İŞTE O RÖPORTAJ:
2009 yılında “O dört er böyle öldü: Pimini çekip bombayı verdi.” Başlıklı haberinizle Sedat Simavi ödülünü aldınız. Ödüle layık görüldüğünüzde neler hissettiniz?
Aslında bu haberden ödül almak istemezdim. Çünkü bu çok acı bir haberdi . Evet ödül büyük bir ödül. Ancak askerler ölüyor, siz pimini çekip bombayı eline veriyorsunuz ve dört kişi ölüyor. Dünya’nın hiçbir yerinde hiçbir
gazeteci böyle bir haberden ödül almak istemez. Ben ödül almak isterdim ama açıkçası bu haberden değil. Buruk bir duygu bırakıyor insanda. Mutlu olamıyor insan. Önemli ve ses getiren bir haberdi ama ödül aldığım için mutlu değilim. Bu ödülü evimde hiç görmeyeceğim bir yere koydum. O ödüle baktığımda benim aklıma Sedat Simavi ödülü değil de, o dört şehit geliyor.
Neden bütün belgeler Baransu’ya geliyor? Ya da Baransu buluyor?
Ben yazabildiğim için bana geliyor. Sizle görüşmeye gelmeden önce beni aradılar, tanışmak istediklerini söylediler. Gittim, önemli mevkilerde olan kişilerdi. Bana güvendiklerini ve yayınlatmak istedikleri şeyler olduğunu söylediler. Bende kabul ettim. Eğer siz yazarsanız haber sizi bulur. 1994’ten beri gazeteciyim. O zamandan beri asker tanıdıklarım var.
Gazetecilikte haber sizi bulur, yeter ki cesaretli olun.
Sizin yayınladığınız bu haberleri, belgeleri neden diğerleri yayınlayamıyor?
Gazeteci benim haberimin üzerine bir şey koymalı. Oysa bugün biz bir şey yazıyorsak, bunu nasıl yalanlarız derdinde şimdiki gazeteciler.
Genelkurmay başkanı her yerde konuşuyor. Soru soramıyorlar. Söylenilen her şeyi yazıyorlar. Soru sormaktan bile korkuyor gazeteciler. Ben Genelkurmay başkanıyla
röportaj yapayım da baksınlar bakayım nasıl ses getiriyor. Elinde belge olanlar bile o gazetecilere vermez. Yayınlanmayacağını bile bile niye versinler ki?
Mehmet Baransu bir kişi mi, cemaat mi, grup mu, derin devlet mi? Kim? Ülkeyi sarsan belgeleri nereden buluyor? Gücü nereden geliyor?
Mehmet Baransu sıradan bir kişilik. Benim telefonlarımı PKK’lı diye dinlediler. Van Jandarma İl
Alay Komutanı benim telefonlarımı dinletti. Eğer bir grupla bağlantılı olsam ortaya çıkarırlardı. Bir cemaatin, bir örgütün elemanı olmadığım için bu kadar rahat yazıyorum. Bende bir güç falan yok. Bu bir gazetecinin işi. Bu benim işim, yapmam gerekenler. Maalesef
ülke öyle bir ülke ki olaylar büyütülüyor.
İlker Başbuğ’a, Erdoğan’a korktuğunuz için farklı haberler yaparsanız işte o zaman siz gerçek gazeteci sayılmazsınız. Benim gözüm de Baş
bakan’ın,
Genelkurmay Başkanı’nın vatandaştan hiçbir farkı yok. Vatandaşı nasıl eleştiriyorsak onları da öyle eleştireceğiz. Devletin kurumdan önemli biri mi olduğu beni ilgilendirmiyor. Benden nasıl
hesap soruyorsa devlet, aynı şekilde o insanlardan da sormalı. Olaya böyle bakıyorsanız işte o zaman gerçek gazetecisinizdir. Bana diğer gazeteciler çok cesaretlisin dediğinde, ben de siz işinizi yapmıyorsunuz o zaman diyorum. Ben işimi yapıyorum, onlar işini yapmıyor. Ben korkmuyorum, onlar korkuyorlar.
Hakkınızda soruşturmanın gizliliğini ihlal kapsamında birçok dava açıldı. Bu davalar sizi tedirgin ediyor mu?
