Türk halkı,
Başbakan Adnan
Menderes ve 2 bakanın idam edilmesini unutamıyor.
Bu acıyı en çok hissedenlerin başında ise rahmetli
Adnan Menderes'in oğlu
Aydın Menderes geliyor. Babasının idamının bir
cinayet olduğunu vurgulayan Aydın Menderes, "
Allah hiç kimseye yaşatmasın ve bunun nasıl bir acı olduğunu da hiç kimse yaşayarak öğrenmek durumunda kalmasın." dedi.
27
Mayıs'tan sonra
Yassıada'dan İmralı'ya kadar geçen 15 ayın işkence, İmralı'daki 3 idamın ise cinayet olduğuna dikkat çeken Menderes, babasının idam haberini
radyodan öğrendiğini söyledi.
Yassıada'nın 'Demokrasi Adası' olma taleplerini de desteklediğini açıklayan Menderes, milletin hassasiyetine hürmeten, bundan sonraki nesillere milli iradenin egemenliği uğrunda,
demokrasi uğrunda
Türkiye'nin ne büyük acılar çektiğini bir şekilde anlatılması açısından bu ve benzer girişimlere mutlaka büyük bir ihtiyaç olduğunu kaydetti.
Menderes,
darbenin yıldönümünde Cihan Haber Ajansı'na o dönem yaşadıklarını anlattı.
"1954 yılından günümüze kadar yaşanan olayların hepsini hatırlıyorum. Hepsinin tanığıyım, bir kısmını anlattım, kitaplaştı ve bu süreç devam ediyor." diyen Menderes, "
27 Mayıs'tan sonra Yassıada'dan İmralı'ya kadar geçen 15 ay işkence, İmralı'daki 3 idam ise cinayettir demiştim. O günkü
İstanbul Savcısı, daha sonra
CHP senatörlüğü yapan Mehmet Feyyat Bey'e de şükranlarımı sunuyorum. Oda aynı gerçeği teyit etmiş oldu. Bu bir idam değil, cinayettir." diye konuştu.
Babasını 27 Mayıs'tan 2 gün evvel Eskişehir'e gideceği günü sabahleyin evden annesiyle birlikte uğurladığını dile getiren Menderes, darbeden önce son görüşmelerinin bu olduğunu ifade etti.
Yassıada'ya götürüldükten sonra ise kendileri dahil orada bulunanların eşleri, çocukları, birinci derece akrabalarının 15 aylık süre içerisinde 2 kere görüştürüldüğünü anlatan Menderes, babasıyla ilk görüşmelerinin annesiyle birlikte 16
Kasım 1960'da, ikincisinin de ağustos ayının ortalarında Avrupa'dan dönen 2 rahmetli abisiyle birlikte Yassıada'da gerçekleştiğini ifade etti.
ANNEM, 'BİR MİZANSENE FİGÜRANLIK YAPMAM' DEYİP DURUŞMALARA KATILMADI
3 kere görüşmenin hiç kimseye kısmet olmadığını dile getiren Menderes, "Mahkemeye annem katılmayacağını söyledi. 'Bir mizansene figüranlık yapmam. Varsın uzaktan da olsa eşimi görmeyeyim. Ben oraya gitmem.' dedi. Çok haklıydı, hiçbirimiz gitmedik. Ve sadece rahmetli annem, 'Örtülük Ödenek Davası' dolayısıyla
tanık olarak çağrılmıştı. 1961 yılı başlarında tanıklık yapmak için Yassıada Mahkemesi'ne gitti. Tanıklık yapmama imkânı yasal olarak vardı, fakat rahmetli annem 'Ben bu yasal hakkı kullanmak için değil, buraya bu konudaki bütün sorularınızı cevaplandırmak için geldim.' dedi. Sadece böyle bir tanıklık yapmıştır. Tanık olarak mahkemeye, duruşmaya gitmek; tanıklığı kabul edecekse de etmeyecekse de o duruşmada zaten yasal olarak bulunmak mecburiyetindeydi." şeklinde konuştu.
İdamları bütün Türkiye gibi kendilerinin de 17
Eylül akşam 19.00 haberlerinde radyodan öğrendiklerini söyleyen Menderes, o zamanlar televizyon olmadığını ve o saate kadar da idam haberinin gizli tutulduğunu belirtti.
Hâlbuki İmralı'da
pazar günü 13.30 sıralarında idamın gerçekleştirildiğine dikkat çeken Menderes, "Ancak orada zaten ne Adnan Menderes'in avukatları, ne yakınları bulundurulmamıştı o esnada. Sadece İmralı'daki görevliler ve gerekli kişiler bulunmuştu.
Basın ve radyo da yoktu. Bu itibarla zaten bütün Türkiye'nin bu çok acı haberi radyo dışında veya
Anadolu Ajansı, Milli Birlik Komitesi açıklaması dışında öğrenebilmesi mümkün değildi. Bizimde o saatte kalabalıktı evimiz, o an öğrenmiş olduk." dedi.
ADNAN MENDERES'İN OĞLUNA YAKIŞIR BİR METANET VE VAKARLA DAVRANDIM
Aydın Menderes, babasının
ölüm haberini aldığında yaşadığı acıyı ise şöyle
tarif ediyor: "Bir insan en yakınını fevkâlede haksız bir şekilde darağacında ve bir cinayet şeklinde kaybederse; insanlar ne hissederlerse, nasıl bir acı duyarlarsa, sanki bir el göğüslerini yarmış ciğerlerini oradan koparmışcasına belki daha büyük bir acı duyarlarsa hepimiz böyle bir acı duyduk. Allah hiç kimseye yaşatmasın ve bunun nasıl bir acı olduğunu da hiç kimse yaşayarak öğrenmek durumunda kalmasın."
