Mü'minin, yapıp ettiklerini hemen her gün gözden geçirip hayırlı faaliyetlerini ve güzelliklerini şükürle karşılaması; hata ve günahlarını da istiğfarla gidermeye çalışması ve her zaman muhâsebe duygusuyla dopdolu yaşaması gerekir.
Bazen "insanın kendiyle yüzleşmesi", bazen "nefsin sorgulanması" ve bazen de "nefis muhâsebesi" olarak isimlendirdiğimiz bu amel, insanın arzularını, hırslarını ve davranışlarını denetlemesi, doğru veya yanlışlarını vicdanının süzgecinden geçirip bir değerlendirmede bulunması şeklinde gerçekleşir.
Bir hadis-i şerifte
Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehayâ) en büyük
mahkemede hesaba çekilmeden önce daha dünyadayken nefsi sık sık sorgulamayı akıllılık ve mü'minlik emaresi olarak zikretmiştir.
Hazreti Ömer Efendimiz de
Allah Resûlü'nden işittiği bu hakikati farklı bir üslupla seslendirerek şöyle buyurmuştur: "Ahirette hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin. Ötede amelleriniz tartılmadan önce onları burada kendiniz tartın. En büyük arz ve mahkeme için şimdiden gerekli hazırlıklarınızı yapın. Bilin ki, o gün huzura alındığınızda size ait hiçbir şey gizli kalmayacak ve bütün sırlarınız bir bir sayılıp dökülecektir."
İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) derin bir muhasebe insanıdır. Ümmeti için en güzel örnek olan Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Bildiğimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız." yani "yataklara girip yatamaz, ağzınıza koyduğunuz lokmayı yutamaz ve bir yudum su içemezdiniz." buyurmuş ve bir sahabinin yorumu çerçevesinde: "Keşke kesilip biçilen bir
ağaç olsaydım." gibi düşüncelerle sorumluluğun ağırlığını çevrelerine duyurmaya çalışmışlardır.
Hayırla yad edilmek için..
İki Cihan Güneşi (sallallâhu aleyhi ve sellem), şahsi hayatının her ânını, muhasebe duygu ve düşüncesine bağlı yaşamıştır. O, insanlığa yapacağı ihtarlarını da ilk defa kendisine en yakın olanlarda ortaya koymuş ve başkalarına diyeceğini onları muhatap alarak seslendirmiştir. Nitekim bir gün en uzak daireden başlayıp, en yakın daireye kadar, bütün yakınlarını çağırmıştı. Yemekli olan bu toplantıda akrabalarına, "Ey Kâ'b b. Mürreoğulları, Ey Abdimenâfoğulları, Ey Abdülmuttaliboğulları!" diyerek ayrı ayrı seslenmiş ve "Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira ben, ahirette sizin adınıza bir şey yapamam!" buyurarak herkesin kendinden sorumlu tutulacağını hatırlatmıştı. Burada muhasebeye davet edilip uyarılanlar sadece adı geçen kişiler değil, onların şahsında bütün insanlıktır.
Evet, "Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir." (Müddessir, 74/38)
ayet-i celilesinde ifade edildiği üzere her insanın nefsi tıpkı rehin bir mal gibi ipotek altındadır. Kişi, çalışıp kazanacak, kazandığı şeyleri Allah yolunda sarfedecek ve bu şekilde nefsini ipotek olmaktan kurtaracaktır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) işte bu noktadan hareketle, kendisine en uzak kabile ve oymaktan başlayıp, sözü en yakınlarına doğru çekerek şöyle buyurmuştur: "Ey Allah Resûlü'nün halası Safiyye! (Sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak; zira) ahirette senin adına da bir şey yapamam!"
Safiyye ki, Hazreti Hamza'nın kız kardeşi, Allah Resûlü'nün "Havarim" diyerek övdüğü Hazreti Zübeyr'in annesi, zalim Haccac'a karşı Kabe'yi müdafaa ederken, asılmak suretiyle şehid edilen Abdullah b. Zübeyr'in babaannesi ve bütün bunlardan öte, İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) öz halasıdır. Bunlara rağmen, İki Cihan Serveri, ona da nefsini Allah'tan satın almasını söylüyor ve Allah nezdinde onun adına da bir şey yapamayacağını bildiriyor.
Dahası O (sallallâhu aleyhi ve sellem), kendi kızı, ciğerparesi ve peygamberlik günlerinin gönül meyvelerinden Fatıma validemize bile "Ey Muhammed'in kızı Fatıma! (Sen de nefsini Allah'tan satın al; zira) ahirette senin adına da bir şey yapamam." buyurarak sorumluluğun şahsiliğine dikkat çekiyor ve herkesi dikkatli yaşamaya çağırıyordu.
İşte
İslam, böylesine büyük bir mesuliyet ve vazife şuuruyla gelmiş, herkesin yapması gereken vecibeleri hatırlatmış ve ehl-i kitabın kuruntularına kapılmamayı emretmiştir.
ÖZETLE
1 - Derin bir muhasebe insanı olan İki Cihan Güneşi (sallallâhu aleyhi ve sellem), şahsi hayatının her ânını, bu duygu ve düşünceye bağlı kalarak yaşamıştır.
2 - Her insanın nefsi tıpkı rehin bir mal gibi ipotek altındadır. Çalışıp kazanarak nefsini ipotek altında olmaktan kurtarmak insanın elindedir.
3 -
Erkek ya da kadın her mü'min, imkân buldukları herkese aynı hakikatları anlatmalı ve
ölüm soluklayan ruhlara yeniden dirilişin yollarını göstermelidir.