Birkaç yıldır Türk askerini
Barzani,
Talabani ve
PKK da dâhil olmak üzere
Kuzey Irak'taki neredeyse tüm unsurların karşısına dikmek isteyenler dinlenilmiş olsa idi şu ana kadar çok sayıda şehit vermenin yanında Barzani, Talabani ve PKK'yı büyütmüş, kendi ellerimizle Irak'ın kuzeyinde bir
Kürt devletine de yol açmış olacaktık. Dünya ile bozulan ilişkilerimiz de kayıplarımızı taçlandıracaktı. Sayıları azalmış olmakla birlikte Türk askerinin Erbil'e, hatta
Kerkük'e kadar uzanması gerektiğini savunanlar hâlâ var.
Temel hataları ise gücü sadece askerî güç olarak görmeleri. Oysa son operasyonlar askerî gücün dahi sadece askerî güçte gizli olmadığını açıkça ortaya koydu. Barzani'ye ve Talabani'ye karşı bir tek kurşun dahi sıkılmadığı halde bu ikiliden biri
Türkiye'nin yanına çekilirken Barzani yalnızlaşmaya başladı. Bu arada Kürt devleti hayalleri de ciddi yaralar almakta.
Irak
Kürtlerini bağımsız bir devlet konusunda ümitlendiren, kendi güçlerinden çok ABD'nin 2003'ten sonra verdiği açık
destek ve Irak'ta oluşan olağanüstü işgal dengelerinin onlara sağladığı olağandışı fırsatlardı. Kürt liderlerden
Celal Talabani Irak'a
cumhurbaşkanı olurken,
Mesut Barzani Irak'ın kuzeyinde Bölgesel Kürt Yönetimi'nin başına geçti. Kuzey Irak'ta tüm makamlar Talabani ile Barzani'nin adamları arasında paylaştırılırken
Bağdat'ta bazı bakanlıklar da dâhil olmak üzere Kürtler nüfus ve güçlerinin çok ötesinde temsil edilmeye başladılar. Araplar birbirlerini 'yerken' ve Türkmenler bir türlü birleşemezken Kürtler fırsattan istifade önce Kerkük'ü, ardından da Musul da dâhil olmak üzere tüm Kuzey Irak'ı ele geçirmenin hesabını yaptılar. Konjonktürün ilelebet onların lehine olamayacağını bildikleri için özellikle Kerkük konusunda adeta 'yangından mal kaçırır' gibi davrandılar. Arapların ve Türkmenlerin haklarını görmezden gelen bu telaşlı çabayı engelleyebilecek tek
ülke Türkiye idi. Ancak Türkiye de Irak'ın işgalcisi ABD ile 1
Mart Tezkeresi'nden sonra büyük sorunlar yaşıyor, ilişkiler tarihteki en düşük seviyelerinden birine geriliyordu. Mesut Barzani mevcut şartları uzatabilmek için 3 temel hususa odaklandı: İlk olarak ABD ile Türkiye'nin arasının düzelmemesi, hatta daha da bozulması için uğraştı. Örneğin 'çuval olayı'nda Amerikalıları kışkırtan ve yanlış bilgiler ile Amerikalıları Türk askerlerinin üzerine 'salan' Iraklı Kürtlerdi. Sonrasında Amerikalıları 'Türk tehdidi' konusunda aşırı senaryolar üreterek "ya onlar ya biz" diye tehdit etmeye kalkan da Barzani oldu. Barzani (ve Talabani) bu hesaplarında
Washington'daki bazı siyasilerin de yardımıyla başarılı oldular. Böylece Türkiye'nin 'cezalandırılma süreci' bir süre daha uzatılmış oldu. Barzani'nin dikkat ettiği ikinci husus ise Irak ile Türkiye'nin arasını açmak ve ilişkileri burada da bozabilmekti. Bunun için özellikle Şiiler ile pazarlık yapan Barzani, Irak Meclisi'ndeki Kürt kökenli milletvekillerinin çeşitli konularda Şii Araplara verdiği desteği
şantaj gibi kullandı. Bu şantajlar bir süre işe de yaradı. Ve son olarak Barzani'nin üçüncü hedefi Kürt-Türk kutuplaşmasını kontrollü ve uzun dönemli bir
kriz haline getirebilmekti. Iraklı Kürtler asıl düşmanın Türkiye olduğunu bilmeli, ancak bu kutuplaşma Türklerin sınırı aşmalarına neden olmamalıydı. Böylece
modern anlamda bir Kürt milliyetçiliği oluşturulabilirdi. Barzani'ye bu konuda en çok yardımcı olan Türkiye olmuştur. Barzani ne zaman Türkiye karşıtı provokatif bir açıklamada bulunsa
Ankara o sertlikte karşılık verdi. Barzani'nin konuşmaları Ankara'da hak ettiğinden çok daha fazla yankı buldu. Böylece Iraklı Kürt lider Türkiye'yi kızdırarak Kürt milliyetçiliğini büyütme stratejisinde hedefine ulaşmış oluyordu.
