Karadağ’ın
Kuzey Iraklı
Kürt liderler Celal
Talabani ve Mesut
Barzani ile yakınlığını bilen
Özal,
mülakatın sonunda onlara sıcak bir
mesaj verdi.
Türkiye’nin mini bir
Amerika olduğunu, bu topraklarda Boşnaklar, Arnavutlar, Çeçenler, Çerkezler,
Kürtler, Araplar dâhil farklı etnik kökene mensup birçok insanın yaşadığını vurguladı. Ardından da “Mesela benim babaannem Pötürgelidir. Pötürge’de Kürtler yaşarmış. Belki benim babaannem bile Kürt olabilir.” dedi.
Çan
kaya Köşkü’nden ayrılan gazeteci Karadağ, bir saat sonra
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü
Kaya Toperi’yi arayıp “Sayın Özal’ın sözlerini Talabani ve Barzani’ye anlattım. Özal ile görüşmek istiyorlar.” dedi. O dönemdeki bir görüşme Talabani ve Barzani ile kurulacak ilk resmî temas olacaktı.
Turgut Özal, “Ben görüşmeyeyim.
Dışişleri görüşsün.” dedi. 1991’in ilk aylarında Talabani ve Barzani’nin Türkiye ile ilk teması işte böyle başladı. Dışişleri yetkilileri ile görüşmelerinden birkaç ay sonra ikisi de
Çankaya Köşkü’nde Özal ile görüştüler. Başlangıçta Özal’ın bu görüşmelerine sert tepki gösteren dönemin başbakanı Süleyman
Demirel de, onlarla görüşmeler yaptı.
Bu görüşmelerden sonra 1992’de hem Talabani’ye, hem Barzani’ye kırmızı pasaport verdi Türkiye. Her ikisi de, Türkiye’nin
Kuzey Irak’ta
PKK’ya yönelik
sınır ötesi operasyonlarına
destek sözü verdiler. O günlerde Özal’ın talimatıyla Cumhurbaşkanlığı
Basın Sözcüsü Büyükelçi Kaya Toperi ve dönemin Olağanüstü Hal Bölge Valisi
Necati Çetinkaya, Barzani’nin
Habur’un güneyindeki karargahına gittiler. Bölgedeki Kürtlerin ihtiyaçlarını ve Türkiye’nin yapabileceği katkıları tespit amacını taşıyan bu gezide Barzani, Toperi ve Çetinkaya’ya aynen şöyle dedi: “Bana babamın vasiyetidir. Babam Türklerle iyi geçin, Türklersiz başarılı olamazsın demiştir.”
Orgeneral Eşref
Bitlis’in
Jandarma Genel Komutanı olduğu bu dönemde
terör mücadelesinde Talabani ve Barzani ile oldukça yakın diyaloglar kuruldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri 1992’nin
Ekim ayında Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik ilk büyük sınır ötesi operasyonu yapınca Talabani ve Barzani’ye bağlı
peşmerge güçleri de buna katıldı. Orgeneral Bitlis,
bölgede bir daha PKK’nın varlık göstermesini engellemek için 1992 yılı aralık ayında Barzani ve Talabani ile Kuzey Irak’ta görüştü. Yanında dönemin Asayiş
Kolordu Komutanı Korgeneral Necati Özgen vardı. Onları taşıyan askerî helikopter Zaho’yu geçince Korgeneral Özgen’e dönen Orgeneral Bitlis’in, “Biz şu anda Kuzey Irak’a giden ilk iki Türk generaliyiz.” demesi boşuna değildi. Türkiye’nin kuracağı karakollara Barzani ve Talabani’ye bağlı güçleri yerleştirmek düşüncesi böyle doğdu.