Büyük bir adamın Adnan Menderes'in oğlunun nasıl bir metanet ve vakarla davranması gerekiyorsa öyle davrandığını aktaran Menderes, Allah'a, kadere inanmış bir insanın,
sabır ve tevekkül neyi gerektiriyorsa ona inandığını kaydetti.
"Ayakta durmamız gerekiyordu, başımızı dik tutmamız gerekiyordu. Zaten annem ve rahmetli 2 ağabeyim ve ben buna karar vermiştik. Birbirimize sarılmış ve tutulmuştuk." diyen Menderes, "Kaldı ki milletimiz bu acıyı sadece o gün ya da o günleri takip eden günler ve senelerde değil, 48 sene sonra bugüne kadar hiç unutmamış ve bu büyük acıyı bizimle Menderes ailesiyle paylaşmıştır. Büyük sevinçler paylaşarak büyür, büyük acılar tamamen ortadan kalkmasa da bölüşüldükçe daha dayanılabilir hale gelirler." diye konuştu.
İMRALI'YA GİTSEYDİK MEZARLARIN MEVCUDİYETİ OLAĞANLAŞIRDI
15 Eylül 1990 yılında rahmetli
Hasan Polatkan ve Fatin
Rüştü Zorlu'nun yakınları, eski Demokrat Parti'liler ile birlikte naaşların alınıp bugünkü İstanbul Topkapı'daki Anıtmezar'a nakletmek üzere İmralı'ya gittiğini anlatan Menderes, ne ondan önce, ne ondan sonra, ne kendisinin ne de aileden herhangi bir birey veya herhangi kimsenin İmralı'ya gitmediğini açıkladı.
Bunun sebebini "Biz İmralı'ya gitsek, İmralı'daki mezarların mevcudiyeti olağanlaşırdı. Böyle bir durumu, bizim zınnen kabul ettiğimiz gibi yorumlar ortaya çıkabilirdi." şeklinde açıklayan Menderes, "Hâlbuki bunu, bu şekilde olmasını istemiyorduk. Bu sebepten dolayı 'Biz İmralı'ya sadece aziz naaşlarımızı almaya gideriz' dedik. Ve nitekim de öyle olmuştur." ifadelerini kullandı.
Yassıada'nın 'Demokrasi Adası' olma taleplerini de değerlendiren Aydın Menderes, bu tür arayışları, girişimleri bütünüyle desteklediklerini vurguladı.
Olumlu bir düşünce olduğuna dikkat çeken Menderes, "Zaten milletimiz Yassıada ve İmralı'da olanları unutmayacaktır. Bugüne kadar da unutmamıştır. Orada olanların acısını aziz milletimiz, dünya durdukça içinde hissedecektir. Ancak bunun yanısıra gerek milletimizin bu hassasiyetine hürmeten, gerekse bundan sonraki nesillere milli iradenin egemenliği uğrunda, demokrasi uğrunda Türkiye'nin ne büyük acılar çektiğini bir şekilde anlatılması açısından bu ve benzer girişimlere mutlaka büyük ihtiyaç vardır. Bundan dolayı da tümünü destekliyorum." şeklinde konuştu.
TÜRKİYE'DE HER ZAMAN DARBECİLER VE DARBECİ DÜŞÜNCE OLDU
Türkiye'nin
darbeci zihniyetinden kurtulamadığını doğrulayan Menderes, 27 Mayıs'tan önce hem de 10 yıllar önceden itibaren Türkiye'de darbeciler ve darbeci düşüncenin olduğunu söyledi.
27 Mayıs'tan sonra da darbelerin devam ettiğini anlatan Menderes, irili ufaklı pek çok
askeri müdahale yaşandığını hatırlattı.
"27 Mayıs'ı 12
Mart 1971,
12 Eylül 1980 ve 28
Şubat 1997 takip etmiştir. Bunlar acı olaylardır. Milli iradeyi hiçe sayan tarihimizdeki gelişmelerdir." diyen Menderes, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ancak günümüze baktığımız
vakit, ben Türkiye'nin henüz tam demokratik bir
ülke olmasa da olamasa da, hukuk devleti olma niteliğini henüz tam olarak kazanamamış olsa da; bu yolda önemli dönemeçlerden geçtiği kanaatindeyim. 27
Nisan 2007 e-muhtıradan sonra
Türk Silahlı Kuvvetleri sözlü, yazılı ya da darbe çapında diyebileceğimiz her türlü irili ufaklı askeri müdahalede bulunmamak üzere el frenini çekmiştir. Aynı zamanda bugünkü
iktidar, Türkiye'nin
demokratikleşmesi için gerek Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yasama organında, gerekse hükümette yine demokrasinin en ufak şekilde zedelenmemesi ve gelişmesini sürdürmesi için önemli bir kararlılık göstermiştir. Buda bahsettiğim demokratikleşme ve hukuk devleti olma yolunda önemli bir mesafenin kat edilmesine sebep teşkil etmiştir. Bunun verdiği ümitle Türkiye'de dünyanın içinde bulunduğu şartlar ve konjektör itibariyle bunlara bakarak rahatlıkla söyleyeyim, milletimizin, hepimizin, benim için de ümitle doludur. İnşallah buna benzer hiçbir olayı yaşamayacağız. Türkiye'nin yolu demokrasi ve hukuk devleti için, bir başka ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'da yazılı bütün nitelikleri açısından değişmez bir istikamete girmiş bulunmaktadır." (CİHAN)