MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli,
Mart ayında yapılacak yerel
seçim öncesi sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarından dar gelirli vatandaşlara yardımlarda bulunulmasını eleştirerek, ''Meşru ve ahlaki olmayan yollarla
seçmenlerin aldatılması,
halk dalkavukluğu ve seçim rüşvetiyle millet iradesine fesat karıştırılması,
milli irade dolandırıcılığı olacaktır'' dedi.
Partisinin
TBMM grup toplantısında konuşan Bahçeli, MHP'nin 40.
kuruluş yıldönümü kutlamalarına değindi. MHP'ye gönül verenlerin;
demokrasi ve milliyetçiliğin, devlet ile milletin, bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğuna gönülden inanan ve şerefli geçmişlerinin buna kefil ve şahit olan
Türkiye sevdalıları olduğunu ifade eden Bahçeli, ''Bu vesile ile tarih boyunca vatan ve millet sevdası ile can veren ecdadımızı; bu değerler uğruna hayatlarını kaybetmiş ülküdaşlarımızı, aziz şehitlerimizi,
merhum Alparslan Türkeş Bey'i bir kez daha rahmet, minnet ve şükran hislerimle anıyorum'' diye konuştu.
Bahçeli, Türkiye'nin çok partili parlamenter demokratik rejim tecrübesinde 63 yılın geride kaldığını, 1946'dan 2009 yılına uzanan bu zor ve sancılı süreçte, demokrasi ve siyasi etik tartışmalarının sürekli gündemde kaldığını anlatarak, şöyle konuştu:
''Bu çerçevede; bir ahlak ve fazilet rejimi olan demokrasinin yaşayıp gelişebileceği manevi ortamın vazgeçilmez gerekleri,
temiz ve namuslu
siyasetin ahlaki temelleri ile demokratik meşruiyetin icapları gibi ana sorunlar, bu tartışmaların merkezinde yer almıştır. Türk demokrasisi 63 yıllık bu yolculukta, demokrasinin güçlü temellere kavuşturulmasında önemli mesafeler katetmiştir. Ancak, bugün gelinen noktada demokrasimizin ve siyaset kültürümüzün köklü gelenekler oluşturulmasında arzulanan düzeye geldiği söylenemeyecektir. Parlamenter demokratik rejime bütün siyasi ve ahlaki icaplarıyla işlerlik kazandırılamadığı, ruhlarda ve vicdanlarda sağlam teminata kavuşturulamadığı maalesef bir gerçektir.''
Demokrasilerde siyasi
iktidarların meşruiyet kaynağının, seçim sandığında ortaya çıkacak millet iradesi olduğuna dikkati çeken Bahçeli, ''Ancak, milli iradenin siyasi iktidarlara verdiği
yönetim yetkisinin, siyasi-hukuki-ahlaki hiçbir
kayıt tanımadan her istediklerini yapmalarına imkan verecek bir açık çek olarak görülemeyeceği ortadadır'' dedi.
TÜRKİYE'DEKİ SİYASET KÜLTÜRÜ
''Seçmen desteğinin siyasi iktidarlara her türlü
kanunsuzluk ve yolsuzluk yapma konusunda verilmiş bir ruhsat olmadığı ve milli iradenin kanun ve ahlak dışı yollara sapanları aklama aracı olarak kullanılamayacağı da bir gerçektir'' diyen Bahçeli, şöyle devam etti:
''Türkiye'deki siyaset kültürünün ve demokrasi sicilinin sorunlu ve şaibeli noktalarından birisi, halk desteğini 'milli irade diktatörlüğü' heveslerine alet eden ve hırsızlıkların üzerini örtecek bir icazet olarak gören demokrasi ve ahlak
özürlü siyasi zihniyetlerin devlet yönetimine gelebiliyor olmasıdır. Amacı, ülkeye ve millete
hizmet olan siyasetin ahlaki temellere dayanması bir zorunluluktur. Siyasetin bir ikbal aracı olarak görülmesi ve demokratik rekabete dayalı bir hizmet yarışı olan seçimlerin bir menfaat ve ihtiras yarışına döndürülmesi, dürüst ve namuslu siyaset anlayışıyla bağdaşmayacaktır. Meşru ve ahlaki olmayan yollarla seçmenlerin aldatılması, halk dalkavukluğu ve seçim rüşvetiyle millet iradesine fesat karıştırılması, 'milli irade dolandırıcılığı' olacaktır. Demokrasimizin bir diğer ayıbı da milli irade dolandırıcılığının hala mubah görülmesi ve ahlaki temele dayanan dürüst ve namuslu siyaset anlayışının yeterince kök salamamış olmasıdır. AKP'nin 6 yıllık iktidar döneminde yaşananlar ve içinde bulunduğumuz mahalli seçim sürecinde sergilenen ilkesiz ve omurgasız yaklaşımlar, bu acı gerçeklerin bir kere daha hatırlanmasına vesile olmuştur.''