Hiç tedirgin değilim, tedirgin olsam işimi yapamam. Gizli belge yayınlamaktan on yılla yargılanıyorum. Böyle iki tane davam var. Genelkurmaya
hakaretin cezası da beş-on yıl. Nerdeyse tutuklanacaktım bir ara, biliyorsanız. Ben hukuksuz işler yapan insanlardan korkmuyorum. Yarın öbür gün bu hukuksuz işlere
imza atan herkes hesap verecek. Beni hukuksuz yere içeri tıkmak isteyen savcı da hesap verecek. Size ilginç bir şey anlatayım. Hiç yayınlanmadı bu. Beni tutuklamak isteyen savcı bir ay sonra yazmadığım bir yazı için benim hakkımda dava açmış. Bir haber var, altında benim ismim yok. Mahkemede hâkim bana böyle bir haber yapmışsın dediğinde de “ben hatırlamıyorum öyle bir haber, getirin gösterin” dedim. Yazmadığım bir haberin neyini savunayım? dedim. Şimdi böyle bir savcı bugün olmasa da yarın mutlaka hesap verecek. Bir gün hesap vermeyeceğini sanıyorsa yanılıyor. Mehmet Baransu, ondan en kısa zamanda hesap soracak. O, Dursun Yılmaz’ dan bir gün hesap soracak. Benim içeri girmem hiç önemli değil ama hukuku zorlarım. Belki de benim sayemde basın özgürlüğüyle ilgili bir
takım değişmeler olur. Ben bunu göze alarak yazıyorum. İnsan devletinden, hukuktan korkar mı? Yanlış bir şey yapmadıysanız korkmanız gereken hiçbir şey yok. Benim davalarım sadece
Türkiye’de değil dünyanın her yerinde takip ediliyor.
Tehditler alıyor musunuz?
Oluyor tabiî ki. Ama yapacak bir şey yok. Her meslekte böyle tehdit alan insanlar olur. Çok üzerinde durmaya gerek yok bence.
Sizin yayınladığınız belgelerin neredeyse tamamı sonradan soruşturmaya konu oluyor. İnsanlar tutuklanıyor. Bu derece sağlam belgelerin kaynakları size neden güveniyor?
Ben kimseyi satmadım şimdiye kadar. Yani ben biriyle görüştüğümde eşim dahi bilmez kiminle görüştüğümü. Birçok
mahkeme oldu şimdiye kadar ama ben hiçbir zaman söylemedim belgeleri kimden aldığımı. O güveni zamanla oluşturuyorsunuz. Devletin içinde Mehmet Baransu’dan daha cesaretli insanlar var ki bunlarla uğraşıyorlar, bu belgeleri alıyorlar, getiriyorlar ve veriyorlar. Benim yayınlamam önemli değil. Bana o belgeleri getiren insanların yaptıkları daha büyük bir iş. Devletin asıl bunu dikkate alması gerekiyor. Dünya değişiyor. Yeni nesil yetişiyor. Bu elli yaş üzeri
zombilerin değişmesi gerekiyor. Ben zombi diyorum onlara. Değişecekler. Değişmezlerse on sene sonra
tasfiye olacaklar. Bunlar yerine demokrasiden yana, hukuktan yana, özgürlükten yana insanlar gelecek.
Türkiye’de yaşananları değerlendirdiğimizde sizce ortaya çıkan sonuç nedir?
Türkiye iyi günler görecek. 15 sene önce hukuk dalında o kadar çok skandallar yaşandı ki inanılmaz şeyler oldu. İnsanların yaşı tutmuyor diye yaşları yükseltildi ve asıldılar. Türkiye böyle bir yerden geliyor. Ama değişecek, değişmeye mecbur, değişimi de görüyoruz.
Taraf gazetesi medyadaki anlayışı değiştiriyor. Devlet kutsaldır ama birey daha kutsaldır anlayışı yerleşiyor. İnsan önemli olmazsa devlet kalmaz.
Taraf Gazetesi’nin diğer gazetelerden farkı nedir?
Bağımsızız, hiç kimse değiliz. Bizi arayıp tehdit edemezler. Devletle bir ilişkimiz yok.
Cemaatlerle bir ilişkimiz yok.
Aydın Doğan gibi elimiz kolumuz her yerde değil. Şirketlerimiz yok. Yani bizi sıkıştırabilecekleri hiçbir şey yok.
Taraf, bugüne kadar ezilmiş insanların vicdanı.Halkın vicdanı ve onların gazetesi.
Neden gazetenin ismi Taraf?