'Kürt devleti' hayalleri de ciddi zarar gördü
Kâğıt üzerinde mükemmel görünse de başkasının gücüne dayanarak amaçlarına ulaşmaya çalışan her
siyasi hareket gibi Irak Kürt hareketi de hırsının kurbanı oldu. Lehine olan mevcut şartlardan yararlanarak diğer aktörleri ikna etmek yerine Türkmenler, Araplar ve komşu ülkelere meydan okuyan Kürt liderlerin 'rüyadan uyanmaları' uzun sürmedi. 5
Kasım 2007 Washington Zirvesi büyüyü bozan 'dönüm noktası' oldu. Başkan Bush'un "PKK Türkiye, Irak ve ABD'nin ortak düşmanıdır." sözleri ABD ile Türkiye arasında buzları eritirken, ABD'nin Türkiye'ye olan desteği hava operasyonlarında çok net bir hal aldı.
Türk jetleri Irak topraklarını ve Barzani'ye göre 'Kürdistan'ı vururken hayli Kürt devletinin koruyucusu olduğu düşünülen Amerikalılar Türklere karşı çıkmak bir yana destek oluyorlardı. Barzani'nin ilk tepkisi
Amerikan Dışişleri Bakanı Rice ile görüşmeyi reddetmek oldu. Böylece Türkiye-ABD ilişkilerindeki
makas kapanırken, bu kez açılan makas ABD ile Barzani arasındaydı. Talabani pragmatik bir lider olarak değişimi ilk fark eden kişi oldu. Ankara-Washington-Bağdat arasındaki yakınlaşmanın Kuzey Irak'taki olası faturasını fark ederek hava operasyonları konusunda ılımlı mesajlar vermenin yanı sıra Kerkük konusunda da pozisyonunu Ankara'ya yaklaştırdı. Ancak Barzani geleneksel ve kısmen de inatçı bir lider olarak değişime meydan okumayı sürdürdü. Tüm dünyanın '
terörist' ilan ettiği bir örgütün
terör örgütü olmadığını iddia edecek kadar ileri gitti. ABD'nin ve Bağdat'ın düşmanı olarak ilan ettiği PKK'nın yanında yer almanın maliyetini terör örgütü ile ödemeyi adeta göze aldı. Böylece hava operasyonlarında yara alan sadece PKK değil, onu destekleyenler de oldu.
Kara operasyonu ise PKK'nın olduğu kadar Barzani'nin yalnızlığını da derinleştirdi. Barzani'nin operasyonu "PKK'ya değil, Kürt halkına karşı yapılmış bir işgal girişimi" olarak değerlendirdiği dakikalarda diğer Kürt lider ve aynı zamanda işgal edildiği iddia edilen ülkenin Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nın Ankara davetini resmî olarak kabul ediyordu. Dahası Talabani de, Irak Başbakanı da PKK'yı bir terör örgütü olarak ilan edip "Irak'ın düşmanı" sayıyorlardı.Barzani yönetiminin kara operasyonu nedeniyle ABD'yi suçlaması Barzani ile Washington ilişkilerindeki soğumayı da gözler önüne seriyor.
Özetle Türkiye operasyonlarını sadece PKK'ya karşı yapsa da, zarar gören sadece terör örgütü olmadı. PKK'nın yanında yer almakta direnen Barzani ve Irak'ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurma hayalleri de operasyonlarla birlikte ciddi zararlar gördü. Türkiye geçmişteki hatalarını tekrarlayıp gücünü sadece namlunun ucunda görmez, tepkisel siyasete geri dönmeyip ulusal gücünün asıl kaynağının diplomasi ve siyasette olduğunu anlar ise PKK ile birlikte Barzani'nin gücünü aşan hayalleri de adım adım tarih olacaktır. Akılcı adımlarla Kuzey Irak'ta ilerleyen bir Türkiye sadece kendi güvenliğini değil, Irak'ın bütünlüğünü de korumuş olacaktır.
DR. DAVUT ŞAHİNER / ULUSLARARASI GÜVENLİK UZMANI - ZAMAN