'AKP'NİN İSTİSMAR MENÜSÜ...''
MHP Genel Başkanı Bahçeli, ''su üzerine yazılan destanları,
ucuz şovları ve fetih-fatih edebiyatıyla
Başbakanı parlatma gayretlerini seçim sürecinin istismar menüsü olarak tüketime sunan
AK Parti'nin, bu sahte kahramanlık efsaneleri hakkındaki son yalanının,
Kuzey Irak'ta başına çuval geçirilen askerlerin Başbakan sayesinde kurtulduğu senaryosu olduğunu'' ileri sürdü.
AK Parti sözcülerinin, Türk milletinin aklı ve idrakiyle alay etmeyi alışkanlık haline getirdiğini, yaşanan gelişmeleri saptırarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ezik ve teslimiyetçi profilinden, sahte kahramanlık postu çıkarma gayretlerinde baltayı bir kere daha taşa vurduklarını öne süren Bahçeli, şu soruları yöneltti:
''2003 yılında Kuzey Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi rezaletinin kronik gelişmesine ilişkin şu gerçekler, AKP'nin yalan kampanyalarının maskesini düşürmeye yetecektir; Türk askerleri 4 Temmuz 2003 günü öğle saatlerinde gözaltına alınmıştır. Bunun üzerine askeri makamlarımız, gerekli girişimleri süratle başlatmış, Başbakan ise bundan 2 gün sonra, 6 Temmuzda saat 16.45'de ancak ABD Başkan Yardımcısı ile telefonla görüşebilmiştir. Göreve başlayan yeni bakanın iddia ettiği gibi, ABD Başkan Yardımcısını azarlayarak sorunu çözdüğü söylenen kişi Başbakan Erdoğan ise aynı olay üzerine, '
Nota dediğimiz konu
müzik notası değildir. Bunların bir ağırlığı vardır. Aklınıza gelince nota verilmez' diyen pişkin Başbakan kimdir? 'Devlet yönetimi, anlık duygusal tepkilerle değil, objektif bilgilere dayalı objektif değerlendirmelerle ve bu değerlendirmelere dayalı rasyonel ve kararlı adımlarla yürüyen bir süreçtir' diyerek ipe un seren Başbakan kimdir? 'Şimdi bunu sürekli gündemde tutmamız, sürekli ABD ile olan dostluk münasebetlerimizi adeta bozmaya yönelik bir virüs haline getirmemiz ve bu şekilde kullanmamız bana göre çirkindir' diyerek konuyu kapatmaya çalışan Başbakan hangi ülkenin Başbakanıdır? 'Kimse dönemsel sorunları fırsat bilmesin ve gerilimden medet ummasın. Biz
bakkal dükkanı idare etmiyoruz. Biz devlet idare ediyoruz, devlet... Bu böyle bilinmeli" diyerek, eleştirilerden kaçmaya kalkan kişi nerenin Başbakanıdır?''
"DAVOS'TA ŞAHİN, SÜLEYMANİYE'DE SERÇE''
Bu çirkin olay konusunda Başbakanın, ''sözde kahramanlık'' hikayesinin satır başlarının bunlar olduğunu ifade eden Bahçeli, ABD'nin bu konuda Türkiye'den özür dilemediğini söyledi. Daha da üzücü olanın, Başbakan Erdoğan'ın, bu yönde bir talepte bulunmaması olduğunu belirten Bahçeli, ''Davos'ta 'şahin', Süleymaniye'de ise '
serçe' olan bu iki zihniyet profili arasındaki fark, karşımızdakinin siyasi kimliği ve kişiliği hakkında bir fikir vermeye yeterli olacaktır'' dedi.
