesine değerli bir topluluğu biraraya getiren olgu hepimizin malumudur.
Bu olgu, uluslararası camiada başgösteren kutuplaşmanın, anlayış eksikliğinin ve ayrımcılığın ulaştığı tehlikeli boyuttur. Farklılıklara saygı gösterilmesi ihtiyacını karşılamak üzere atılacak adımların niteliği ve bunların kaydedeceği mesafe, önümüzdeki on yıllarda uluslararası ilişkilerin mahiyeti üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacaktır.
20'inci yüzyıla ait davranış kalıplarının artık geçerliliğini yitirdiği ve dünyamızın "
modern zamanlarda" birçok yeni risk ve tehditle karşı karşıya olduğu inkar edilemez.
Terörizm, kitle
imha silahlarının yayılması,
kaçakçılık ve örgütlü suçlar küresel boyutlar kazanmıştır.
Küreselleşme sayesinde yakın geçmişte üretimde ve
refah seviyesinde büyük ilerleme kaydedilmesine rağmen, bu refahın adil şekilde paylaşıldığı ve dünyamızın daha güvenli bir hale getirildiği söylenemez.
Hep birlikte yaşadığımız acı tecrübeler ışığında diyorum ki "hepimiz güvende değilsek, hiçbirimiz güvende değiliz".
Bu özellikle terörizm bakımından geçerlidir.
Bu fırsatla şu noktayı özellikle vurgulamak istiyorum:
Artık "iyi
terörist, kötü terörist" ayrımı tamamen ortadan kaldırılmalı, başkalarının teröristlerini barındırıp onlara
destek vermekten kaçınılmalıdır.
Kaynağı, gerekçesi ve hedefi ne olursa olsun, terörizm insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.
Biz inanıyoruz ki, "Kim bir insanı öldürürse sanki tüm insanlığı öldürmüş gibi olur, kim bir insanı kurtarırsa, tüm insanlığı kurtarmış olur".
Sözünü ettiğim risk ve tehditler uluslararası
işbirliği ve dayanışmayı her zamankinden daha fazla gerekli kılıyor.
Ancak bu risk ve tehditlere karşı ortak bir siyasi irade göstermekte yeterli derecede başarı kaydettiğimizi söyleyemeyiz. Özellikle uluslararası
toplumda görülen kutuplaşma, anlayış eksikliği ve ayrımcılığı ortadan kaldırmaktan hala uzağız. Bu yolda daha çok mesafe katetmek durumundayız.
Sayın Başkan,
Değerli meslektaşlarım,
Farklılıklara saygı gösterilmesi ihtiyacını hissederek bu alanda yeni bir girişim başlatan veya mevcut çabalara katkıda bulunmak isteyenlerin sayısında artış olması da memnuniyetle not edilmesi gereken bir gelişmedir.
Değerli Dostum ve kardeşim Sayın
Suudi Arabistan Kralı'nın başlattığı girişimi de bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bu konuda gösterdiği gayret için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Din adamlarımız, bu girişim çerçevesinde, Mekke'de 2008 Haziran ayında düzenlenen
Müslüman dinadamları toplantısına ve Madrid'de 2008 Temmuz ayında tertiplenen diyalog toplantısına katılmışlardır.
Bu girişimin, dinler ve kültürlerarası diyalog çabalarına büyük bir katkı sağlayacağı şüphesizdir.
Dün ve bugün
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda tertiplenen Yüksek Düzeyli Toplantıda yapılan görüş alışverişinin, uluslararası toplumun artan hassasiyetinin bir göstergesi olarak algılanmasının uygun olacağını düşünüyorum.
Bu alanda yürütülen diğer girişimler de artık mesajın anlaşıldığının, kutuplaşma ve çatışmanın çözüm olmadığı gerçeğinin görüldüğünün birer ifadesidir.
Tüm bu girişimlere ve bunları destekleyenlere kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.
Bunlar arasında,
Pakistan ve Filipinler'in yürüttükleri girişim ile, Kazakistan'ın düzenlediği "Ortak Alem: Farklılıklar Yoluyla İlerleme" konferansını özellikle zikretmek istiyorum.
Türkiye; özel coğrafi konumundan, zengin tarihinden ve kültürel birikiminden dolayı bu konuda ayrı bir sorumluluk hissi taşıyor.
İspanya Başbakanı Sayın
Zapatero ile birlikte başlattığımız Medeniyetler İttifakı girişimine özel bir önem atfediyoruz.
Medeniyetler İttifakı, BM Genel Sekreterinin desteğiyle bir BM süreci haline gelmiştir.
Genel Sekreter tarafından eski
Portekiz Cumhurbaşkanı Jorge Sampaio (HORGE SAMPAYO) İttifakın Yüksek Temsilciliğine atanmış, BM çatısı altında kurulan Dostlar Grubu da giderek gelişmiştir. Medeniyetler İttifakı, bugün itibariyle 78
ülke ile 13 uluslararası kuruluşu bünyesinde barındırmaktadır.
