Muhalefet partileri ile iç güvenlik paketi konusunda aynı düşünceye sahip olduklarını aktaran Metin Feyzioğlu, “Bu yasa ile yapılmak istenen, perdeleme altında tamamen muhalif duruş sergileyen, söz söyleyen, şiddetsiz ifade hürriyetini kullanan kişileri bastırmaktır. Önleyici şekilde gözaltına almaktır. Vali ve kaymakamları adli soruşturmada savcının üzerine çıkarmaktır. Dünyanın hangi demokratik ülkesinde yargının soruşturmaya ilişkin yetkilerinin valiye devredilmesi sureti ile terör ile mücadele edilmiştir. Terör ile mücadele etmemiz için gerekli olan demokrasidir, insan hak ve özgürlükleridir. Demokrasiyi askıya alarak terör ile mücadele edilmez. Terörün ocağına biraz daha odun atılır.” dedi.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, bazı baro başkanları ve avukatlar iç güvenlik yasa paketi konusunda düşüncelerini aktarmak için Meclis'te muhalefet partileri ile görüştü. Feyzioğlu görüşmelerin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi Çankaya Kapısı’nda basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Polise ve askere molotof, tuğlalarla, sopalarla, taşlarla saldırılmasını hiç kimsenin kabul etmediğini vurgulayan Feyzioğlu, “Mevcut kanunlar zaten bu sayılan araçları ve daha nicelerini silah olarak kabul edilmesine elverişlidir, hiçbir engel yoktur. Polisin meşru müdafaa hakkı çerçevesinde zaten orantılı güç kullanması yetkisi dahilindedir. Mevcut kanunlarla çözülemeyecek bir husus söz konu değildir. ‘Molotof kokteylini silah olarak düzenliyoruz’ gibi cümleler filli sıkıyönetimi meşrulaştırmayı amaçlayan perdeleme cümleleridir. Çarpıcı gerçek şudur; bu yasa teklifi ile yargı yürütme ile birleştirilmektedir. İşte karşımızdaki buz gibi gerçek budur. Türkiye’nin demokratikleşme yolculuğunun bütün durakları ve bu duraklara varılıncaya kadar çekilmiş olan bütün ızdıraplar adeta hiçe sayılmak istenmektedir. Öyle ki 1215’de kabul edilmiş olan ve 800. yılını hep birlikte kutlamaya hazırlandığımız Magna Carta’nın bile bazı yönleri ile gerisine düşülmektedir. Biz aklıselimin galip gelmesini ve teklifin geri çekilmesini diliyoruz. Siyasi iktidarın ülkeyi yönetilemez hale getirip ateşe atmamasını ümit ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
“ŞİDDETSİZ İFADE HÜRRİYETİNİ KULLANAN KİŞİLERİ BASTIRMAKTIR”
İç güvenlik yasa paketi konusunda Meclis'teki bütün muhalefet partilerinin aynı düşüncede olduğunu ve kaygılarını paylaştıklarını aktaran Feyzioğlu, “Molotof kokteyli zaten silahtır. Polise taş atarsanız sopa ile saldırırsanız zaten silah kullanmış olursunuz. Bugün polisin sahip olup da kullanmadığı ya da kullanıp da aşırıya kaçtığı yetkileri konuşuyoruz. Bu yasa ile yapılmak istenen bu perdeleme altında tamamen muhalif duruş sergileyen, söz söyleyen, şiddetsiz ifade hürriyetini kullanan kişileri bastırmaktır. Önleyici şekilde gözaltına almaktır. Vali ve kaymakamları adli soruşturmada savcının üzerine çıkarmaktır. Dünyanın hangi demokratik ülkesinde yargının soruşturmaya ilişkin yetkilerinin valiye devredilmesi sureti ile terör ile mücadele edilmiştir. Terör ile mücadele etmemiz için gerekli olan demokrasidir, insan hak ve özgürlükleridir. Demokrasiyi askıya alarak terör ile mücadele edilmez. Terörün ocağına biraz daha odun atılır.” şeklinde konuştu.
“BU YASAYA KARŞI ÇIKMAK VATANA HİZMETTİR, NAMUS BORCUDUR”
“Barolar ve avukatlar olarak eylemsel faaliyetler içerisinde olacak mısınız?” sorusuna Feyzioğlu, “Biz halkımızı başımıza gelecekler konusunda bilgilendirmeyi görev edindik. Türkiye’de bu teklifinin yasalaşması durumda artık diktatörlüğe doğru birkaç adım daha atılacağını halkımıza izah edeceğiz. Bu yasaya karşı çıkmak vatana hizmettir, namus borcudur. Vatansever bu yasaya karşı çıkmak demektir ama diktatörlük isteyenler elbette bu yasayı alkışlayabilirler. Dünyada bütün diktatörler ve diktatörlükler düşüncesini açıklayana vatan haini diyerek iş başına gelmişler.” şeklinde cevap verdi.
“TÜRKİYE’DE AYRIMCILIĞIN EN İLERİ NOKTASINA VARILMIŞTIR”
“Adalet ve Kalkınma Partisi ile bu konuda bir temasınız oldu mu?” sorusuna ise Feyzioğlu şu şekilde cevap verdi: “Bizimle pek temasa geçtiklerini ve yazılarımıza cevap verdiklerini söyleyemiyoruz. Gerek iktidar partisi, gerek iktidar partisi için oy toplamaktan ve bu anlamada yeminini hiçe saymaktan çekinmeyen cumhurbaşkanı sadece kendisini alkışlayanları vatandaşları olarak görmekte, kendisine öneri getirenleri bile vatandaş sınıfından saymamaktadır. Türkiye’de ayrımcılığın en ileri noktasına varılmıştır. Türkiye’de iktidar partisini alkışlamayıp, düşüncesini öneri düzeyinde bile dile getiren herkes artık iktidarın gözünde ikinci sınıf vatandaştır. ‘ya sev, ya terk et’ faşist cümlesini fütursuzca kullanmaktadırlar.”