Bu ikircikli tavrın, 2003'de seçim hesabı yapılmasını gerektirecek bir durum olmaması, 2008'de ise mahalli idareler seçiminin çok yaklaşmış olmasından kaynaklandığını öne süren Bahçeli, Türkiye bir tarafta yoğunlaşan ve karmaşıklaşan problemlerin altında ezilirken, öbür tarafta siyasetteki kördövüşü nedeniyle asıl meselelere odaklanamamanın sıkıntısını yaşadığını söyledi.
Bahçeli, Türkiye'de işsizliğin sosyal barışı tehdit ettiğini, fakirliğin çığ gibi büyüdüğünü, vatandaş kirasını, borcunu ödeyemediğini iddia ederek, bu ortamda başka konuların ön plana alınmasını anlamanın ve doğru bulmanın mümkün olmadığını belirtti.
Siyasi sorumluluk sahibi AK Parti'yle birlikte, milletin sorunlarının arttığını, huzur, mutluluk ve
yaşam memnuniyeti ve geleceğe dönük iyimser beklentinin en düşük noktaya geldiğini savunan Bahçeli, ''29 Mart seçimlerine kilitlenen siyasi sistemin
baskın unsurları, yine değerler üzerinden mevzilere çekilerek, milletimizin asıl meselelerinin üstünü örtmenin basit hesabını yapmaya koyulmuşlardır. Bu itibarla, iktidarın gündemi başka, milletimizin beklentileri ve talepleri bambaşkadır'' dedi.
''BAŞBAKAN ERDOĞAN VE BİR AVUÇ MENFAAT ŞEBEKESİ...''
İşsizlik sorununa değinen Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın, işsizlikle mücadeledeki başarısızlığını kabul etmesi sonucunda, milyonlarca vatan evladının kendi kaderine terk edildiğini ve bir kenara bırakıldığını söyledi.
''Başbakan Erdoğan ve bir avuç menfaat şebekesinin, devletin imkanlarıyla ve milletimizin alın terinden kazanılanlarla saltanatlarını sürerken, kendi mahdumlarına gösterdikleri ilginin
küçük bir bölümünü çaresizlik içinde kıvranan vatandaşlarımıza da göstermeleri bir mecburiyet olarak görülmelidir'' diyen Bahçeli, şu görüşleri savundu:
''Her bir aziz millet ferdinin sorgulaması ve iktidarın yüzüne çarpması gereken haksızlıkların, yolsuzlukların ve soygunları mutlaka tartışılması gerekmektedir. Bu yapılanların neresinde hakkaniyet,
adalet, merhamet,
inanç ve ahlak vardır? Mukaddesatımızın neresinde bunlara cevaz vardır? Dicle'nin kenarındaki sahipsiz koyundan bile sorumluluk duyan yüksek adaletin en ufak emaresi, AKP'nin taşıdığını savunduğu siyasi vicdanının neresindedir? Kendi çevresini zengin etmekle uğraşan, yıllardır kervanını düzen, 'Eski hortumları kestim' derken yeni ve çekim gücü daha yüksek olanları devlet hazinesine bağlayan, vatandaşlarımızın problemlerini çözmek yerine kendi ikballerinden başka gözleri hiçbir şey görmeyen AKP zihniyetiyle geçen yıllar tam anlamıyla heba olmuştur.
Su alan ve batmakta olan gemide üst kata koşan ve filikaya binme hazırlığı yapan Başbakan Erdoğan ve yandaşlarının işsiz kardeşimizi umursadığını, emekliyi önemsediğini, esnafı düşündüğünü, öğretmeni dikkate aldığını, çiftçiyi merak ettiğini söyleyebilmek için her meseleye
yabancı ve dışarıdan bakmak yeterli olacaktır. 'Aldanmayacağız, aldatmayacağız, dürüst ve şeffaf olacağız' diyerek, en büyük aldatmayı yapan Başbakan Erdoğan'ın, milletimizin yararına olacak bir hizmeti, yapacağı bir eseri artık kalmamıştır.
Milletimiz hükmünü vermiştir; Yeterince aldattınız, ziyadesiyle kirlendiniz, haddinden fazla karardınız.''
AA