Gazeteci taraftır. Ortada hukuksuz bir şey varsa gazeteci hukuktan yanadır. Tarafsız olursa bu cinayetlerin sonu gelmez. Hukuk dışı bir şey varsa sen karşı tarafta olmakla tarafsın. Her mesleğin meslek kuralları vardır,gazeteciliğin de var. Bunları uyguladıktan sonra sorun yok. Bugün ben Hürriyet’e gittiğim zaman da bu haberleri yapabilmeliyim. Haberi, bazı şeyleri görmemezlikten gelip yazarsan, Genelkurmay’ın açıklamasını da görmezsin, Başbakan’ın yaptığı hatayı da görmezsin.
Transfer teklifleri var mı size?
Var ama gitmiyorum. Çalışabileceğim bir ortam yok. Bu yüzden teklifleri ciddiye almıyorum. Rahat haber yapabileceğim bir yer yok.
Taraf gazetesinin arkasında bir cemaat olduğu söyleniyor. Bu doğru mu?
Bir sürü var!(Gülüyor) Herkes başka bir cemaat ismi söylüyor. Ben hep diyorum, bu devletin çok önemli istihbarat örgütleri vardır, bir de tetikçiliğini yapan gazetecileri vardır. Eğer bizim arakamızda bir cemaat olsaydı ortaya çıkardı. Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt görevi başındayken, “Gazetenin arkasındaki sermayeye bakın.” dedi. Bunu dedikten bir gün sonra biz Yaşar Paşa’nın ağzının payını verdik. Genelkurmay Başkanıyken söyledi bunu,
emekli olunca falan söylemedi. Bazıları emekli olur ondan sonra cesaretlenir, erkek olur. Biz: “Arkamızda kim varsa çıkart, belge göster, belgeyi bırak ima yollu bir şey bul, biz bu gazeteyi kapatmaya hazırız.” dedik. Kendine güveni olmayan bir gazete böyle bir şey diyemez. Bizim arkamızda
halk var. Biz o gün
Yaşar Büyükanıt’a: “Yalanın lekesini üniformana bulaştırma dedik. Bu bir generale yapılacak en büyük hakarettir. Eğer bir iddian varsa onu ortaya koymakla yükümlüsün. Koskoca Genelkurmay Başkanı olmuşsun bize
iftira atıyorsun ve bunu ispatlayamıyorsun. Belgeleyemiyorsan sen korkaksın. Sen beceriksiz adamın birisin. Sen iftiracının birisin. Bize reklâm veriyorlar. Bu reklâmlardan dolayı da arkamızda bir cemaat olduğu düşünülebiliyor.Bu yapılanların amacı, bizim yaptığımız haberlerin değerini düşürmek. Gazetecilikte biri, çok iyi haber yapıyorsa, sizin ona yapacağınız en güzel iş iftira atmaktır. Böylece haberinin değerini düşürmeye çalışırsınız. Ama görüyorsunuz başarılı olamıyorlar. Biri bize tokat mı atmaya çalışıyor, biz karşılığında
yumruk atıyoruz. O kadar güveniyoruz kendimize, o kadar tertemiziz.
Şuan gazetecilikte bulunmak istediğiniz yerde misiniz? Örnek aldığınız biri var mı?
Hiçbir yerde bulunmak istemiyorum. Hiç kimseyi de örnek almıyorum. Bu çok hatalı bir şey. Kusura bakmayın ama örnek alabileceğim kimse yok. Köşeler iki kişinin kavgası haline geliyor. Bildiğiniz mahalle kavgası köşelerde oluyor. Siz benim haberimi örnek alırsınız. Gazetecilikte kimseye özenmeyin.
Türkiye’de gazetelerde çıkan haberlerin sizce kaçta kaçı doğru ve bu oran Taraf için nedir?
Yalan haber de oluyor bazen. Her yerde var. Bizde de olabilir. Ben yaptım. Bir hataydı.
Özür de diledim NTV’den. Hata yaptım, kusurum da aslında çok azdı. Devletin resmi kurumu başka bir kurumuna yanlış
rapor gönderiyor, bende o yanlış raporu yayınlıyorum. Ama ben özür diliyorum çünkü vicdanım var. Hiçbir gazete de manşetten özür dilemez.
Ajan Değil,Emir Subayı Gazeteciler Var.
Son günlerde çok tartışılan Ajan gazeteciler konusunda neler düşünüyorsunuz?
Bu konuda öteden beri tartışılıyor. Eskiden bunların sayısı daha fazlaydı. Çünkü internet yoktu ve teknoloji bu kadar ilerlememişti. Günümüzde
ajan varsa da geçmişten kalma ajanlardır. Onlar da şimdi yavaş yavaş deşifre oluyorlar. Bugün ajan gazeteciliğinden veye gazetecilerden daha önemli bir şey var bence o da emir subayı gazeteciler. Başkalarının haberini karartmak için çalışan emir subayı gazeteciler. Adam benim haberime bir şeyler eklemek yerine haberimi karartmaya çalışıyor. Emir subaylığı yapıyor. Bu ajan gazeteciliğinden daha kötü bir şey. Genelkurmayın emir subaylığının gazeteciler tarafından yapıyor olması çok kötü. Bugün herkes safını belirlediği için açık açık yazabiliyorlar, biz de açık açık yazabiliyoruz.