Tüm bu gelişmeler, İttifakın ilke ve hedeflerinin uluslararası toplum tarafından her geçen gün daha da kuvvetle desteklendiğini göstermektedir.
Medeniyetler İttifakı;
demokrasi,
insan hakları ve yasaların hakimiyeti gibi bizleri birleştiren temel değerlerin, kültürel farklılıklarımızdan daha güçlü olduğunun bir kanıtıdır.
Daha önce değindiğim iki aşırı ucun yarattığı potansiyel tehlikenin
kontrol altına alınabilmesi için, bu alanda mevcut olan tüm girişimlere ihtiyaç vardır.
Bunların başarılı olmasına elbirliğiyle katkıda bulunmalıyız. Bu girişimleri,
rekabet içinde gelişen çalışmalar olarak değil, birbirini destekleyen ve tamamlayan süreçler olarak görüyoruz.
Sözkonusu her bir süreç kendi mecrasında yürümeli ve göreceli üstünlüğe sahip olduğu alanda katkısını sürdürmelidir.
Medeniyetler İttifakı da BM çatısı altında katkısını geliştirmeye çalışacak ve özellikle resmi icraat ve söylemlerin ılımlı ve sorumlu bir çerçevede tutulmasını sağlamaya gayret edecektir.
Dostlar Grubu üyeleri, hazırlamakta oldukları
Ulusal Planlar yoluyla hem ittifakın amaçlarının kendi kamuoylarına duyurulmasını temin edecekler, hem de özellikle medya,
gençlik, eğitim ve göç alanlarında ortak projeler üreterek günümüzün diyalog eksikliğine çözüm bulmaya çalışacaklardır.
Geleceğe güvenle bakabilmemiz için tutarlı bir vizyonumuz olmalıdır.
İfade özgürlüğü ile
inançlara saygı ilkelerinin bağdaştırılması hususu bu meyanda akla gelen en önemli unsurlardan biridir. İfade özgürlüğü,
medeniyetimizin vazgeçilemez unsurları arasındadır ve diğer özgürlüklerin de temelidir.
Ancak bu özgürlüğün, hoşgörü ve birarada yaşama kültürünü güçlendirecek şekilde ve sorumluluk anlayışı içinde kullanılması gerektiğine inanıyorum.
Zira, inanç özgürlüğü ve dini değerlere saygı da yine, medeniyetimizin temel ilkeleri arasında yeralır. Burada kastettiğim, eleştirme veya
sorgulama hakkının kısıtlanması değildir.
Özgür toplumlarda sorgulama hakkı kutsaldır.
Ancak,
ifade özgürlüğü ile ayrımcılığa ve hatta şiddet kullanımına
teşvik eden kışkırtıcı tutumlar arasındaki çizginin zaman zaman çok inceldiğini de üzülerek görüyoruz.
Son yıllarda yaşadığımız Karikatür Krizi benzeri gelişmeler, ifade özgürlüğü kavramıyla izah edilemeyecek ölçüde kışkırtıcı olmuştur.
Ortaya konulan düşüncelerin, farklı kültürlerde, farklı dinlerde, farklı coğrafyalarda ne tür etkilerinin olacağı mutlaka ve mutlaka dikkatle incelenmelidir.
Birbirimizi daha iyi anlamamız, hassasiyetlerimize karşılıklı olarak saygı gösterebilmemiz ve bize benzemeyenleri "öteki" diye nitelendirmek yanlışından kurtulmamız ancak böylelikle mümkün olabilir.
Küresel huzur için Arap-
İsrail ihtilafının çözümlenmesine ve Irak'ın kalıcı biçimde istikrara kavuşturulmasına ihtiyacımız olduğunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Evrensel olduğuna inandığımız değerler temelinde tüm insanlık için, ırk, dil, din ayrımı gözetmeksizin ortak bir medeniyet bağının sözkonusu olduğunu icraatımız ve söylemimizle ortaya koyabilmeliyiz. Aksi yöndeki tüm söylemlere, tüm çabalara ve tüm girişimlere rağmen, bizler, şunu yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz. Birlikte yaşamak mümkündür.
Farklılıkları birer zenginlik olarak görmek mümkündür. Çatışma kolay olan, uzlaşma ise zor olandır. İnanıyorum ki, bizler, bütün samimiyetimizle ve kararlılığımızla bu zor olanı gerçekleştireceğiz.
Konuşmama hepinizi 2009 yılında
İstanbul'a davet ederek son vermeyi arzu ediyorum.
Bildiğiniz gibi, Medeniyetler İttifakı İkinci Forumu 2-3
Nisan 2009 tarihlerinde iki kıtayı ve üç semavi dini sinesinde barındıran bu şehirde yapılacaktır.
Sizleri İstanbul'da en iyi şekilde ağırlayabilmekten ve bu önemli görüş alış-verişimizi İstanbul Boğazına nazır bir konumda sürdürebilmekten büyük mutluluk duyacağım.
Bir kez daha bu buluşmayı sağladığı için değerli kardeşim Suudi Arabistan Kralı'na teşekkür ediyor, başarılar diliyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.