O dönemde ilişkiler genelde olumlu bir seyir izledi. Hatta 1993’te yaşanan ilginç bir olayı, iki hafta önce
Ankara’da görüştüğümüz
emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu anlattı. PKK’nın 12
Aralık 1993’te sınırdaki Üzümlü karakoluna saldırı düzenlemesi üzerine Pamukoğlu komutasındaki askerî birliklerin takip ettiği 86 PKK’lının Barzani’ye bağlı bir köyde saklandıkları bilgisi geliyor. Ne yapılması gerektiği Ankara’ya sorulunca, Asayiş Komutanı Korgeneral
Hasan Kundakçı’yı arayan dönemin
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan
Güreş, “Pamukoğlu Paşa’ya söyle. Barzani’nin bir adamının dahi kılına zarar gelmesini istemiyorum.” diyor.
Özellikle Barzani ile kurulan bu sıcak ilişki, 1997-98 dönemi boyunca da sürüyor. O dönemde Asayiş Komutanı olarak
Güneydoğu’da görev yapan emekli Orgeneral
Çetin Doğan, bu konuda ilginç bilgiler veriyor. 23
Mart 2006’da
İstanbul’da katıldığımız bir toplantıda konuşan Orgeneral Doğan, Barzani’nin Türkiye’ye yaptığı hizmetlerden büyük bir övgüyle söz etti. Doğan, bir süre sonra Aktüel dergisinde yayımlanan röportajında da aynı düşüncelerini tekrarladı: “Talabani ile Barzani’yi aynı kefeye koymamalıydık. Çünkü Barzani aktif şekilde bizimleydi. Onun adamlarıyla hava indirme harekâtları bile yapıyorduk.”
1997’de Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’ın 400 kilometre içine girdiğinde Barzani güçlerinin de TSK’nın emrine girdiğini belirten Doğan şu ilginç olayı da aktarıyor. Barzani, “Talabani güçleri ve PKK bana saldırırsa Türk
Ordusu ne yapacak?” deyince Doğan; “Sana yardıma geliriz.” cevabını vermiş. Nitekim TSK Kuzey Irak’tan çıkacağı gün Barzani’den “
Saldırıya uğradık.” haberi geliyor. TSK birlikleri yardıma yetişiyor, hatta bir asker şehit oluyor. Doğan, “Bu olay, özel ve gizli bir harekâttı. Medyaya yansımadı ama gizli servisler bilir. Sonra, Barzani ile Kuzey Irak’ta üs kurduk.” diyor.
Son olarak İstanbul’da
1. Ordu Komutanı iken 2003’te emekli olan Orgeneral Doğan, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yapılanması hakkında da şöyle diyor: “
Bağımsız bir devlete gitmediği sürece Kürtlerin kazanımları Türkiye için sorun olmamalı.
Kürdistan deyiminden de rahatsız olmamıza gerek yok, bu bir coğrafî isim. Zor zamanlarında Boşnaklara, Arnavutlara yardıma gittiğimiz gibi Kürtlere de gidecektik. O yüzden Barzani’ye benim akrabamsın dedim. Kürtler bizim akrabamız.”
Mesut Barzani de 26
Eylül 2005 tarihinde
Vatan gazetesinde yayımlanan röportajında, “Aile dostumuzdur.” dediği Orgeneral Doğan ile bu yakınlığını anlatırken şöyle diyor: “Bizim heyetimiz Turgut Özal’a ilk gidişinde yanında Genelkurmay’ı temsil eden bazı
paşalar da vardı. Çetin Doğan’la ilk orada tanıştım.”
Ne var ki şu günlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Barzani ve Talabani ile ilişkileri biraz gergin bir seyir izliyor. Bu,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Yaşar Büyükanıt’ın, “Onlarla görüşmeyiz. Çünkü PKK ile ilişkideler.” açıklamasıyla doruğa çıktı. Güneydoğu’da terör mücadelesinde görev alıp Talabani ve Barzani ile görüşmeler yapan bir diğer
komutan olan emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’ya göre, ilişkilerin bozulması 1998’den itibaren başladı. Kundakçı, Kuzey Iraklı Kürtlerin ABD ile stratejik müttefiklik ilişkileri geliştikçe Türkiye’den koptuklarını belirtiyor. Geçmişte de zaman zaman inişli-çıkışlı seyirler izlemiş olan ilişkilerin yeniden düzelip düzelmeyeceğini zaman gösterecek.
Faruk Mercan -
Aksiyon