Teknoloji ilerledi, telefonlar bile dinleniyor. Ajanlara ne gerek var? Hangi gazetecinin ne yazacağını ben bilirim. Aynı zamanda başa bir gazeteci de benim ne yazacağımı bilir. Ben gidip birinin emir subaylığını yapmam.
Okay Müderrisoğlu(
Sabah) ,
Fikret Bila(
Milliyet),
Murat Yetkin(
Radikal),
Muharrem Sarıkaya (
Habertürk)’ten bu gazeteciler benim yapmış olduğum önemli bir haberle ilgili, Genelkurmay tarafından gizlice çağrılmışlar.Belli ki konuyla ilgili bilğilendirilmişler(!).Sonraki gün dördünün yazısı da aynıydı. Dördünden hiçbiri de biz Genelkurmay Başkanlığına gittik bizi bilgilendirdiler gibi bir şey yazmamışlardı. Yazının içerisinde yok ama ben biliyorum, herkes biliyor onların oraya gittiklerini.Ama onlar emir subaycılığı yaptıkları için söylemiyorlar. Ben,Albay’a emredersiniz Paşam diyen insanlar tanıyorum.Oysa, Albaya Paşa denmez. Bu utanç verici bir durum.
Bazı gazeteciler, Genelkurmay başkanı ile röportaj yapıyor. Dursun
çiçek ile ilgili. Karşısındaki Genelkurmay Başkanı olduğu için ve gazeteci onun emir subayı olduğu için her soruyu soramıyor. Hukuktan yana olma gidip birilerinin emirlerini yazmaktan daha iyidir.
Ankara Gazetecileri Utansın
İki yıl önce ben bir haber yapmıştım. O haberde askeriye, “Öyle insanları kullanalım ki gelişmiş kişilikleri olmasın.” diyordu. Burada demek istiyor ki kullanılacak gazeteciler gelişmiş kişilikte olmasın yoksa emirlerimize uymazlar. Kullanılmaya müsait insanlar olsun. Ankara gazetecilerinin utanması gerekiyor. Ben İstanbul’dan bir sürü şey çıkartıyorum, onlar Ankara’dan nasıl çıkartamıyorlar. Bize okulda böyle öğretmediler, onlara öğretmişler midir bilemem. Bazı çevreler, makam için onurunu ve mesleğinin ilkelerini satacak insanlar arıyorlar.
Bazı gazeteciler olduklarından farklı davranıyorlar. Örneğin şu günlerde eşcinsel
tartışması var. Bakan
Aliye Kavaf’a falan saldırıyorlar. Bir sürü eşcinsel var gazetelerde. Akşam gazetesinde de var. Onurluysa, cesaretliyse biraz, eşcinsel olduğunu yazsın köşesinde. Bunu yazdığı gün ben onu destekleyeceğim. Vatandaşın yanındayım edebiyatı yemiyor artık. Vatandaş görüyor. Ben onların bulunduğu yeri hakaret sayarım. Mesleği dışındaki şeyleri köşesine yazmak falan bunlara özenilmez. Kimse de özenmesin. Beş para etmez insanlar birçoğu.
Tüm Türkiye biliyor ama O bilmiyor
Açık ve net konuşuyorum. Benim yazdığım haberle ilgili yazı yazıyor adam. Ama benden belgeyi istemiyorum. Belgeyi okuyup fikir sahibi olayım, ona göre eleştireyim derdi yok. Beni eleştirsin, ben ona açığım ama önce bir belgeyi incelesin. Benden belgeyi istesin, ben veririm.
İrtica ile Mücadele
eylem planı 12 Haziran’dan beri konuşuluyor. Bu plan dört sayfa. Dört sayfanın sonunda
Dursun Çiçek’in imzası var.Tartışma programına bakıyorum adam diyor ki: “ Bir
kapak var, altında 400 sayfa var.” Bu insan Türkiye’nin konuştuğu mevzuda dahi cahil. Türkiye’de kendini gazeteci olarak görüyor. Tüm dünya biliyor ama bunu
Can Ataklı bilmiyor.
GAZETEOBJEKTİF.COM